The Others 28 Şubat'ı üzmeyecek bir sonuç

28 Şubat'ı üzmeyecek bir sonuç

21.04.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

28 Şubat'ı üzmeyecek bir sonuç

28 Şubatı üzmeyecek bir sonuç


Sosyal ve siyaset bilimcilerimiz 18 Nisan seçimlerinin sonuçlarını "Entellektüel Bakış" sayfamızda yorumluyor. Bugün iki değerli siyaset bilimcimiz Bilgi Üniversitesi rektörü Prof. Dr. İlter Turan ile yaptığımız söyleşiyle, şu sıra ABD'nin Minnesota Üniversitesi'nde ders vermekte olan Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu'nun yazısını dikkatinize getiriyoruz.


NAKİ ÖZKAN


* Seçim sonuçları sizce nasıl yorumlanmalı?
1995 - 99 döneminde gündemi belirleyen partilere seçmen onay vermedi. Kendisini bu dönemin havasının dışında tutan DSP ve MHP yükseldi. Patronaj politikası, yani devletin olanaklarını çok az sayıda kişiye dağıtma anlamına gelen politika, seçmen tarafından reddedildi. DSP ve MHP'nin maddi kaynaklarının kısıtlılığını, seçmen lehe değerlendirildi. Kaybeden partiler aday belirlemelerde örgütlerini gücendirme pahasına merkeze büyük ağırlık tanıdılar. Empoze edilen adaylar benimsenmedi.

* FP'nin gerilemesi niye?
Herkes FP'nin önlenemez yükselişini konuşuyordu. Resim çok ayrı çıktı. Bunun nedenleri için, DYP - RP koalisyonuna kadar geri gitmek lazım. İktidara geldiği zaman RP'nin hazırlıklı olmadığı ortaya çıktı. Başarılı olmayan bir dizi öneri ortaya attılar. Çok cömertçe harcama yaptılar. RP ya da devamı partilerin iktidar olmasının huzursuzluk getirdiği görüldü. RP'nin kapatılması ardından Recai Kutan lider olunca, Erbakan rahat edemedi, FP'ye müdahale etmeye başladı. Bu müdahale ve iki başlılık sonucunda, FP zigzaglar çizmeye başladı. Bunun en iyi örneği, küskünler hareketi karşısında sergilenen tavırda görülebilir. Böyle, başı bile belli olmayan bir partiye seçmenin oy vermesi kolay değil.
FP ve onun öncüllerinin temsil etttiği düşünce yani bir nevi İslam enternasyonalizmi, İslam dayanışması, milli bağların yerine konuldu. Bu düşüncenin de fazla destek bulmadığı anlaşılmakta.

* CHP'nin çöküşünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
CHP, Türk siyasal hayatında çok etkili olamadı. Parti, hükümetlerin kurulması ve düşürülmesi konusunda açıklanması kolay olmayan bir mantıkla hareket etti. Bugün seçimi en fazla isteyen, hükümeti düşüren, Ecevit'in tek başına azınlık hükümeti kurmasına yol açan CHP'ydi.
CHP, değişen Türkiye'de nasıl bir yeri olması gerektiği sorusunun yanıtını araştıramadı. Bir sosyal demokrat parti olmaktan ziyade ideolojisi itibariyle bir modernleşme misyonerliğinin savunucusu, desteği itibariyle de belirli kesimlere dayanmak durumunda olan bir parti görümümü kazandı.

* CHP'nin geleceği ne olacak?
Bir partinin, seçim kampanyasında tutunacak dal olarak "Bizi Atatürk kurmuştur" diyecek hallere düşmesi, "Günümüz için söyleyecek bir şeyim yok" anlamına gelir. CHP, "Sosyal demokrat parti olmak günümüz Türkiye'sinde ne anlama geliyor?" sorusunu sormalı. "Türkiye'nin böyle bir partiye ihtiyacı yok" denemez. CHP, bunu bir fırsat olarak değerlendirmeli.

