The Others Cumhuriyetçilik donmuş bir kavram değildir

Cumhuriyetçilik donmuş bir kavram değildir

13.09.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Cumhuriyetçilik donmuş bir kavram değildir

Cumhuriyetçilik donmuş bir kavram değildir


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıcı Dr. Rıza Türmen, Fransa Başbakanı Lionel Jospin’in 3 Eylül günü yaptığı, cumhuriyet ve demokrasi ilişkisi üzerine konuşmadan hareketle Türkiye’de cumhuriyetçilik düşüncesini yorumluyor.


       Fransa Başbakanı Lionel Jospin, 3 Eylül günü Sosyalist Parti’nin yaz okulunun kapanışı dolayısıyla yaptığı konuşmada, hükümetin Korsika planı nedeniyle istifa eden İçişleri (eski) Bakanı Jean - Pierre Chevenement’ın eleştirilerini yanıtladı. Bunu yaparken de cumhuriyet ve demokrasi ile ilgili görüşlerini ortaya koydu. Jospin konuşmasında şu noktaları vurguluyor:
       “Başlattığımız süreç, Korsika’nın geleceğini cumhuriyetin içine dahil etmek için en iyi yoldur. Bu cumhuriyet, tarih içinde donmamış, farklılıkları onları ortadan kaldırmadan aşabilmiş bir cumhuriyettir.
       Cumhuriyetin temel ilkelerini, hükümet de, ben de korumaya kararlıyız. Ancak cumhuriyet düşüncesinin 21. yüzyılda geçerli ve güçlü olabilmesi için zamana ayak uydurabilmesi gerekir... Cumhuriyet ile demokrasi çelişen kavramlar değildir. Biz, sosyalistler hem cumhuriyetçi, hem de demokratız. Bugün karşılaştığımız sorun cumhuriyeti demokratlaştırmak ve böylelikle yeni bir canlılık kazandırmak, yurttaşlara daha yakınlaşmaktır. Yaşayan, canlı, toplumdaki eğilimleri ve beklentileri dikkate alan bir cumhuriyet. Daha demokratik, dolayısıyla halka daha fazla yetki ve seçilmişlere daha fazla sorumluluk yükleyen bir cumhuriyet. Tek ve bölünmez bir cumhuriyet. Ama bölünmezlikle birörnekliği (unite et uniformite) karıştırmayan, bölünmezliği benimserken farklılığı reddetmeyen bir cumhuriyet."

       Esin kaynağı Fransa
       Modern Cumhuriyet Fransız kaynaklıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin de esin kaynağı Fransa’dır. O nedenle Fransa’daki cumhuriyetçilik söyleminin geçirdiği gelişmeler Türkiye açısından her zaman ilgi çekicidir.
       Fransa ile aramızdaki benzerlikleri ve farklılıkları dikkatli incelemek gerekir. Fransa’da cumhuriyet bir ihtilal sonrasında, Türkiye’de de bir ulusal kurtuluş savaşı sonrası kurulmuştur. Her iki ülke de cumhuriyet için yüksek bir bedel ödemiştir. O nedenle her iki ülkede de cumhuriyet değerlidir.
       Her iki ülkede de cumhuriyet geçmişle bağları koparan radikal bir dönüşüm, Aydınlanma Çağı’nın ürünüdür ve her iki ülkede de cumhuriyet bir modernlik projesini içerir. Her iki ülkede de laiklik ilkesi cumhuriyetin temel taşıdır. Her iki ülkede de, gerek yöneticilerde, gerekse kamuoylarında cumhuriyetin korunması konusunda bir kararlılık vardır.
       Ancak her iki cumhuriyetinde bugün gelip dayandığı bir nokta var: Cumhuriyetin yenilenmesi, çağımızdaki gelişmelere uyum sağlaması. Jospin bunu açıkça ifade ediyor. Jospin’in söylediği önemli bir şey daha var. Cumhuriyet ile demokrasi çelişen kavramlar değildir. Cumhuriyetin temel ilkelerinden ödün vermeden de demokratikleşmek olanağı vardır. Demokratikleşme devletin birliği ve bütünlüğünü zedelemez.
       Bu görüşlerin Türkiye için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Kuşkusuz Türkiye ile Fransa’nın sorunları aynı değildir. Koşulları da farklıdır. Fakat her iki toplumda da bir talep vardır: Cumhuriyete daha demokratik bir nitelik kazandırmak. Demokratikleşmenin içeriği her iki ülkede farklıdır, ancak talep temelde aynıdır.
       Bu talep nereden doğmaktadır?
       Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Marxizm - Leninizm’in ideolojik bir güç olmaktan uzaklaşmasıyla dünyada liberalizm rüzgarları esmeye başladı. Batı toplumlarına liberal değerler egemen oldu. İnsan hakları, bireysel özgürlükler ön plana çıktı. Öte yandan ekonominin ve finans piyasalarının giderek uluslararası nitelik kazanması da ulus devletlerin rolünü değiştirdi. Özelleştirme, cumhuriyetin ekonomik kurumlarını ortadan kaldırmaya başladı.
       Bireyselleşme, kültürel kimlik talepleri gerek Türkiye’de, gerekse Fransa’da cumhuriyeti tehdit eden eğilimler olarak görüldü. Fransa’da cumhuriyetin öz ve evrensel değerlerine dönerek yeni taleplerin karşılanması ve bu yolda cumhuriyetin çağın gerçeklerine uyum sağlaması için bir hareket başlatıldı.
       Regis Debray, Max Gallo, Blandine Kriegel ve diğer bazı aydınların 4 Eylül 1998’de yayınladıkları “Cumhuriyetçiler, artık korkmayın" başlığını taşıyan bildiri bu hareketin manifestosu niteliğindedir.
       Türkiye’de ise aynı endişeler, bir cumhuriyetçilik tutuculuğu doğurdu. Ancak bu tutuculuk, bu kere Türkiye ile Batı arasındaki mesafeyi açmaya ve Türkiye’nin Batı dünyasına aidiyeti açısından sorunlar doğurmaya başladı.

