The Others AB, ayrılıkçılığı kabul etmiyor

AB, ayrılıkçılığı kabul etmiyor

26.02.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

AB, ayrılıkçılığı kabul etmiyor

AB, ayrılıkçılığı kabul etmiyor


HADEP'li belediye başkanlarının tutuklanması, AB'nin belgelerine geçen kültürel haklar ve Kürt sorunu üzerine Prof. Dr. Bakır Çağlar ile konuştuk.


       *Gelen yabancı heyetler hemen Diyarbakır'a gidiyor. Diplomatik muhatap olarak alınmaları mı tepki çekti?
       Bunu kabul etmek zorundayız. Hükümete rağmen iktidar kullanan kurumların, sivil toplum örgütlerinin muhatap alınması süreci sadece Türkiye ile sınırlı değil.

       *HADEP'le PKK'nın siyasallaşması arasında bir paralellik kurulabilir mi?
       Bu konuda kesin bir şey söyleyemem ama zamanlamasını düşünecek olursak çok kesişiyor. Ancak, burada "haksız bir yakalama" söz konusu olabilir. Bu kurallar ihlal edildiyse Türkiye'nin AB ile bütünleşmesi sürecinde ciddi sorunlar ortaya çıkar. En önemlisi de AB hareketlendi.

       * PKK tabanı "siyasallaşma"dan sisteme entegre edilebilir mi?
       Ankara'daki yetkililerin korkusu PKK'nın IRA'ya dönüşmesi. Bu tür silahlı bir örgüte her zaman tek merkezden hakim olmak mümkün değildir. Ayrıca, Güneydoğu'da belediyelerde siyasi rüştünü kanıtladılar. Yerel yönetimlerin partilerin finans ve militan kaynağı olmasından ürkülüyor.

       *Avrupa Birliği, "Kürt sorunu için bir yol haritası çizdi" dediniz. Nedir bu yol haritası? Kürt sorunu AB belgelerine nasıl yansıyor?
       AB Komisyonu'nun Türkiye'nin katılım yolunda ilerlemesi üzerine düzenli izleme raporlarına bakalım. 1998'de şöyle deniyor: "Kamu otoritelerinin işleyişlerinde bazı düzensizlikler oluyor. İnsan hakları ihlalleri sürüyor. Türkiye'nin Güneydoğu'sundaki duruma askeri olmayan sivil bir çözüm bulunmalıdır. Zira ülkede gözlenen medeni ve siyasi hak ihlallerinin çoğu şu veya bu şekilde bu konuya bağlıdır."
       Kopenhag Kriterleri sıralanırken, azınlık haklarına da yer verildi. Bu yaklaşım AB'nin 1991'de yayınlanan İnsan Hakları Bildirgesi, Maastricht Bildirgesi ve Avrupa Komisyonu raporlarında da yer aldı.
       Avrupa Konseyi'nin, Üye Devletlerce Yükümlülüklerinin ve Taahhütlerinin Yerine Getirilmesi Komitesi'nin Ocak 1999 raporu da, "Kürt kökenli Türk vatandaşlarının korunması açısından, iki önemli Avrupa sözleşmesinin altına Türkiye imza atmak zorundadır" dedi.

       *Türkiye'den imzalaması istenen bu iki sözleşme nedir?
       Bunlar: Ulusal Azınlıkların Korunması Üzerine Çerçeve Sözleşme ve Bölgesel veya Azınlık Dilleri İçin Avrupa Şartı.
       Buna ilaveten, bir de ayrıca Ulusal Azınlıkların Hakları Üzerine AİHS'ne Ek Protokol hakkında 1201 sayılı ve 1993 tarihli bir genel kurul tavsiyesi var.
       Türkiye'nin katılım yönünde ilerlemesi üzerine 1999 tarihli düzenli raporda da söylenen şu: "Bir sivil çözüm kapsamında Kürt kültürel kimliğinin belirli biçimleri tanınabilir. Ayrılıkçılığı ve terörizmi tanımaması şartıyla bu kimliği ifade etme yollarına örneğin, Kürt dilinde Tv yayınlarına, siyasi olmayan programlara daha fazla hoşgörü gösterilmelidir. "

       * O zaman Mesut Yılmaz'ın "AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçiyor" sözü doğru mu?
       Evet, doğruydu. Çünkü adaylıktan üyeliğe geçiş sürecinde Türkiye'den beklenen Kürt sorununun askeri değil, ama siyasi, kültürel yöntemlerle çözülmesidir. Merkezi ve Doğu Avrupa'da adaylıktan üyeliğe geçişte bütün anayasalarda azınlıklarla ilgili yeni düzenlemeler yapıldı, kültürel özerklik tanındı. Bu, AB'nin verdiği bir yol haritasıdır. Şimdi bunu yapmayan tek aday ülke, Türkiye'dir.

