The Others ABD'siz müdahale zor

ABD'siz müdahale zor

13.07.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

ABD'siz müdahale zor

ABDsiz müdahale zor


Almanya'nın önde gelen Türkiye uzmanı Heinz Kramer, Türkiye açısından Avrupa Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası yazısının ikinci ve son bölümünü sunuyoruz.


       Avrupa açısından, Türkiye'nin Avrupa Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası konusundaki sert tavrının diğer nedenleri şöyle sıralanabilir:
       * ABD, AB'nin kriz müdahalesinde güçlü bir çıkarı olduğu sonucuna varırsa, ABD'nin yalnızca AB tarafından yürütülen bir faaliyete onay vermesi düşünülemez. Öte yandan eğer faaliyete katılacak olursa ABD'nin operasyonel önderliği AB'ye bırakması uzak bir olasılıktır. Müdahale ABD'nin ya da NATO'nun yönettiği bir operasyon niteliğini taşıyacaktır. Bu durumlarda, Türkiye'nin karar alma sürecine katılımı, önceden belirlenmiş AB süreçlerinden ziyade ABD'nin buna onay vermesine bağlı olacaktır. Bu husus, Ankara'nın Amerikalılar ve İngilizlerin güneydoğu Avrupalı NATO müttefiklerini atlayarak oluşturdukları "özel karar alma süreçleri"yle ilgili bir ölçüde haklı şikayetlerine konu olan NATO'nun Kosova müdahalesi örneğinde oldukça iyi kanıtlanmıştır.
       * AB'nin Avrupa'daki Türkiye'nin güvenliğini doğrudan etkileyebilecek ciddi krizlere tek taraflı olarak karışacağına dair endişeleri yersizdir. Bu kaygılar Türkiye - AB ilişkilerinde Helsinki'den sonra kimsenin öngöremediği bir kötülemeyi varsayar.
       * Yalnızca AB'nin yürüttüğü kriz müdahale faaliyetlerine sahne olması düşünülebilecek ancak birkaç durum düşünülebilir. Avrupa içinde ve çevresinde meydana gelebileceği düşünülen krizlerin çoğu ABD'nin jeopolitik çıkarlarını doğrudan etkileyecektir. Bu durumda müdahale, karar alma ve operasyonda ABD hakimiyetinin kesin olduğu bir NATO girişimi haline gelecektir. Bu husus güney Balkanlar, Kafkasya, Hazar bölgesi, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz'le ilgili kriz senaryoları bakımından geçerlidir. Genel olarak, Rusya'nın herhangi bir şekilde dahil olacağı bir Avrupa krizi de Amerikalıları sahneye çıkaracaktır. Bütün bu durumlarda, karar alma sürecine Türk katılımının ölçüsü Avrupa süreçlerinden çok Amerika'nın isteğine bağlıdır.
       Yalnızca AB'nin müdahale edeceği krizler, Kuzey Afrika ve Afrika'nın öteki bölgeleriyle ilgili olarak tasavvur edilebilir. Ancak Türkiye'nin bu krizlere Avrupa müdahale mekanizması ve politikalarının bir parçası olarak karışmak isteyeceği çok kuşkuludur. Dahası, Kosova ve Bosna - Hersek'de halen uygulanmakta olan istikrar sağlama ve normalleştirme çabaları gibi kriz - sonrası önlemlerin yalnızca AB tarafından yürütüldüğü durumlar düşünülebilir. Bu durumlarda da Türkiye'nin bu tür kriz - sonrası çabalara katkıda bulunmak için AB'nin AOGSP içinde sürekli ve düzenli olarak katılmasına gerek yoktur. Çünkü bu durumlarda AOGSP'nın işlemesi için üçüncü ülkelerin operasyonel karar - alma sürecine geniş bir şekilde katılması zaten öngörülmektedir.

Türkiye, eşit ortak

       Bütün bunlar Türkiye'nin AOGSP'yle ilgili kaygılarının, Avrupa kriz müdahale politikalarının potansiyel işleyişiyle ilintili olmaktan çok Türkiye'nin bir Avrupa devleti ve gerçek bir müttefik olma statüsüyle ilgili politik kaygılar olduğunu göstermekte. Bu da Avrupa bütünleşme sürecinin gelişimiyle ilgili iyi bilinen Türkiye - AB anlayış farkının başka bir yansıması: AB üyeleri açısından bütünleşmenin işlevsel siyasal gelişimiyle ilgili görülen konular, Türkiye açısından Avrupa'nın ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilip edilmemesiyle ilgili görülmekte. Türkiye'nin katılımı yalnızca belirli bir politika sürecine işlevsel katkı açısından değil, aynı ölçüde AB tarafından eşit kabul edilip edilmeme konusu olarak değerlendiriliyor.
       Bu sorunun Helsinki'den sonra ve güvenlik politikasına ilişkin olarak bu kadar önem kazanması şaşırtıcı. Helsinki, Türkiye'nin Avrupa'nın bir parçası olduğuna açıklık kazandırdı. Türkiye üyelik müzakerelerine başlamak için gerekli koşulları ne kadar çabuk yerine getirirse, AB üyeliği o kadar kısa sürede gerçekleşecektir. Bunun sonucu da AOGSP'na tam üyelik olacaktır. Tam ve etkin çalışan bir AB kriz müdahale yeteneğinin geliştirilebilmesi için aşılması gereken ciddi siyasi ve maddi sorunlar dikkate alındığında Türkiye'nin son halini alacak AOGSP'ye koşulsuz olarak katılmasını mümkün kılacak kadar erken bir tarihte AB'ye üye olma şansı vardır.
       Nihayet, bugün AOGSP karar - alma sürecine dahil edilmemek, Avrupa'nın güvenlik ve savunma politikalarından dışlanmak anlamına gelmez. Daha uzun bir süre NATO, Avrupa'nın esas savunma ve güvenlik unsuru olmaya devam edecek. ABD Avrupa'ya olan ilgisini yitirmediği sürece AOGSP'nin NATO'nun yerini alması beklenemez. O da çok uzak bir olasılıktır. Bu koşullar altında Türkiye, AB üyesi oluncaya kadar AOGSP'nın bir üyesi olmasa da, Avrupa güvenlik ve savunma politikasının eşit bir ortağıdır.

       BİTTİ