* DYP için ne söylersiniz?
DYP'nin inandırıcılık sorunu vardı. Çiller, çok kısa sürede taktik icap ettiriyor diye, birbirinden çok farklı imajlar ve mesajlar verdi. Geçmişiniz, yapmak istediklerinizi destekleyecek bir görünüm vermiyorsa, teknik olarak başarılı bir kampanya ve etkili sloganlar, seçim kazanmak için yeterli olamaz.
Düşünün ki, bir parti lideri önce RP'ye karşı sert tavırlar sergiliyor, sonra onun seçmenine hitap etmeye çalışıyor, MHP çizgisinde düşünceler ifade ediyor. Seçmen, istenilen oyun, samimi bir siyasi inancın tatbiki için olmadığını düşündü.

* ANAP, niye kötü sonuç aldı?
ANAP, devletin olanaklarını dağıtma çerçevesinde örgütlenmiş bir parti görünümü verdi. Özelleştirmelerdeki pürüzler çok olumsuz bir imaj yarattı.

* DYP ve FP demokrasi vurgusu en çok olan partilerdi. Halk demokrasi söylemine rağbet etmiyor mu?
Halk demokrasiye değil, bu demokrasi söyleminin sahiplerine inanmadı. İktidarda bulundukları süre içinde, Refahyol ciddi bir demokrasi paketinin savunuculuğunu yapmamıştı.

* 28 Şubat'ın hedefleri onaylandı mı?
28 Şubat'ın tasarlayıcıları bilerek ve isteyerek böyle bir sonucu elde etmiş değiller. Ortaya 28 Şubat düşüncesini üzmeyecek bir sonuç çıktı.

* Türk milliyetçiliği yükseliyor mu?
Mümkündür. Ancak, MHP oylarının henüz iyi bir tahlili yapılmadı. Çiller ve Yılmaz da milliyetçi söylemi kullandılar, ama onlar seçmeni aynı ölçüde inandıramadılar.

* DSP'yi merkez sol'a sığdırmak zor değil mi?
Türkiye'de sol, 1960'ların sonunda, tek başına modernleşme misyonerliğinin bir siyasi partinin iktidara talip olması için yeterli olmadığını anlayan CHP'nin, sağ tanımlaması yapan partilere karşı kendini sol olarak tanımlamasıyla ortaya çıktı. O bakımından bizde sağ ve sol Batı'dan farklı.
Evrensel kriterleri kullandığınızda nasıl DSP'ye sol parti demek kolay olmuyorsa, sağ denilen bazı partilere de sağ demek kolay olmuyor.

Sistem kutuplaşmaya gidiyor

Orta sol veya sağ'da toparlayıcı bir büyük parti üretilemezse, demokratik yarışmadan çok, birbirleriyle savaşacak partilerle karşılaşmamız söz konusu.

