The Others Bay Pipo ile Beyrut'ta

Bay Pipo ile Beyrut'ta

05.03.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Orhan Koloğlu 1970 - 71'de Hiram Abas ile Mehmet Ali adıyla Lübnan'da görevliyken tanıştık. Hayatımı ona borçluyum, ama belki hapse tıkılmamı da... Bay Pipo'ya birkaç ek... 1969 yılının son günlerinde basın ataşesi olarak Beyrut'ta göreve başladığımda, elçilikteki ikinci katiple tanıştırılmıştım: Mehmet Ali. İlk dikkatimi çeken, bir ikinci katip olamayacak yaşta oluşu (kırklarındaydı) ve masasının üzerinde ne bir kağıt ne de bir dosya bulunmamasıydı. Bir rastlantıyla isminin de başka olduğunu öğrendik. Ankara'dan geçici görevle gelen bir hariciyeci onu görünce, şimdi anımsamadığım bir isim söyleyip "Aaa, sen de mi buradasın" demişti. Meğer başka bir başkentte birlikte bulunmuşlarmış. Az zaman sonra da "özel görevli" olduğunu açıklayan bir bilgi verdi. Basın bürosunun sekreteri ve tercümanı olan Dumani adındaki Arap ona da hizmet veriyormuş, dolayısıyla kendisini hoş tutmamı istiyordu çaresiz. Hiç merak etmemesini söyledim. Esasen Dumani yumuşak bir adamdı, iyi geçindik. Ancak son derece karışık bir kişi olduğunu, Lübnan istihbaratı gibi belki başkalarına da çalıştığını sonradan öğrendim. İç savaşın şiddetlendiği dönemde de öldürüldü. Filmlerde rastlanan türden bir ajan olduğunu ilk kez evini ziyaret ettiğimde öğrendim. Kendisinden başka herkesi parçalamaya hazır bir kurt köpeği insanı karşılıyordu. Oturma odasının duvarlarındaki delikleri de evde nişan talimi yaptığı şeklinde yorumlayanlar vardı. "Kürtler geliyor" Nelerle uğraştığını bilmem ama, bizi bir tehlikeden kurtarmış olduğunu hiç unutamam. 23 Nisan 1970 günü elçilikte Beyrut Amerikan Üniversitesi'nde düzenlenen bir serginin açılışı için müsteşarla birlikte binaya gittiğimizde çevremizi 30 kadar Ermeni genci sarmıştı. Kendi ulusal matem günleri olan 24 Nisan'dan hemen önce neden böyle bir girişimde bulunulduğunun hesabını soruyorlardı. En hafifinden dayak yemek, hatta öldürülmek tehlikesi vardı. Zira Beyrut duvarları Türk aleyhtarı ve intikam isteyen Ermeni afişleriyle doluydu. Biz iki arkadaş korku içinde titrerken "Kürtler geliyor" diye bir bağırtı işitildi ve ortada tek bir Ermeni kalmadı. Sonradan anladık ki Mehmet Ali, Lübnan'da çalışan Urfalı ve Mardinlilerden oluşan "vurucu takımını" harekete geçirmiş. Elçimiz İsmail Erez'in kısa süre sonra atandığı Paris'te Ermeni militanlarca öldürüldüğü aklıma geldikçe, onun sayesinde ucuz kurtulmuş olduğuma inanırım. Gerçi benim Ermenilerle bir zıtlaşmam olmamıştı; hatta aksine Günaydın gazetesinin o yıl düzenlediği "Tavla Şampiyonası"nın finalinin Beyrut'ta yapılmasına sponsorluk etmiştim ve de kazanan bir Ermeni olmuştu. Ama böyle olaylarda kurbanı kaderin saptadığını sonradan öğrendim. Bazen haftalarca ortadan kayboluyor sonra saçı sakalı uzamış olarak ortaya çıkıveriyordu. Elçiliğin içinde, Türkiye'deki anarşik olayları bastırmakta rol oynadığı hakkında söylentiler vardı. Herkes de onunla arayı bozmamaya özel dikkat ediyordu. Hatta benden evime dinleme cihazı konmuş olup olmadığını kontrol için izin istediğinde, aksine bunları kendisinin yerleştireceğini düşündüğüm halde, karşı çıkmamıştım. Direnmek daha çok şüphe yaratabilirdi. "Avrupa'ya kaçtı" 12 Mart 1971 askeri müdahalesinden sonra elçilik personelinin bana karşı soğuklaştığını farkettim. Türkiye'deki solcu avının bana da yöneldiği anlaşılıyordu. Aslında haberim yoktu, meğer İstanbul Basınköy'deki evimi - Yaşar Kemal'in, Çetin Altan'ın ve diğer on kişininkilerle birlikte - gizli belgeler ve yasak yayınlar bulmak için basmışlarmış. Öğleden sonraları Amerikan Üniversitesi'nin kitaplığında yaptığım tarih çalışmaları sırasında Mehmet Ali'nin çömezlerinden birinin ani bastırıp ne okuduğumu araştırması da işimin bittiğini gösteriyordu. Nitekim 1971 Haziran'ında görevim sona erdirildi ve Ankara'ya geri çağrıldım. Asıl sürprizi o zaman yaşadım. Bakanlıkta, bir trafik kazasıyla ilgili olarak beni karakoldan aradıklarını söylediler. Tıpış tıpış gittim ve "Avrupa'ya kaçmış bir şüpheli" ihbarına dayanılarak Mamak Cezaevi'nde iki haf

