The Others Depreme karşı risk pasaportu

Depreme karşı risk pasaportu

22.04.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Depreme karşı risk pasaportu

Depreme karşı risk pasaportu


ABD'de yaklaşık 50 yıl önce kurulan Afet Yönetimi Sistemi sürekli olarak güncelleştiriliyor. Türkiye, acı tecrübelerden ders aldığını ancak böyle bir sisteme bir an önce işlerlik kazandırarak gösterebilir.


       Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Fuat Aleskerov (Ekonomi), Prof. Dr. Gülay Altay (İnşaat Mühendisliği), Dr. Arzu İşeri (İşletme) ve Dr. Ayşegül Toker (İşletme), Türkiye'de bir "Afet Yönetim Sistemi" kurulması ihtiyacını irdeliyor.

       Onbinlerce kişinin ölümüne ve 60 bin binanın yıkılmasına yol açan 17 Ağustos depreminin ardından, Türkiye'nin olağanüstü durumların kontrol altına alınması ve yönetimi için bir sisteme ihtiyacı olduğu açıklık kazandı.
       Olağanüstü durumlar yalnız doğal afetlerden kaynaklanmaz. İçinde yaşadığımız zamanda teknolojik sistemlerdeki karmaşıklığın artışına bağlı olarak, teknolojik felaketlerin boyutları da büyük ve sonuçları ağır olmakta. Bunun son örneklerinden biri de, Tuna nehri boyunca meydana gelen ve Yugoslavya'dan Karadeniz'e kadar büyük bir bölgeyi etkileyen siyanür zehirlenmesi.
       Orman yangınları ve çığ düşmeleri de bu tür felaketlerin diğer örnekleri arasında gösterilebilir. Bütün bu felaketlerin ortak özelliği kaçınılmaz olmaları, ancak temel sorun nerede ve ne zaman gerçekleşeceklerinin bilinmemesi.
       Uzmanlar önümüzdeki 30 yıl içinde İstanbul'da Richter ölçeğine göre 6,5 - 7,5 büyüklüğünde bir deprem yaşanacağını öngörüyor. Bütün binaları bu olasılığa göre hazırlamak ve / veya güçlendirmek mümkün müdür? Meydana gelebilecek hasar ve kayıpları sadece eğitim programlarıyla azaltabilir miyiz?
       Ne yazık ki, bu soruların yanıtı olumsuzdur. Afete hazırlıklı olmak, "Afet Yönetim Sistemi"ni kurmak ve işlerlik kazandırmak için çok yönlü çalışmaları özenle gerçekleştirmek demektir.
       Afet Yönetim Sistemi'nin 12 işlevi olmalıdır. Bunların en önemlileri, felaketin incelenmesi ve değerlendirilmesi, kaynak dağılımı ve aktarımı, barınma, beslenme ve sağlık hizmetlerinin teminidir. Bu sistemin bir işlevi de bütün diğer işlevlerin koordinasyonu ve yönetimidir.
       Bu sisteminin kurulması ve çalışmasıyla ilgili bir soru hemen akla gelmektedir. Sistem felaket gerçekleştiği anda mı devreye girmelidir? Bu sorunun cevabı da "hayır"dır. Sistem felaketin hem öncesinde, hem esnasında, hem de sonrasında işlemelidir.
       Felaketten önce sistemin esas amacı, bilgi toplayarak felaketin boyutlarını tahmin ve daha önemlisi bölgelerin "risk pasaport"larını oluşturmaktır. Önemli amaçlardan biri de felaket sonrasındaki hareket planlarının belirlenmesidir. Bu planlar, farklı senaryolara göre oluşturulur. Yetkili makamların senaryolara göre eğitilmesi de önem taşır.
       Felaketin yeri ve şiddeti konularındaki tahminlerin yapılması onlara düştüğü için, sismologlar, jeofizikçiler ve mühendisler temel bir işlevi yerine getirseler de, Afet Yönetim Sistemi'nin kurulması disiplinlerarası bir çabayı gerektirmekte.
       Bu tarz bir sistemin yapılandırılması özellikle işletme ve yöneylem araştırması uzmanları tarafından üstlenilmelidir. Ayrıca sosyoloji ve psikoloji uzmanlarının desteği de gerekmektedir. Kurulacak sistem, merkezi bir koordinasyon ve işbirliği ile yöresel özerkliği bir arada sağlamalıdır.
       Türkiye afet yönetimi konusunda gerekli olan bütün kaynaklara sahip. Önemli olan kaynakların organizasyonu ve konuya sahip çıkacak kişi ve kuruluşların işbirliği. Bu işbirliği devlet tarafından desteklenmeli ve yetkili makamlarca yürütülmeli.
       Sistemin hızlı ve hatasız çalışması, güvenilir olması için toplumun değişik kesimlerinden - devlet, üniversite, özel kuruluşlar, sivil toplum örgütleri - katkı ve destek sağlanmalıdır.
       ABD'de yaklaşık 50 yıl önce kurulan Afet Yönetimi Sistemi günümüzün değişen koşullarına ve ihtiyaçlarına göre sürekli olarak güncelleştiriliyor. Türkiye, acı tecrübelerden ders aldığını ancak Afet Yönetim Sistemi'ni bir an önce kurarak ve işlerlik kazandırarak gösterebilir.
       Deprem gibi doğal afetlerin, insanlar üzerinde ve ülke ekonomisinde açtığı yaraların haklı olarak kısa zamanda tedavisine gitme eğilimi aslında yapılması gerekenleri ikinci plana itmektedir.
       Uzun soluklu çalışmaları gündeme almayan bir toplumun aynı felaketi yeniden aynı şiddette yaşaması kaçınılmazdır. Dolayısıyla depreme hazır olmak için kısa ve uzun vadeli çalışmalara, hiçbirinin önemini ikinci plana atmadan paralel olarak başlamak ve sürdürmek gerekiyor.