The Others Dikkat! Magazin

Dikkat! Magazin

23.02.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Magazin haberleri, istenmeyen bir dünyayı ısrarla gözümüze mi sokuyor? Yoksa, "gizli bir tutkuyla izlenen, iştahla tüketilen" bir dünya karşısında mıyız?

Dikkat Magazin



Dikkat Magazin



Magazin. Yedi harfle binlerce çağrışım yapan bu sözcüğün anlamı, Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünde şöyle veriliyor:
"Kalabalığı ilgilendirecek çeşitli konulardan söz eden bol resimli dergi."
Büyük Larousse, "Magazin sayfası" başlıklı maddesinde, sözü gazetelere getiriyor:
"Bir gazetenin, düzenli aralıklarla belirli bir okuyucu türüne yönelik olan, içeriği bir konuda yoğunlaşmış iç sayfası."
İngiliz Edward Cave tarafından 1731'de çıkarılan "Gentleman's Magazine" dünyadaki ilk magazin dergisi olarak kaydedilmiş. Türkiye'de yayımlanan magazin türündeki ilk dergi için de, "Cüzdan"ın adı veriliyor. Sene 1873.
Magazin tarihimize ilişkin liste "Şehbal, Resimli Kitap, İnci, Süs" diye devam ediyor.
Peki, Kanal D'de 11 Ocak'ta katıldığı tartışma programında magazin haberlerine kararlı bir muhalefet sergileyen Okan Bayülgen'in, kendi programlarına genellikle magazin dünyasından isimleri konuk etmesi ne anlama geliyor?
"O da Bayülgen'in resmi görüşü" deyip geçemeyeceğimize göre, "gizlice de olsa tutkuyla izlenen, bir günah gibi sevilen" bir olgu karşısındayız.

Magazinin sorusu: Kim, nerede?
Ne, neden, nerede, ne zaman, nasıl ve kim?
Mesleğimizin altı temel sorusu, "5 N - 1 K" kısaltmasıyla biliniyor. Sıralama olaylara, insanlara, konulara göre değişebiliyor. Durup dururken çökerek toplu mezara dönüşen bir bina için akıllara gelen ilk soru, gazetecinin de yanıtını bulmaya çalıştığı öncelikli sorudur: Nasıl?
Deprem olmuşsa "nerede", uçak kaçırılmışsa "kim", paradan sıfır atılacaksa "ne zaman", yanıtları aranan ilk sorular oluyor.
"Kim, nerede", magazin haberlerinde öne çıkan sorular. Bu uzunca girişin nedeni, 19 Şubat Perşembe günü yayımlanan "Doktor, bu tepki ne?!" başlığıyla yayımlanan kısa habere gelen eleştiriler. Haber, Milliyet muhabiri tarafından, sevgilisiyle birlikte izlenen Cem Yılmaz'ın tepkisini içeriyor:
"Beni neden takip ediyorsunuz? İş mi bu lan? Şimdi oraya gideceğiz. Evimi çekin bir de isterseniz. İstersen polise gidelim, kim haklı! Ama yok, size malzeme olmak istemem. Siz karakolluk olmaya alışmışsınız. Sizinle baş edemem."
Berlin'den yazan Tekin Yıldırım, "Cem Yılmaz haklı tepkisini gösteriyor" diyor ve devam ediyor:
"Bir de adamla alay eder gibi 'Doktor, bu tepki ne' diye başlık veriliyor. Yapılanın gazetecilik ve meslek ahlakıyla ilgisi ne? İnsanların özel hayatına bu kadar müdahalenin haklı gerekçeleri ne olabilir? Hiçbir zaman bu tip magazin haberlerinin eksikliğini hissetmedim. İddia ediyorum; diğer yüz binlerce okur da bu tip haber görmek istemiyor."

Kamu yararı ve kamu merakı
Magazin Servisi Şefi Ali Eyüboğlu, "özel yaşam sınırının nerede başladığı" sorusunun kesin bir yanıtının olmadığını, ölçünün ülkelere, yayın kuruluşlarına, ilkelere göre değiştiğini vurguluyor. Eyüboğlu, önemli bir ölçütten söz ediyor:
"Magazin haberlerini oluşturanın 'kamu yararı' kadar 'kamu merakı' olduğunun da altını çizmek istiyorum. İlk bakışta, beş yıldızlı bir otelde eğlence düzenleyenlere ilişkin haberde, birebir kamu yararını görmek mümkün değildir. 'Kim bu insanlar? Bu parayı nereden buluyorlar' merakıyla oluşan haberlerin, bazen 'Titan saadet zinciri'ni, büyük bir vergi kaçakçılığını ortaya çıkardığı da oldu. 'Kamu merakı', kimi zaman 'kamu yararı'nı doğurur."
Cem Yılmaz'la ilgili söyleşi ve haberlerde de, öncelikle milyonlarca hayranı olan bir sanatçıya ilişkin merakın etkili olduğunu vurguluyan Eyüboğlu, şöyle noktalıyor:
"Magazin gazetecileri, Yılmaz'ın deyimiyle, dışarıdan bir hayli 'janjanlı' görünen ünlülerin dünyasına ayna tutar, orada olup bitenleri meraklılarına iletir. Aynalar yalan söylemez, ama bazen her ayna görüntüyü birebir aksettirmez. Bazen de aynaya yansıyanlar, insanların hoşuna gitmez."

Ne yazık ki okunuyor!
Özel yaşam alanlarının ünlüler için daralması, bütün dünyada tartışma konusu. Ancak, Cem Yılmaz'ın yukarıdaki metne koyulmayan küfürleriyle bir gazeteciye hitap edebilmek, genellikle "az gelişmiş" ülkelere özgü bir durum. Olay, "magazin haberi" niteliği taşımasının yanı sıra, "gelişme" sorununun basınla sınırlı olmadığını da gösteriyor.
Tekin Yıldırım'ın, "Yüz binlerce okur bu tip haber görmek istemiyor" iddiası, okunma oranları dikkate alındığında, "ne yazık ki" doğru değil.
Olaylara haber değeri kazandıran ölçütler arasındaki "ilginçlik" magazin haberlerinde ana unsur olarak karşımıza çıkıyor. Prof. Dr. Oya Tokgöz, "Temel Gazetecilik" kitabındaki "magazin gazeteciliği" bölümünde önemli bir saptama yapıyor:
"Gelişmekte olan ülkelerde eğitim düzeyi genelde düşüktür. (...) Bu yüzden, magazin gazeteleri büyük resimler, iri puntolu başlıklar, fakat az yazı ile ifade edilen haberlerle topluma katkıda bulunabilirler. Düşük eğitim düzeyinde olanları, bir yandan gazetelerle ilgilenmeye, diğer yandan bir ölçüde yakın ve uzak çevresinde olup bitenler hakkında bilgilendirmeye yöneltebilirler. Gerçi düşünme olanağını yaratmamakla beraber, halkın öğrenmesine yardımda bulunabilirler."
Kitapta, "sansasyonel gazetecilik akımı"na hız kazandıran birkaç isimden biri olarak işaret edilen Joseph Pulitzer'in, dünyanın en önemsenen gazetecilik ödülüne adını veren kişi olduğunu da ekleyelim.
İçeriğini zenginleştirmek bir yana; kapsadığı alanı daraltmak, hatta kurtulmak için bile olsa, magazini ciddiye almak, ciddi tartışmak, onu iyi anlamak gerekir.
Aksi, "magazine yönelen ilgiye karşı mücadele" gibi gösterilmek istense de, aslında onu "bir günah gibi" sevmekten öteye gitmemektir!