       Modernleşme projesi
       Cumhuriyetçilik ne Türkiye’de, ne de Fransa’da donmuş bir kavram değildir. Zaman içinde gelişen, dinamik bir kavramdır. Örneğin, Türk Anayasası’nda yer alan sosyal devlet kavramı, cumhuriyetin kuruluşunda mevcut olmayan, sonradan gelişen bir kavramdır. Türkiye Cumhuriyeti açısından başka bir özel durum vardır. Cumhuriyetin kurulduğu yıllardaki ortam Batı demokrasileri açısından da olağandışı bir ortamdı. Türkiye Cumhuriyeti iki savaş arasındaki koşullarda, birçok Batılı devletten daha demokratik bir devlet olmuştu. Ancak aynı koşulların bugün artık geçerli olmadığı, iki savaş arasındaki koşullarda kurulan cumhuriyeti dondurmanın yanlış olacağı açıktır.
       Türkiye Cumhuriyeti’nin dayandığı değerler sistemi de özünde evrensel bir değer sistemidir. Yeni bir ulusal kimlik yaratırken aynı zamanda çağdaş uygarlıkla bütünleşmeye yönelen bir modernleşme projesi öngörür. Bu dışa dönük bir projedir. Bu özelliği Atatürk’ün söylevlerinde açıkça görmek olanağı vardır. O nedenle Fransa’da olduğu gibi, Türkiye’nin de öz değerlerinden hareketle cumhuriyeti yenileştirmesi düşünülmelidir.
       Örneğin, Ulusal Kurtuluş Savaşı sonunda, 1923 yılında Atatürk şöyle demektedir: “Memleketimizi modernleştirmek istiyoruz. Bütün gayretimiz Türkiye’de modern, yani Batılı bir yönetim kurmaktır. Uygarlığa katılmayı arzu edip de Batı’ya yönelmemiş millet hangisidir?" Şu sözler de Atatürk’ündür: “Memleketler çeşitlidir, fakat uygarlık birdir ve bir milletin ilerlemesi için bu yegane uygarlığa katılması gerekir... Siyasetimizin, geleneklerimizin, çıkarlarımızın bizi fikir ve eğilim itibariyle bir Avrupa Türkiyesi, daha doğrusu Batı’ya yönelmiş bir Türkiye arzu etmeye götürecektir."
       Bu sözlerden de anlaşılacağı gibi, Atatürk modernleşme ile Batılılaşma ve çağdaş uygarlığı eş anlamda kullanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti böyle bir projedir. Günümüzde ise modernleşme, çağdaşlaşma, insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti ekseninden geçmektedir.

       Yarın: “Cumhuriyet insan haklarıyla güçlenmeli"