The Others Dikişsiz çizgisiz

Dikişsiz çizgisiz

13.04.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Dikişsiz çizgisiz

Dikişsiz çizgisiz


En son pazara bundan sanırım yedi yıl önce gitmiştim. Mecburiyetten bir gidişti o. Bu seferki müze niyetine ve isteyerek...

Vatandaşlar arasında "sosyete pazarı" olarak bilinen Ulus Perşembe Pazarı... Arnavutköy'den çıktık yokuş yukarı Ulus'a doğru. Pazarın alt girişi oluyor. Arabadan indik ve daldık kadınlar dünyasına...

Ben bu kadar kadını bir arada görmemiştim. Sayıları ne çokmuş öyle. Kimsenin kimseyi görecek hali yok. Sağlı sollu üstü brandayla örtülü tezgahlara dalga dalga taarruz var. Girişte sağ kolda kocaman bir kartonun üzerine ispirtolu kalemle şöyle bir yazı yazılmış; "Dikişsiz çizgisiz toplayıcı sütyen"... O yazının altında ise birbirinin üzerine çıkmış hanımlar bu toplayıcı sutyenlerin birini bırakıp ötekini alıyorlar. Yani toplama işini anlamıştım da dikişsiz ve çizgisiz ne oluyordu? "Afedersiniz hanımefendi şu yazıda adı geçen sutyenin dikişsiz ve çizgisiz olması ne anlama geliyor?" diye soramadım. Bildiğiniz sutyen işte, iki tane bombesi var, bir de arkaya bağlanan ipi (ne kadar anladığım anlaşılıyor değil mi?). Fazla da kalamıyorsunuz tezgahta çünkü arkadan çoğalarak gelen hanımların iteklemelerine karşı koymak imkansız. Biz de tırmanmaya başlıyoruz yukarıya doğru. "Sosyete burdaaa, manken burdaa"... Buranın pazarcıları da öyle kıllı bıyıklı değil. Jöleyi sürmüş, tıraşı çekmiş hani malı satarken göze de hoş gelip şöyle orta yaş hanımların gönlünü çalabilir miyim şeklinde duruyorlar. Ha Kasımpaşa, ha Ulus; gelir düzeyi vs. fark etmez bildik bir laftır ama görünce bir kere daha altını çizmekte yarar var; "kadın her yerde kadın"... Başı açık, başı kapalı, çarşaflı, göbeği ortada, dar pantolonlu, tayyörlü, boyalı, hotoz kafalı, solaryuma girmişi... Ortak bir amacın peşinde aslanlar gibi o tezgahtan bu tezgaha koşuyorlar. Bir teyzeme rastladım. Elinde bastonu tırmanıyor. Epey dik bir yokuş ve teyzem o bastona yaslana yaslana gözü de bir sağda bir solda çıkıyor. O günün akşamı pestil olacaktır. Olsun haftada bir gün. Sonraki perşembeye kadar gücünü kuvvetini toplar yine buraya gelir. Kafam kadar topukları giymiş bir hanım, saçını da özel olarak bugün için yaptırdığı belli, yokuştan aşağı iniyor. Ben onun adına heyecanlanıyorum düşecek diye. Yokuş aşağı hafif parantez olmuş bir halde iniyor. Balatalar sağlam vallahi.

İte kaka yukarıya geliyoruz yani pazarın bittiği yere. Kaldırımda uzun bir kuyruk. Mesela kiminin eşi profesör, kiminin eşi bankacı, genel müdür, borsacı olabilir diye düşünüyorum. Ama torbalar iki elde inadına dolmuş bekliyorlar. Pazarın kuralı bu. Pazarı pazar gibi yaşamak belki budur diye düşünüyorum. Dolmuşları ayarlayan da pos bıyıklı bir belediye görevlisi. Yani erkekler yine kadınları idare ediyor...

Karşıda gözlemeci var. Bir yorgunluk çayı içmek için gidiyoruz. Hemen yan masada iki hanım oturmuş, cep telefonuyla konuşuyor; "Pazara gittik. Şimdi çay içip bir şeyler atıştırıyoruz" diyor. Atıştırıyoruz dediği de vallahi pabuç büyüklüğünde gözleme. Afiyetle yiyor...

Çaylarımızı içip Ulus meydanına doğru gitmeye hazırlanıyoruz ki önümüzde bir otobüs duruyor. Kapısı açıldığı anda üstüme yine kadınlar geliyor. Boşalma işlemi bir türlü bitmiyor. İstanbul'un kadın nüfusu buraya gelmiş sanki...

O zaman dolaşırken, şimdi de yazarken yoruldum. İşte hani erkek gözüyle de pazar bu kadar olur. "Aklında bir sutyen kalmış" diyeceksiniz. Ben de onun için böyle dedim ya!