The Others Bir ayağı yerde bir ayağı gökte

Bir ayağı yerde bir ayağı gökte

04.10.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bir ayağı yerde bir ayağı gökte

Bir ayağı yerde bir ayağı gökte
4 Ekim 1998
Sibel ARNA

Bir ayağı yerde bir ayağı gökte
26 Eylül Salı akşamı Assos Antik Tiyatro'da Efes Pilsen firmasının sponsorluğuyla İstanbul Devlet Opera Balesi'nin bir özel gösterimini izledim.
İzlediğim temsilin klasik anlamda bilinen baleden farklı olması aklıma "Balerinin ayağı artık yere mi basıyor," sorusunu getirdi. Oysa bu ülkede yıllar yılı halkın vergisiyle yalnızca küçük bir kesimin zevk aldığı işler yapılmıştı... Bunun üzerine genç koreograflar Erdal Uğurlu ve Nil Berkan'la görüştüm.
* Assos Antik Tiyatro'da yaptığınız gösteride klasik baleden oldukça farklı bir temsil izledim. Daha bir modern, daha bir bizden, daha dışa dönük bir baleydi bu. Bu bir değişim mi yoksa böyle temsiller hep yapılır mıydı?
E.U: Daha önce de modern anlamda çalışmalar yapılıyordu. En önemlisi Turkuaz vardı. Ayşin Aslan, Aylin Peker, Dilek Evgin, Şebnem Aksan modern dans çalışması yapıyorlardı. Bunlar ülkede vardı. Ama gözükmüyordu. Çünkü devlet sahnelerinde belirli bir klasik yorum söz konusu.
* Siz nasıl böyle modern bir temsil hazırlamaya karar verdiniz?
N.B: Bizler genç koreograf diye anılıyoruz ve çalışmalarımızı konser salonunda sergiliyoruz. Orada her anlamda daha özgür bırakılıyoruz. O nedenle içimizden ne geliyorsa onu hazırlıyoruz. Böyle bir şansımız var.
* Bu arada toplumun isteklerini, ihtiyacını ve kültürünü de göz önünde bulunduruyor musunuz?
N.B: Doğrusu ben öyle düşünmüyorum, tamamen kendi iç sesimi dinliyorum. Sonuçta bir sürpriz bu. Nasıl reaksiyon alacağı gösteriden sonra belli oluyor.
E.U: Ben de sanatçının topluma inmesine inanmıyorum. Sanatçının daha yüksekte bir şeyler yaparak toplumu yukarı çekmesi gerektiğine inanıyorum. Yaşamda birtakım yerlerden birtakım çizgiler gözlemleyip feyz alabilir ve onu sahneye aktarabilirsin. Ama bu aktarma bire bir olmaz.
* Klasik baleye devlet tarafından aktarılan paraların çok fazla ve gereksiz olduğu yolunda eleştiriler hakkında ne düşünüyorsunuz?
N.B: Ben bunun tersini düşünüyorum. Klasik baleye talep modern baleye olandan daha fazla. Ben kuruma gireli 18 yıl oldu. Üçüncü kez Kuğu Gölü oynanıyor. Aynı yoğunlukta seyirci var.
* Peki tekrarlayan Kuğu Gölü'nü üçüncü kez izleyen insanlar aynı insanlar değil mi? Yani kısır bir izleyici kitlesi yok mu?
E.U: Üniversiteler var ama. Dört senede bir üniversite öğrencisi değişiyor. Üniversite öğrencisi de bizim için çok önemli, aydın bir seyirci. Devletin amacı baleyi yaygınlaştırmak. Bizler o yüzden Antalya'ya, Assos'a gidiyoruz. Ama ben çok paralar aktığını zannetmiyorum.
* Assos'a gelen temsil Kuğu Gölü olsaydı oranın halkı onu en fazla bir kere izler. Çünkü ona sirk gibi gelir. Modern balede siz Balık Ayhan'ın yaptığı müzikleri kullanıyorsunuz. Ve halk bu ritmlerde kendinden, özünden bir şeyler buluyor. Kanı kaynıyor...
E.U: Zaten Assos gibi küçük bir sahneye büyük kadro götüremezsiniz. Götürseniz de böyle bir şeyi tercih etmezler.