"Açık ve mevcut tehlike" olmadan parti kapatılamaz

       *Parti kapatma rejimi AB kararlarına nsıl yansıyor?
       AİHM, ÖZDEP'le ilgili 8.12.1999 tarihli bir karar aldı. Şu anda görülmekte olan bir davada "HADEP'in ÖZDEP'in devamı olduğu" söylendiği için bu karar HADEP açısında önemli: AİHM'nin söylediği özetle şu: " Ayrılıkçılığı ve terörizmi savunmamaları şartıyla, farklı kültürel kimlik talebinde bulunan partilerin yasaklanmasının AİHS'nin örgütlenme hakkını düzenleyen 11. maddesini ihlal ettiği açıktır."
       Avrupa Parlamentosu da Helsinki sonrasında, "Ayrılıkçılığı ve terörizmi savunmayan, kültürel farklılıklar peşinde olan yapılanmaların korunması" tavsiye kararını aldı.
       Son gelişme Ocak ayı sonunda oldu. AB, 62 üyeli bir komisyon kurdu. Avrupa Temel Haklar Belgesi'ni hazırlayacak komisyonun ön çalışma raporunda, "azınlık haklarının tanınması" istendi.
       Avrupa Konseyi'nin benim de bir süre çalıştığım, Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu yani Venedik Komisyonu'nun 10 - 11 aralık 1998'deki ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Assamblesi'nin 25 Ocak'taki oturumunda ortak çizgi şuydu: "Parti yasaklamasında kabul edilebilir bulunan nedenler şiddet ya da şiddete çağrıdır. Demokratik anayasal düzeni yıkmak için şiddeti, bir siyasal araç olarak kullanmaktır. Bunun dışında hiç bir siyasi parti yasaklanamaz. "
       Amerikan Yüksek Mahkemesi'nin söylediği gibi, "açık ve mevcut tehlike" teşkil etmediği sürece bir parti yasaklanamaz, o partinin yerel yöneticileri de gözaltına alınıp sorgulanamaz.

       *HADEP de FP de bu ilkelere göre kapatılamaz...
       Evet. Avrupa'nın HADEP'li belediye başkanlarının gözaltına alınmasına ve tutuklanmasına çok iyimser bakacağını sanmıyorum.

Avrupa ayrılıkçılığa ve şiddete karşı

       *Kültürel haklar nasıl uygulanacak?
       Avrupa Konseyi'nde azınlıklarla ilgili ek bir protokol hazırlandı. Türkiye bunun altına imza atmadı. Protokolün yazılması toplantılarına ben de katılmıştım, yaklaşımları şuydu: "Eğer bu kişilere kültürel hakları verilmezse, bu haklarını alabilmek için süratle politikleşip şiddete yönelirler. Bu mekanları, etnik kimliği farklı olduğu iddia edilen makamları barışlandırmak ve sorunu bir çatışma haline sokmamak için, ifade hürriyetinin ve kültürel kimlik haklarının tanınması gerekir."
       Burada sözkonusu olan, ayrılmak, kendi devletini kurmak değil. Sözkonusu olan siyasi şiddete dönüşebilecek birikimleri, kültürel kanaldan tahliye etmek.

       *Kültürel hakların tanınmasını Anayasa'ya koymak gerekiyor mu?
       Gerekmez. Bu sözleşmelerin imzalanması ve onaylanması Türk hukuk sisteminde yasal bir işlem sayılır.

       *Güneydoğu'nun statüsü ne olmalı?
       Uygulanması gereken Fransız modelidir. Yani yerel yönetimlerin politik anlamda da yetkili kılınmasıdır. Fransa üniter bir devlet ama yerel organların karar alma yetkilerini güçlendirdiler.

       *Bu yerel parlamentoya kadar çıkar mı?
       Bu gerekmez. Yerel yönetimler yeterlidir.

       *Kürtlüğe vurgu yapan Kürt partileri kurulabilir mi?
       Ayrılıkçılığa ve şiddete başvurmamak kaydıyla kurulabilir. Yeni onaylanan azınlıklar protokolü de aynı çizgide. Mikro milliyetçiliklerin şiddete dönüşmemesi, hatta milliyetler olarak ortaya çıkmaması için, kültürel kimliklerin tanınması, bir çeşit barışlandırma politikası ileri sürülüyor.

       *Af, "itirafçılık yasası" için ne diyorsunuz...
       Hukuksal anlamda tek çözüm bu. Ancak, bu sorun Meclis'ten çıkacak birkaç yasayla çözülemez. Güneydoğu sorunu ile Kürt sorununu birlikte düşünmek lazım. Kürt sorunu bir Güneydoğu sorunudur, yoksulluk kültürüdür. Bu yok edilmezse insanlar dağa çıkmaya devam eder.