The Others ‘Benim cinsiyetim yok’

‘Benim cinsiyetim yok’

30.10.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

‘Benim cinsiyetim yok’

‘Benim cinsiyetim yok’


Eğer yürürken bir şeyi unutmak istiyorsak, adımlarımız hızlanır. Hatırlamak istiyorsak, adımlarımız yavaşlar." “Yavaşlık" romanında Milan Kundera böyle diyordu. Susan Sontag ise “Yanardağ Sevgilim'de tamir edilmiş, değerli bir vazoyu anlatırken, “Belli bir uzaklıktan kırılma yerleri görülmüyor" diye yazıyordu. Kariyerinin ilk yıllarında koca kahkahasıyla, her kameranın önüne, her sahneye fırlayan Meltem Cumbul’a tam da artık biraz yavaşladığını söylediği bir dönemde, biraz yakından baktık.


       Şu an itibarıyla nelerle meşgulsünüz?
       Şu anda “Yılan Hikayesi" ve bu müzikal (Smokey Joe’s Cafe) var.

       Ama bu sizin için hafif bir ajanda değil mi?
       Eskisine nazaran. Eskiden yedi işim vardı. Eve filan uğramadan üçer saatlik uykularla ...

       Artık daha az iş, kendi tercihiniz mi?
       Çok iş yaptığımda da performansım iyiydi. Amma velakin çok daha iyi olabilirmiş.

       Şimdi kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
       Hep oyunculuğun kazandırdığı nimetlerden faydalandım. Ancak şov kızı olmak da kamerayla flörtleşip insanları etkilemeyi öğretti.

       Medya devriminin çehresi
       Yedi yıllık kariyerinizle medyadaki önemli değişiklikler çok denk düştü sanki. Özel radyo ve TV’ler, pop ve şov patlaması... Eğer bir “Türkiye tekno - medyatik devrimiönden söz edilebilirse, siz bunun maskotu, çehresi oldunuz.
       Ciddi anlamda teknolojiyi ve gelişmeleri takip ettiğim için. İnternete ben bundan iki buçuk sene önce girdiğimde moda değil, nasıl kalıcı bir şey olduğunu gördüğümden bu kadar emek vermiştim ve o kadar “hit" alıp “Siber Alem Prensesi" diye lanse edilmiştim.

       Kişisel ilişki kurmuyor musunuz hayranlarınızla? Reel dünyada da görüşerek...
       Hayır. “E - mailöleri (elektronik posta) cevaplıyorum. Görüşme talebinde bulunuluyor. Tamamiyle red cevabı veriyorum. Ancak bir konferansta bazıları geliyor ve “Beni hatırladın mı" diyorlar.

       Ne cevap veriyorsunuz?
       Merhaba, o kadar. Görüşmüyorum.

       Teknolojinin zırhında buz prenses yani. Halbuki popüler figürlerin ellerindeki en iyi koz, samimi oldukları iddiasıdır.
       Yanlış buluyorum böyle bir şeyi. Böyle bir vaktim yok. Onlara ben merhabayı sahneden, televizyondan, verebiliyorum ki bu da benim mesleğim zaten.

       Bu bir idolleşme projesi olabilir mi? Zor ulaşılırsan, gözünde büyürsün seyircinin...
       Benim bu mesleğe girdiğimde açıkcası idolleşmek, ünlü olmak, şöhret olmak gibi bir amacım da yoktu. Başarı bütün bunları getiriyor.

       Genelde ünlüler yalan ya da doğru içlerini açmak zorundaymış gibi davranırlar. Sizse daha bir kere bir canlı yayında ağlamadınız. “Resmi görünüş"ünüz kocaman bir kahkahadan ibaret.
       Ben çok duygusal bir sahnede çok inandırıcıysam, o iç dünyamı da anlayabiliyordur.

       Ama bu sizin bir teknoloji ürünü gibi algılanmanıza yol açıyor. Bizi eğlendirmek için kurulmuş, plastik, mekanik, otomatik bir şey. Bir cihaz.
       Kodlanmış gibi. Üzgün olduğum dönemlerde ortalıktan yok oluyorum. Ya da sadece işimi yapıyorum. Bu müzikal böyledir mesela. Annemin vefatıyla sahneye çıkışım aynı döneme denk geldiği için. Ben “entertain" ediyorum, eğlendiriyorum insanları. Onları üzmek istemiyorum.

       Beraber olduğunuz erkeklere kendi fırça darbelerinizi vuruyor ve sanki onları figüranınıza dönüştürüyorsunuz. O masum Burak Kut’u “Bebetoöluktan çekik çerçeveli gözlüklü bir “Siber Alem Prensiöne, neredeyse bir çizgi roman kahramınına dönüştürüşünüz unutulmadı.
       İsimlerle bir şeyleri açıklamayı yanlış buluyorum. Başka bir soru sormuşsunuz gibi eğer cevap verebilirsem: Bir kadın olarak çok naif ve baskı kurmayan bir tarafım var. Ben karıkocaları da birbirine çok benzetirim, biri mavi gözlüdür, biri esmer, bakışları, lafları benzer.

       Fazlasını beklemiyor
       Cesur, erotik sahnelerde de oynadınız. Ama reel bir insandan çok, neredeyse plastik bir pop imgesi, her role giren saf bir oyunculuk malzemesi olduğunuzdan sanki cinsiyetsiz biriydiniz. Erkekler heyecanlanmaz, soyunmanızı koreografik bir şey olarak seyredermiş gibi.
       “Meltem Cumbul soyunmuş". Başlık öyle atılmış olsa bile, kimse “Meltem Cumbul soyunmuş" diye konuşmaz.

       Peki, rahatsız olmuyor musunuz cinsiyetsizmiş gibi algılanmaktan?
       Özel seçimim cinsiyetsiz, uniseks oluş.

       “Yılan Hikayesi", sadece bir “Memolimaniaöya, Memoli çılgınlığına yol açtı.
       Gurur duyuyorum, bir dizi star yarattı. Kaldı ki Türkiye’de uzun zamandır bir jön yaratılmamıştı. Kendim için fazlasını bekleyemem.

       Kapitalizm ve sendika iyidir...
       Sinan Çetin’in “Propagandaösında bir köylü kızı oynadınız. “Yılan Hikayesi’ndeki Zeyno da öyle. Sizse alaturkalığın izlerinden bilinçle arındırılmış, Batıcıl bir tarz sunarsınız hep topluma.
       Ben hep Batılılaşma’yı savundum ama Türkiye’ninki yanlış Batılılaşma’dır. Benimki yanlış Batılılaşma değil. Bizim medeniyetimiz Anadolu’da, amma velakin medeni insan birazcık daha Batı’da. Yabancılar için sen bir “productösın, bir malsın, sana değer vermek zorunda, çünkü senin bacağına, ayağına, bir şey olursa oyun devam edemeyecek, çok kapitalist bir düşünce değil mi, amma velakin sekiz saatten fazla çalıştırılmıyorsun, bir sendikan var. Hangimizin böyle bir hakkı oldu Türkiye’de?

       Evet, Vanessa Redgrave’in biyografisinde “Doğu Ekspresi’nde Cinayetöin çekimleri sırasında dünyanın en ünlü oyuncularının öğle tatilleri kısıtlandığı için greve gittiklerini okumuştum.
       Amerika’da şimdi de grevdeler. Ben de sözleşmeme böyle maddeler koyuyorum ama uyamıyorum. İş keyifli giderken ben şimdi nasıl bölebilirim ki onu.