The Others 50 yıl sonra anlaşıldı!

50 yıl sonra anlaşıldı!

12.08.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

50 yıl sonra anlaşıldı!

50 yıl sonra anlaşıldı


Attila İlhan, Türk halkıyla ekranda tanışmanın şaşkınlığını yaşıyor: Yolda yürüyordum, orta yaşlı bir karı - koca yanaştı, `Siz osunuz' diye. Tebrik ettiler falan, derken adam `Bu değerli düşüncelerinizi yazmalısınız' dedi. '50 yıldır yazıyorum' diye cevap verdim... "Demokrasiye geçemedik" diyor: Burjuva liberaldir, muhalefet sosyalist. Bizde ikisi de yok. Sosyalist muhalefet yok edilince onun yerini etnik ve dinsel muhalefet aldı."

Ayça Atikoğlu


43 kitabı yayınlandı; bu kitaplar toplam 273 baskı yaptı; şiirleri dillerimizden düşmedi. TV'lerde dizileri oynadı. TRT 2'de yıllardır program yapıyor. "Yengecin Kıskacı" adlı öykü kitabı en çok satanlar listesinde yer almayı sürdürüyor. "Ben Sana Mecburum" adlı şiir albümü Folk Müzik Center'dan yeni çıktı ama Attila İlhan, Türk halkı tarafından geçen hafta atv'de Ali Kırca'nın konuğu olunca 'keşfedildi'!
Türkiye onunla bir anda ihtiyacı olan morale kavuştu, okurları değil bu kez halk oldu ona sarılan...
"Yolda yürüyordum, orta yaşlı bir karı - koca yanaştı, `Siz osunuz' diye. Tebrik ettiler falan, derken adam `Bu değerli düşüncelerinizi yazmalısınız' dedi, `50 yıldır yazıyorum deyince bu kez kadın `Aaa, sizin kitabınız da mı var?' diye şaşakaldı... Bir başka adam ise yanımdan geçerken omuzuma dokunup gülerek `Sizi anlıyorum' dedi..."
Bir halkın, bir şair ve yazarını 50 yıl sonra keşfetmesi çok acıklı gibi gelse de bu, halkın anlayabildiği bir dilde konuşulduğunda ve kitle iletişim araçları doğru kullanıldığında, nelerden etkilendiğinin göstergesi olarak çok sevindirici bir durum. Kahve kültürünü devam ettiren Attila İlhan ile Divan Pastanesi'ndeki malum köşesinde karşılıklı sohbet ediyoruz, bu kitlesel ilgiyi nasıl açıkladığını merak ediyorum; "Bu adam bizden" duygusu ile açıklıyor:
"Benim şiirlerim kadar çok ezberlenen şiir yoktur. Çünkü ben Türk halk şiiri, divan şiiri, tasavvuf şiiri formasyonundan geldim. Annem Nedim'i ezbere okurdu. O yüzden halk bende hep bildiği bir sesi buldu, ezandan, ninniden, sokak satıcısından tanıdığı bir sesi. Hoşa giden laflara gelince, ben 1950'den beri ulusal kültür sentezi peşinde koşuyorum. Türkiye'de bu yapılmıyor, ama yapıldığı takdirde iyi olacağı da anlaşıldı."
Attila İlhan, Siyaset Meydanı'nda aşktan da bahsetti, cinsellikten de... Ama en çok etkileyen, bugünü anlamayı kolaylaştıran tarihsel tahlilleri oldu.
Attila İlhan bu tahlilleri bıkmadan, yorulmadan 50 yıldır anlatıyor:
"Türkiye Cumhuriyeti 25. yılından itibaren çağdaşlaşma ile Batılılaşmayı karıştırdı. Muassır medeniyet yanlış anlaşıldı. Ayrıca, Andre Malraux'nun da kabul ettiği gibi Batı uygarlığı inişe geçmiştir. Bizim yapmamız gereken tek şey bu sentezi yakalamaktır."
Batı'yı yererk bize torpil yapmıyor mu, fazla mı şefkat gösteriyor bugünün Türkiyesi'ne? Hiç mi verilecek hesabımız yok?
"Hayır, gereğinden fazla şefkat göstermiyorum. Batıcılık belki beni savunmaya itiyor ama T.C.'den çok çeken ben, bu durumda savunma ihtiyacını hissediyorum. Çünkü bir şeyleri yanlış tartışıyoruz. Bu millet seçime götürülüyor mu, hakimiyet milletin mi, meclisini kendi seçiyor mu, seçiyor. Meclisin nasıl olduğu ayrı bir konu. 1938'den başlayarak merkeziyetçi dikta aldı, şimdi özel sermaye de pay alarak ortak olmak istiyor. 1940 - 46'da San Fransisco toplantısına birkaç faşist liderle birlikte Milli Şef İsmet İnönü kabul edilmemiştir. O zaman alelacele demokrasiye geçme kararı verilmiştir. Ama bu eski rejimin kanunları korunarak yapılmıştır. Yani demokrasiye geçilememiştir. Oysa bu ülke Fransız İhtilali örnek alınarak kuruldu. Nedir, burjuva liberaldir, muhalefet sosyalist. Bizde ikisi de yok. Ne oldu, sosyalist muhalefeti, işçi muhalefeti yok edilince onun yerini etnik ve dinsel muhalefet aldı."
Peki, sosyalizm tekrar nasıl canlandırılacak, dediğimde ise "Diyalektik olarak 21. Yüzyıl mazlum milletler hareketine sahne olacak" diye cevap veriyor.
Attila İlhan'ın kalite sıralamasında birinci sırada Türk halkı geliyor, onu içinde basının da bulunduğu aydınlar izliyor, en geride ise politikacıları görüyor.
"Ben sana mecburum", "Ne kadınlar sevdim zaten yoktular", "Gözlerim gözlerine değince / felaketim olurdu ağlardım..." gibi dillerden düşmeyen aşk şiirlerinin şairine, hala aşk şiiri yazıp yazmadığını soruyorum: "Yazıyorum ama genç kızların aşklarını artık zor kabul ediyorum. Sorumluluk duygum ağır basıyor, dağılmalarını istemiyorum" diyor.
Şimdilerde yeni bir dizi yazıyor: "Baykuşların Saltanatı". "Kartallar Yüksek Uçar"da 80'leri anlatmıştı, baykuşlarla 90'ları anlatıyor. İşadamlarını, her işi çeviren sivrilmiş basın mensuplarını, holding yöneticisi kadınları, lanse edilecek mahkenler için birtakım gazetecilerle işbirliği yapan yeni tip iş kadınlarını...
Yani her zamanki gibi dikkatle yaşananları gözlüyor ve Attila İlhan'ca bize aktarıyor. Etrafında yine güzel kadınlar (hayatta başka bir lüksü yok zaten), başında yine şapkası, 50 yıl sonra halkı tarafından keşfedildiği için yüzünde eski bir tebessüm..!