Bay Pipo ile Beyrutta
Orhan Koloğlu 1970 - 71'de Hiram Abas ile Mehmet Ali adıyla Lübnan'da görevliyken tanıştık. Hayatımı ona borçluyum, ama belki hapse tıkılmamı da... Bay Pipo'ya birkaç ek... 1969 yılının son günlerinde basın ataşesi olarak Beyrut'ta göreve başladığımda, elçilikteki ikinci katiple tanıştırılmıştım: Mehmet Ali. İlk dikkatimi çeken, bir ikinci katip olamayacak yaşta oluşu (kırklarındaydı) ve masasının üzerinde ne bir kağıt ne de bir dosya bulunmamasıydı. Bir rastlantıyla isminin de başka olduğunu öğrendik. Ankara'dan geçici görevle gelen bir hariciyeci onu görünce, şimdi anımsamadığım bir isim söyleyip "Aaa, sen de mi buradasın" demişti. Meğer başka bir başkentte birlikte bulunmuşlarmış.
Az zaman sonra da "özel görevli" olduğunu açıklayan bir bilgi verdi. Basın bürosunun sekreteri ve tercümanı olan Dumani adındaki Arap ona da hizmet veriyormuş, dolayısıyla kendisini hoş tutmamı istiyordu çaresiz. Hiç merak etmemesini söyledim. Esasen Dumani yumuşak bir adamdı, iyi geçindik. Ancak son derece karışık bir kişi olduğunu, Lübnan istihbaratı gibi belki başkalarına da çalıştığını sonradan öğrendim. İç savaşın şiddetlendiği dönemde de öldürüldü.
Filmlerde rastlanan türden bir ajan olduğunu ilk kez evini ziyaret ettiğimde öğrendim. Kendisinden başka herkesi parçalamaya hazır bir kurt köpeği insanı karşılıyordu. Oturma odasının duvarlarındaki delikleri de evde nişan talimi yaptığı şeklinde yorumlayanlar vardı.

