The Others Demokratikleşme devam etmeli

Demokratikleşme devam etmeli

23.10.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Demokratikleşme devam etmeli

Demokratikleşme devam etmeli


Kışlalı'nın öldürülmesi çok acı bir olay. Cinayete gösterilecek tepkiler çok önemli. Bu tepkiler Türk makamlarının demokratik standartların yükseltilmesi yolunda ilerlemeyi devam edip ettirmeyeceklerini gösterecek.


       Avrupa Birliği Komisyonu 13 Ekim'de yaptığı açıklamayla, Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin adaylığının onaylanmasını önerdi. Bu öneriyi ve üyeliğin koşullarını Komisyon'un Ankara temsilcisi Karen Fogg ile görüştük. 1973'ten beri Komisyon'da görevli olan Fogg, 1993 - 98 arasında Romanya'nın başkenti Bükreş'teki AB Delegasyonu Başkanı olan Fogg, Temmuz 1998'den bu yana AB'nin Ankara Temsilcisi.

       * Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürülmesi olayını nasıl yorumluyorsunuz?
       Kışlalı'nın öldürülmesi çok acı bir olay. Ailesine candan başsağlığı diliyorum. Cinayete gösterilecek tepkiler çok önemli. Bu tepkiler Türk makamlarının demokratik standartların yükseltilmesi yolunda ilerlemeyi devam edip ettirmeyeceklerini gösterecek. Umarım, arzu edilmeyecek aşırı tepkilere yol açılmaz.
       * Son Tampere zirvesinden sonra yapılan açıklamaların anlamı ne? Türkiye'nin AB adaylığı kesinleşti mi?
       Tampere'de AB Komisyonu'nun genişleme stratejisine ilişkin önerileri ele alındı. Türkiye'ye ilişkin öneriler de bir öğlen yemeğinde görüşüldü. Bu koşullarda bir karar alınması söz konusu değil. Belki bazı tavırlar belirlendi, fakat kararlar Helsinki'de alınacak.
       * AB Komisyonu'nun önerileri, 1997 sonundaki Lüksemburg Zirvesi'nde Türkiye ile ilgili olarak alınan kararların bir hata olduğunun kabum edilmesi anlamına gelmiyor mu?
       Hayır. Ama Lüksemburg'dan bu yana Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin istenildiği kadar etkin olmadığının kabul edildiği anlamına geliyor. Bunda Türkiye'nin Lüksemburg kararlarına beklenenden çok daha olumsuz bir tepki göstermesinin rolü var. Türkiye için hazırlanan özel Avrupa Stratejisi'nin verimsiz olduğu anlaşıldı. Bu husus Komisyon tarafından birkaç ay önce ifade edildi. O noktada Komisyon Türkiye'ye açık bir üyelik perspektifi verilmemiş olmasının Türkiye ve bir ölçüde de AB tarafında motivasyon eksikliği doğurduğunu kabullendi. İlişkiyi yeniden rayına oturtmak için farklı bir tutum benimsemek gerekti.
       * Başbakan Ecevit ile Almanya Başbakanı Schroeder arasındaki mektuplaşmanın durumun düzelmesinde rolü var mı?
       Kesinlikle...
       * Yunanistan ile ilişkilerde yumuşamanın da rolü var mı?
       Elbette. Gerek Türkiye gerekse Yunanistan ilişkilerinde gayet yapıcı bir tutum takındılar. Bu sürecin işlemesi çok önemli.
       * AB'nin, Helsinki Zirvesi'ne kadar Türkiye'den yapılmasını beklediği şeyler var mı?
       Evet, var. Ortak çıkarımız olan konulara daha yoğun ilgi gösterilmesi; ilişkilerde iyiniyetin ve diyalogu sürdürme arzusunun devamı. Helsinki'ye kadar olan sürede somut işler yapılması olanaksız, çünkü süre çok kısa. Fakat AB'nin ilgilendiği bütün konularda Türkiye'nin doğru yolda ilerlediğini gösterecek adımlar atılabilir.
       * Yunanistan'ın Kıbrıs Rum Yönetimi'nin AB'ye üye olması karşılığında Türkiye'nin adaylığına ses çıkarmayacağı anlaşılıyor. Adada bir çözüme ulaşılmadan KRY'nin AB'ye üye olması mümkün mü?
       Bu bir spekülasyon konusu. Eğer soruna çözüm bulmak için girişimler olur ve sonunda başarısız kalırsa, Kıbrıs'la sürdürülen görüşmelerin bir sonuca ulaşmasını ve Kıbrıs'ın AB'ye girmesini önlemek makul olmayabilir. Ama iki taraf için de kabul edilebilir bir düzenleme bulunabilmesi için daha çok zaman var. Bugüne kadar Kuzey Kıbrıs'a bir çözüm bulmak için gerekli motivasyonu sağlayacak gerek güvenceler, gerekse üyeliğin mali avantajları bağlamında yapılabilecek düzenlemeler yeterince ayrıntılı bir şekilde ortaya konmamış olabilir.