N.B: Evet. Onları baleye alıştırmak için daha küçük prodüksiyonlarla daha farklı şeyler yapılmalı.
E.U: İğneyi birden batırmaz size hemşire. Belli bir sürede zerk eder. Eğer toplumu bu işe alıştırmak istiyorsak olaya böyle bakmalıyız. Ama İstanbul gibi büyük şehirlerde bu söz konusu değil.
* İstanbul'da da bir çok insan bilmiyor ama balenin bu yüzünü...
N.B: Bu biraz basının ilgisiyle ve tanıtımla alakalı. Bale ülkemiz için henüz yabancı oldukları bir konu. Şu anda lüks. Bilet fiyatlarına baktığımızda hiç öyle değil aslında.
* Verdiğimiz vergilerin karşılığında zevk aldığımız şeyler izleyebilecek miyiz? Balerinin ayağı yere mi basıyor? Çünkü bence İstanbul'da da belki iğnenin yavaş batırılmasına ihtiyacı olan çok insan var.
E.U: Mutlaka. Bir sezon içerisinde bir Kuğu Gölü balesi mutlaka olur, olmalıdır. Ama bunun yanında altı tane farklı prodüksiyon olur. Ama bunun yanında biri neoklasik olur, biri dans tiyatrosu olur, biri modern dans olur. O zaman dediğinize hak veriyorum. Dünya da zaten bu çizgide. Bizim o çizgiye gelebilmemiz için özel şirketlerimizin olması lazım.
* Yani özelleştirme mi?
E.U: Yine devlet olsun ama yarısını da satsın. Bu bizim kostümümüzün en kaliteli yerden olmasını sağlar. Pabuç problemimizi ortadan kaldırır. Sözleşmeli devlet memuru olmaktan çıkıp senede bir kontrat yenileyen insan haline getirir.
N.B: Rekabet ortamı yaratır. Şu anda devlet destekli tek bir grup var. O da biz. Böyle olması rekabeti ortadan kaldırıyor.
* Peki beklentileriniz neler?
E.U: Neden Sakıp Sabancı gibi bir insan İstanbul Balesi kurmuyor? Kurabilir. Çünkü bizim öğrencilerimiz konservatuvardan mezun olduktan sonra yaklaşık sekiz yıl kadrolu değil yövmiyeli çalışıyor. Çünkü maliyeden kadro çıkmıyor. Devlet onlara ayda otuz milyon gibi komik bir para veriyor. Kadro çıktıktan sonra da ancak yedi sene çalışabiliyorlar. Çünkü yaş 45'e geldiğinde artık kafanın üstünde dönemiyorsun. Bir balerinin dans etme ömrü 15 yıl.
N.B: Devlet yeterli desteği zaman zaman gösteremeyebiliyor. Ağır sorumluluklarla sahneye çıkıyoruz. Özel sektörün desteği tek çözüm.
* Sokakta bir orta sınıf var, şehir tiyatrolarına giden ama bale izlemeyen. Sizce bu sınıf modern baleyle baleye ısınamaz mı?
E.U: Mutlaka. Fakat siz modern baleyi yapmaya kalktığınızda devlet topluluğunu tamamen değiştirmek zorundasınız. Ama buna izin vermezler. Zaten baleye ayrılan bütçe her geçen gün kısılıyor.
* Gelecek yıllarda ya baleyi etkin hale getirin ya da bu kurum kapanacak dendiğinde mücadele edebilecek misiniz?
E.U: Tabii ki. Ama devletin, belediyelerin hatta partilerin sanat politikasının olması gerekiyor. Biz Cemal Reşit Rey konser salonunda eskiden bale gösterisi yapıyorduk. Fakat ne yazık ki Refahyol döneminde orada bale yapmamız kesinlikle yasaklandı. Oraya girmemiz yasaklandı. Refah transparan bir defileyi engelleyebildi mi? Engelleyemedi. Çünkü o özel sektör. Ama baleyi engelledi. Çünkü biz devlet makamıydık onlar da belediye makamıydı. İşte benim demek istediğim bu.