Ersin Kalaycıoğlu

Seçim sonuçları 7 ana partiden oluşan siyasal parti sisteminin temel yapısının, önemli içerik değişiklikleriyle korunduğunu göstermekte. Seçim sonrasında, özellikle CHP'nin diğer partilerden ayrılarak kendisine katılabilecek milletvekilleriyle, grup kuramasa bile TBMM'de temsil edilmeye başlayacağını tahmin edebiliriz.
Bu nedenle siyasal parti sistemimizin beşten fazla siyasal partiden oluşan, (Giovanni Sartori'nin yaygın kabul gören sınıflamasına göre), "aşırı çok partililik" özellikleri gösterdiği sonucuna ulaşabiliriz. Bu parti sisteminin "merkezkaç" rekabetin etkisi altında kaldığı, sol - sağ yelpazesinin ortasının zayıfladığı; siyasal partiler arasındaki rekabetin ılımlı sağ ve sol oylar yerine muhafazakar ve milliyetçi oylar etrafında biçimlendiği görülüyor. Kısacası, 1990'lerde Türk siyasal hayatında "kutuplaşmış çok partililik" sisteminin istikrar kazanmaya başladığını söyleyebiliriz.
Bu özellikleri gösteren İtalya, İsrail gibi demokrasiler mevcuttur. Üstelik bu devletler 20. yüzyılın ikinci yarısında büyük bir iktisadi atılım da gerçekleştirdi. Bu nedenle Türkiye'nin, sorunları içinde çalkalanırken, bu gibi örnekleri incelemesinde yarar var.
Orta sağ geleneği temsil eden, ANAP ve DYP'nin çok ciddi oy kaybına uğradıkları görülmekte. Orta sol CHP ise tarihinde ilk kez TBMM dışında kaldı. Daha sol'da herhangi bir oy kıpırdaması söz konusu olmazken, orta sol gelenekten gelen öteki parti DSP birinci parti oldu. Ancak, oylarının büyük kentlerde ve Batı illerinde yoğunlaşmış olması nedeniyle DSP'nin sandalye dağılımında fazla öne çıkamayacağı görülmekte.
Oy yoğunluğu aşırı sağ geleneği temsil eden MHP ve FP'de toplanmış bulunuyor. Bu iki parti birlikte, her üç seçmenden birinin oyunu aldı. Birlikte girdikleri 1991 seçimlerinde yüzde 16 oy aldıklar düşünülecek olursa, son 8 yılda toplam oylarını ikiye katladıkları görülmekte. Bu arada, 1990'ların başına kadar sol - sağ yelpazenin ortasında yer alan yüzde 75 civarındaki oy, 1995 seçimlerinde 63, bu seçimde de 57 dolayına indi. Siyasi yelpazenin ılımlı alanından aşırı sağ'a doğru kayış sürmekte. Türk seçmeni yeniden bloklaşmakta ve sağ kutupta toplanıyor. Orta sol ve orta sağ seçmendeki bu azalma, zamanla iki kutupta toplanan bir sisteme doğru gidiyor. Böyle bir yapıda eğer orta sol veya orta sağ'da toparlayıcı bir büyük parti üretilemezse, demokratik yarışmadan çok, birbirleriyle savaşacak partilerle karşılaşmamız söz konusu. Böyle bir kutuplaşmanın oluşturduğu gerilimi, Türk demokrasisinin kaldırıp kaldıramayacağını önümüzdeki yıllarda göreceğiz.
Seçim sonuçları, "çeteler" ve "Susurluk süreci"nin seçmen genelinde herhangi bir hassasiyet doğurmamış olduğunun en önemli kanıtı. Bir kısım seçmenin iş, aş ve çıkar beklentilerine yanıt vermesi zorlaşan FP yerine, bu konuda daha başarılı olabileceğini düşündüğü MHP'ye rağbet etmiş olabileceği tahmin edilebilir. MHP oylarının protesto veya milliyetçilik kadar, patronaj beklentisinin de bir ürünü olduğu düşünülebilir.
Bu partinin başarısının da kısmen, güvenilir ve uzun dönemli bir patronaj kaynağı olma umudunda yattığı ileri sürülebilir. Bu nedenle, RP gibi iktidara gelememe veya gelse de kalamama türünden bir siyasal başarısızlık, patronaj beklentilerinin başka bir partiye yönelmesine neden olabilir.
FP'nin, 1990'lardaki yükselişi sürdüremeyişi, içine düşmüş olduğu liderlik bunalımından ve iktidarı sürdüremeyişinden kaynaklanabilir. "Güvenilir patronaj kaynağı olamama" şeklinde ifade edebileceğimiz bu sorun, RP'den FP'ye geçişte önemli rol oynamış olabilir.
21. dönem TBMM, Cumhurbaşkanını seçecek, Anayasa ve uyum yasaları üzerinde çalışacak, seçim yasası reformunu görüşecek, bir dizi iktisadi yasayı çıkaracak, idam gibi çok önemli bir insani ve siyasal bir sorunu ele alacak olan bir meclis olacak. Bu sorumlulukları ise en az üç partiden oluşan bir hükümet yüklenecek. Bu konularda anlayış ortaklığı geliştirebilmek fevkalade zor olduğu gibi, uygulamadan kaynaklanan zorluklar da mevcuttur. Türkiye eğer içinde bulunduğu coğrafyada ve iktisadi yapıda daha fazla zorluklarla karşılaşmak istemiyorsa, TBMM'ini çalıştırmayı becerecek bir koalisyon yeteneği geliştirmek zorunda.