       * Helsinki Zirvesi'nde adaylığı resmileşse bile, katılma müzakerelerine başlanmayacağı için Türkiye hala "ötekilerden farklı" bir aday olmayacak mı?
       Denebilir ki Türkiye 1997'de Slovakya'nın bulunduğu statüye giriyor. Slovakya o tarihte Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmiş değildi, ama öteki bakımlardan görüşmelere hazırdı. Türkiye ayrı bir statüde olacak, ama bu yepyeni, ayrı bir statü değil.
       * Niye bu defa ve ilk kez Türkiye'ye gerçek bir aday statüsü öneriliyor?
       Lüksemburg'dan sonra Türkiye'yi üyeliğe hazırlamak için bir Avrupa Stratejisi oluşturma girişiminin başarılı olmaması karşısında, öteki adaylar için kullanılan destekleme mekanizmalarının Türkiye'yi de kapsamasına karar verilmesinin sebebi, iki taraf arasındaki ilişkiyi daha etkili bir hale getirmek.
       * Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirdiğine ve müzakerelere başlanabileceğine kim, nasıl karar verecek?
       AB Komisyonu'nun yıllık Türkiye raporu yayınlanmaya devam edecek. Eninde sonunda Komisyon, "Türkiye Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmiştir dolayısıyla Türkiye ile müzakerelere başlanmasını öneriyoruz" diyecektir.
       * Komisyon raporlarındaki "Kürt sorununun sivil bir çözüme ulaşması" ifadesi, Kürt kökenli yurttaşlara resmen azınlık statüsü, kollektif haklar tanınması anlamına mı gelir?
       Kollektif haklar şöyle dursun, AB'de resmi "azınlık statüsü" diye bir kavram, kural olduğunu sanmıyorum. Azınlıklara kollektif haklar tanınması, çok istisnai bir durum. AB, etnik, dilsel, kültürel azınlıklara mensup kişilerin yararlanmasını istediği haklar konusunda hayli esnek. Önemli olan, kimliğin ifadesi üzerindeki yasakların kalkması. Türkiye'deki temel mesele de bu.
       * Komisyon'un raporlarında Kürt kökenlilerin şiddeti ve ayrılıkçılığı dışlayan partiler kurabilmeleri de söz konusu ediliyor...
       Türkiye'de siyasi partiler üzerinde pekçok kısıtlama var. Kadınlar, Trakyalılar, vb. parti kuramıyor. Bu tür kısıtlamalar artık biraz eskimiş gibi.
       * İdam cezasının kaldırılması Kopenhag siyasi kriterlerinin bir parçası mı?
       Elbette. Bu, Avrupa Konseyi üyelerinde de aranan bir şart.
       * Türkiye anayasasında Milli Güvenlik Kurulu gibi bir kurum var. Bu kurum Kopenhag siyasi kriterlerine aykırı mı?
       Türk hükümeti bunun bir danışma organı olduğunu söylüyor. Öyle olabilir veya o hale gelebilir. Ele aldığı konuları askeri konularla sınırlı hale getirebilir. Bu anayasadan ziyade uygulamayla ilgili ve Türkiye'nin gerek iç gerekse dış güvenliği konusunda daha kendine güvenir bir hale gelmesine bağlı olarak evrilecek bir husus.
       * İyi komşuluk ilişkileri kurmak da Kopenhag kriterlerinin bir parçası mı?
       Evet, AB müktesebatı ile ilgili kriterlerin bir parçası. Komşularıyla iyi ilişkiler kurmaları, sınır sorunlarını halletmeleri bütün müstakbel üyelerin yerine getirmesi beklenen bir koşul. Tabii makul olan ve olmayan komşular var... Esas olan şu: AB, üyelerinin sınır sorunlarını halletmiş olarak birliğe katılmalarını, sınır sorunlarının birliğe ithal edilmemesini öngörüyor.
       * The Economist dergisi 9 Ekim tarihli sayısında Türkiye'nin AB'ye 2011 - 2012 yıllarında katılabileceğini yazdı. Bu tam anlamıyla bir spekülasyon mu, yoksa bunda gerçeklik payı olabilir mi?
       Bu tahminin ne gibi düşüncelere dayanılarak yapıldığını bilmiyorum. Yapılması gereken çok şey var. Her şey Türkiye'nin ne kadar hızla hareket etmek istediğine bağlı. 2012'de Türkiye'nin üye olması imkansızdır diyemem.