The Others Bir suikastın öyküsü

Bir suikastın öyküsü

24.03.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bir suikastın öyküsü

Bir suikastın öyküsü



     Haber seçimi - veya değerlendirmesi - gazete mutfaklarının en önemli günlük sınavı sayılabilir. Pek çok rakibi gibi Milliyet’te de düzenlenen sabah, öğle ve akşam toplantılarında servis şefleri ve editörler bir araya gelir, eldeki "malları" (haberleri) birlikte ele alır, tartışırlar.
     Gün ilerlerken, bir yandan eldeki hazırlanmış haberler gazete sayfaları içine dağıtılır, yeni gelişmekte olan haberler de izlenir, hazırlanır ve baskılara yetiştirilir.
     Haberin yeri, hacmi, sunumu konularında nihai karar, yazı işlerindeki editör ekibine aittir. Elinizde tuttuğunuz gazete, bir önceki gün alınan yüzlerce - bir kısmı tartışmalar sonucu varılan - kararın sonucudur. Özellikle satışı yüzbinlerle ölçülen ve onun birkaç misli kişi tarafından okunan kitle gazetelerinde, bu kararlar son derece önemlidir.
     Çünkü okurun gazetesiyle ilişkisini, ona bakışını ve güvenini birebir ilgilendirir, etkilerler. Kitle gazetelerinin tek kalıptan çıkma, her konuda aşağı yukarı aynı şeyleri düşünen, gelişmeler karşısında aynı tepkileri veren okurları yok. Çok geniş bir yelpazeye yayılan, hemen her siyasi görüşün temsil edildiği, Türkiye toplumunun tüm karmaşıklığını yansıtan bir okurlar bütünü söz konusu.
     Bu okurları birleştiren şey nedir, peki?
     Haberlerin doğruluğuna olan inanç düzeyleri. Habere güvenmeleri.
     Ve, yorumların çeşitliliğinde kendi dünya bakışlarını bulabilmeleri.
     Esas olan, birincisi.
     Bana gelen tepkilere baktığımda, çoğu kez Milliyet okurlarının Türkiye’nin önemli sorunları ile ilgili olarak çelişkili, zıt görüşler dile getirdiğini açıkça görüyorum.
     Irak krizi, başörtüsü/türban tartışmaları, hükümetle ilgili yaklaşımlar, Kürt veya Güneydoğu sorunu, IMF, SSK...
     Kıbrıs da bunlardan biri.
     Bir kesim okur, hararetle Rauf Denktaş’ın çizgisini savunurken, bir diğer kesim bunu kıyasıya eleştiriyor.
     Tabii bunu Kıbrıs sürecine ilişkin haberleri dikkatle izleyerek yapıyorlar.
     Haberlerdeki kimi eksiklikler de, doğal olarak bu konuda duyarlı okurların harekete geçmesine neden oluyor.
     Kıbrıs’la ilgili referandum tavrını belirlemeden önce Ankara’yı ziyaret eden Rauf Denktaş, 8 Mart Cumartesi günü Kuzey Kıbrıs’a döndü ve burada büyük bir mitingde konuşma yaptı.
     Bir görüşe göre 15 bin, bir diğerine göre 60 bin göstericinin katıldığı miting, Denktaş’ın çizgisinin desteklenmesi amacıyla düzenlenmişti.
     Bu haber, ertesi günkü (9 Mart) Milliyet gazetesinin taşra ve Istanbul baskısında yoktu.
     100’ü aşkın Milliyet okuru, gönderdikleri mesajlarla işte bunu sorguladı.
     Birçoğuna göre, Denktaş aleyhtarı miting ve eylemleri "bol bol" veren Milliyet bunu "görmemişti".
     Okurların pek çoğu gazetenin haberde tarafsızlığına gölge düştüğünü savundular. Haberin gazeteye girmeyişinin nedenlerini sordular.
     Yorum: Bu konuda okurlarla birlikteyim. Kıbrıs baskısına girmiş, ama öteki baskılarda yer almamış. Bu haberin gazetenin tüm baskılarında yer alması için yeterli neden vardı. Kıbrıs sürecinin o günlerde nihai karar aşamasına gelmiş olması, gazetenin 12 Aralık AB zirvesi sonrasında Kıbrıs konusundaki hareketlenmeleri, tartışmaları ve diğer gelişmeleri neredeyse gün gün izlemiş olması... Lahey zirvesinin arefesinde gerçekleşen bu gelişmeyi de sayfalarına alması için yeterliydi.
     Duyarlı konularda okurlar, görüşleri ayrılsa da, haber okumak istiyorlar.
     Bir haber eksikliği, gazetenin tavrında derhal "taraf tutma" gibi algılanıyor.
     
     Nasıl ki insan köpeği her gün ısırmıyorsa, siyasi suikastlar de her gün birbirini izlemiyor. Kennedy, Gandi, Palme, Rabin gibi liderler öldürüldüğü vakit, hatırlarsınız, dünya basınında günlerce, hatta aylarca ayrıntılarıyla izlendiler.
     Sırbistan’ın reformcu Başbakanı Zoran Cinciç’in 12 Mart günü Belgrad’da bir keskin nişancının kurşunlarına hedef olup öldürülmesi de, başta Avrupa olmak üzere dünyayı sarsan bir gelişme oldu.
     Okurlar Milliyet’in habere 13 Mart tarihinde yarım sayfa ayırmasını övdüler. Ama bunun yanına soruya gizlenmiş bir sitemi ekleyerek.
     "Neden bu haber birinci sayfada yer almadı?"
     Boşnak olduğunu belirten Recep Çakmak, "Bu cinayet Kosova’yı da ilgilendiren bir şey. Oralarda soydaşlarımız var. Her gün dikkatle izlediğim Milliyet’in bu büyük olay için birinci sayfasında bir yer bulunabileceğine emindim" diyor.
     Cem Yücesoy, "biz okurlara pusulamızı kaybettirmeyin" mesajını göndermiş.
     Yorum: Gazetenin birinci sayfaya ilişkin yayın politikasını değiştirmek gibi bir görevim yok. Ancak, okurların haber sıralaması konusunda da görüş bildirmek ve kendi kaygılarını editörlerle paylaşmak gibi bir hakkı var. Eleştirileri haklı veya haksız, ne olursa olsun, onların algılamasını daima önemsedik. Ben bu konudaki okur eleştirilerinin haklı olduğunu düşünüyorum. Türkiye’yi geçen on yıl boyunca uğraştırmış olan bir bölgede böylesi bir dramatik gelişmenin önemi ortada.
     Kaldı ki, gazete, hele Milliyet gibi saygı duyulan, haberleri okurlar tarafından nirengi noktası gibi görülen, görülmek istenen bir gazete, aynı zamanda tarihe, arşivlere de kayıt düşmek zorunda. Her ne kadar içeride bu haber çok dolgun biçimde sunulmuş olsa da, "Milliyet bunu ön sayfada görmeli idi" görüşünde şaşılacak bir yan yok.
     Okurumuz Arif Altıparmak’ın da yazdığı gibi "Milliyet her zaman halkı doğru gazeteciliğin seviyesine çıkarmış bir gazete. Halkı aydınlatmak gibi zor bir göreviniz var..."