The Others Devrimcilik kör terör demek değildir

Devrimcilik kör terör demek değildir

27.05.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Devrimcilik kör terör demek değildir

Devrimcilik kör terör demek değildir


Radikal İslamcılık denilince ilk akla gelen isimlerden Burhan Kavuncu 1980'li yıllarda cezaevlerinde ülkücülerin İslamcılaşması sürecinin lideri oldu


       Türkiye'de radikal İslamcılık denince akla ilk gelen isimlerden biri Burhan Kavuncu. 1980'li yıllarda cezaevlerinde ülkücülerin İslamcılaşması sürecinin lideri olan Kavuncu uzun bir süre Yeryüzü adlı dergiyi çıkardı. Birkaç kez gözaltına alınıp serbest bırakıldı. Kavuncu, Türkiye'de İran yanlısı bir çizgi izleyen İslamcılar ve Mumcu suikasti soruşturması hakkında ilginç açıklamalarda bulundu:

       *Mumcu soruşturmasını, medyaya yansıdığı kadarıyla nasıl değerlendiriyorsunuz?
       Dokuz ismin hemen hepsi bildiğim kişiler. İçlerinde Karakuş dışında, bu işle ilgili olabilecek kimsenin bulunacağını zannetmiyorum. Birincisi Mumcu olayı çok profesyonel bir olay. Gözaltındakiler ise, legal alanda, basın - yayın ve kültür faaliyetleriyle uğraşan insanlar; böyle bir işi yapabilmeleri mümkün değil. Ayrıca, çok kalabalık bir grup söz konusu. Bir şekilde böyle bir eylem yaptıkları duyulur, hissedilirdi. Böyle bir camiada, yedi sene bunu bir sır olarak saklayabilmeleri mümkün değil. Bu çok dar ve profesyonel bir grup tarafından yapılmış bir eyleme benziyor. Ayrıca bu eylemi yapanların devlet tarafından korunduğu ileri sürülüyor ki ben de aynı görüşteyim. Halbuki gözaltındakiler, devletin koruduğu değil, muhalif kişiler. İran İslam İnkılabına yakınlık duyan insanlar.

       *Birtakım legal İslamcı çevrelerin İran hesabına taşeronluk yaptığı ileri sürülüyor...
       İslami değerlere bağlı ve bu esaslar etrafında sosyal, kültürel, siyasi faaliyet yapan çevrelere zamanla çeşitli biçimlerde sızmalar oldu. Gerçekte ne olduğu, nereyle bağlantılı olduğunu bilemediğimiz taşeron gruplar var. Bu ikisini birbirinden ayırmak lazım. Taşeron gruplar, legal çalışan kuruluşlara, daha rahat faaliyet göstermek, birtakım insanlara kanca atmak için sızmayı amaçlıyorlar. Yasal yayınlarda yazan, konferanslar veren insanların taşeron işler yapması zaten formasyonları itibariyle mümkün değil.
       Biz bulunduğumuz ülkenin koşullarına uygun bir sosyal çalışma yapıyor, mesajımızı duyurmaya çalışıyoruz. Taşeron ise beraber çalıştığı merkezin, gizli servisin gözüyle bakar olaya. Ezilen halkın müdafasını yapacağına, gidip para karşılığında, diğer rejim muhaliflerini öldürür. Halk içinde çalışma yapmak, doğruları anlatmak ve savunmak ile gizli servis faaliyetleri tamamen başka şeylerdir.

       *Ama bu kişiler, bu yayın organlarında devrimci İslami bakışın propagandasını yapıyorlar. Temel kavramları devrim ve şehadet. Dolayısıyla akla hemen şiddet geliyor.
       Devrimcilik kör terör anlamına gelmiyor. Devrimcilik tavizsiz olmaktır, İslami değer ve ilkeleri sulandırmadan yaşamaktır. Devrimci müslümanlar, Kur'an mesajını herşeyden üstün tutar ve İslam düşmanlarıyla uzlaşmayı reddederler. Bu yayın organlarında şehadet kavramı kullanılıyor, inkılabi bir çizgi savunuluyor elbette, ama bu ancak güçlü bir halk hareketiyle olur. Bireysel eylemler ve bireysel terör hiçbir zaman bir kamuoyu desteği ve moral güç sağlamamıştır ve bu anlamda yanlıştır.
       Kaldı ki Uğur Mumcu İslamcılar açısından bir hedef değildir. Mumcu öldürüldüğü dönemde PKK ve uyuşturucu kaçakçılarıyla uğraşıyordu. Ceyhan Mumcu'nun ifadesiyle, "Son bir sene içinde İslamcılarla ters düşecek bir tek yazı yazmamıştı." Turan Dursun gibi sürekli Peygambere, İslami değerlere hakaret eden birisi değildi.

Cemaatler devrime inanmıyor

       Bugün radikal İslamcı bir tehdit olmaması, mevcut sistemin başarısının yanı sıra geleneksel cemaatlerin direncinin de bir sonucu. Dönem dönem radikal çıkışlar yapsalar da, tarikat ve cemaatler, devlet aygıtının devrim ya da darbe yoluyla ele geçirilebileceğine inanmıyorlar. Böyle bir girişiminin kendilerine yarardan çok zarar getireceğini düşünüyorlar. Hemen tümü holdingleşmiş olan cemaatler, herşeyden önce devletten kendilerini rahatsız etmemesini; ardından da yasamada, eğitimde, gündelik hayatta birtakım İslamileştirmelere gitmesini istiyor.
       28 Şubat sürecinde, geleneksel İslami yapılanmalar ekonomik, kültürel ve toplumsal alanda birçok yara aldılar. Fakat herşeye rağmen içlerinden hemen hiçbiri radikalleşmedi. Üniversitelere sokulmayan başörtülü kız öğrencilerin direnişleri hariç tutulursa, ülke çapında İslamcı bir karşı koyuşa tanık olunmadı.
       Herşeye rağmen savaşmak isteyenler kendilerini ülke dışına attı. Afganistan'ın ardından Bosna, Azerbaycan, Çeçenya, Keşmir, Filipinler ve hatta Afrika'daki Ogaden'de yüzlerce Türk genci savaştı, savaşıyor. Profesyonel birer mücahit olan bu gönüllüler gelecekte Türkiye'de yaşanabilecek yeni radikal İslamcı canlanışların aktörleri olabilirler. Çünkü radikal İslamcılık iflas etmiş olabilir, ancak kuşkusuz yok olmadı.