"Kürtler geliyor"
Nelerle uğraştığını bilmem ama, bizi bir tehlikeden kurtarmış olduğunu hiç unutamam. 23 Nisan 1970 günü elçilikte Beyrut Amerikan Üniversitesi'nde düzenlenen bir serginin açılışı için müsteşarla birlikte binaya gittiğimizde çevremizi 30 kadar Ermeni genci sarmıştı. Kendi ulusal matem günleri olan 24 Nisan'dan hemen önce neden böyle bir girişimde bulunulduğunun hesabını soruyorlardı. En hafifinden dayak yemek, hatta öldürülmek tehlikesi vardı. Zira Beyrut duvarları Türk aleyhtarı ve intikam isteyen Ermeni afişleriyle doluydu. Biz iki arkadaş korku içinde titrerken "Kürtler geliyor" diye bir bağırtı işitildi ve ortada tek bir Ermeni kalmadı. Sonradan anladık ki Mehmet Ali, Lübnan'da çalışan Urfalı ve Mardinlilerden oluşan "vurucu takımını" harekete geçirmiş. Elçimiz İsmail Erez'in kısa süre sonra atandığı Paris'te Ermeni militanlarca öldürüldüğü aklıma geldikçe, onun sayesinde ucuz kurtulmuş olduğuma inanırım. Gerçi benim Ermenilerle bir zıtlaşmam olmamıştı; hatta aksine Günaydın gazetesinin o yıl düzenlediği "Tavla Şampiyonası"nın finalinin Beyrut'ta yapılmasına sponsorluk etmiştim ve de kazanan bir Ermeni olmuştu. Ama böyle olaylarda kurbanı kaderin saptadığını sonradan öğrendim.
Bazen haftalarca ortadan kayboluyor sonra saçı sakalı uzamış olarak ortaya çıkıveriyordu. Elçiliğin içinde, Türkiye'deki anarşik olayları bastırmakta rol oynadığı hakkında söylentiler vardı. Herkes de onunla arayı bozmamaya özel dikkat ediyordu. Hatta benden evime dinleme cihazı konmuş olup olmadığını kontrol için izin istediğinde, aksine bunları kendisinin yerleştireceğini düşündüğüm halde, karşı çıkmamıştım. Direnmek daha çok şüphe yaratabilirdi.

"Avrupa'ya kaçtı"
12 Mart 1971 askeri müdahalesinden sonra elçilik personelinin bana karşı soğuklaştığını farkettim. Türkiye'deki solcu avının bana da yöneldiği anlaşılıyordu. Aslında haberim yoktu, meğer İstanbul Basınköy'deki evimi - Yaşar Kemal'in, Çetin Altan'ın ve diğer on kişininkilerle birlikte - gizli belgeler ve yasak yayınlar bulmak için basmışlarmış. Öğleden sonraları Amerikan Üniversitesi'nin kitaplığında yaptığım tarih çalışmaları sırasında Mehmet Ali'nin çömezlerinden birinin ani bastırıp ne okuduğumu araştırması da işimin bittiğini gösteriyordu. Nitekim 1971 Haziran'ında görevim sona erdirildi ve Ankara'ya geri çağrıldım.
Asıl sürprizi o zaman yaşadım. Bakanlıkta, bir trafik kazasıyla ilgili olarak beni karakoldan aradıklarını söylediler. Tıpış tıpış gittim ve "Avrupa'ya kaçmış bir şüpheli" ihbarına dayanılarak Mamak Cezaevi'nde iki hafta geçirdim. Diplomat sıfatıyla yurt dışında görevli olduğumu bir türlü anlatamadım. Anladım ki, Filistin Kurtuluş Örgütü'nün Türk basınında yanlış anlatıldığını ve Türk düşmanı olmadığına dair belgelere dayanan raporum bazı çevrelerin hoşuna gitmemişti. Ama ihbarı Mehmet Ali yani Hiram Abas'ın yaptığını söyleyemem, zira aynı sırada Beyrut'ta hayali bir Avusturya Haber Ajansı adına muhabir diye çalışan ve benden haraç istediği için terslediğim bir Türk gazeteci / ajanın da bunu yapmış olması mümkündü. Gizli örgütlerin kendilerine özgü kurallara dayalı bir işleyişi bulunduğunu böylece öğrenmiş oldum.