The Others Dini değerler yükselişte

Dini değerler yükselişte

09.04.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Dini değerler yükselişte

Dini değerler yükselişte

İdeolojik terazide sağ'ın ağırlık kazanmasına paralel olarak

Değerler Araştırması, siyasal kültüre ilişkin oldukça ayrıntılı bulgular içeriyor. İlk akla gelen başlıkları şöyle bir sıralayacak olursak:
* Siyasete yakınlık, ilgi derecesi.
* Yurtseverlik, milliyetçilik, birincil ve ikincilik bağlılıklar.
* Demokratik kültür.
* Uzlaşmacı - çatışmacı değerler.
* Hoşgörü, farklılıkların kabulü/reddi.
* Özgürlüklerin benimsenmesi.
* Demokrasinin demokratik olmayan yönetim biçimleriyle karşılaştırılması.
* Demokrasiye güven, demokratik sistemin avantaj ve dezavantajları.
* Siyasal kalıtım - biçim ve düzey.
* Sivil toplum, gönüllü örgütler.
* Siyasal ideoloji.
* Siyasal kurumlara güven.
* Ülkenin sorunları ve öncelikleri ile ilgili tercihler.

Yukarıda sıralananlar doğrudan siyasete ilişkin değerler. Bunlara bir de dolaylı olarak siyasi denebilecek değerlerle (çocuğa verilmek istenen değerden devletin ekonomideki rolüne kadar uzanan bir dizi önemli değişken) ilgili bulguların eklenmesi gerek. Bu makalede, yukarıdaki konulara başlık olarak değinecek kadar bile yerimiz yok. Bir seçim yapmak gerek. Bu seçimi yaparken, toplumumuzun sağ - sol dengelerinde meydana gelen değişikliklerin ilginç olabileceğini düşündüm.

Son yıllarda siyasal ideoloji olarak "sağ" ve "sol" un tanımı bir hayli değişti. Ama bu değişen tanımlara - hatta karşılıklı olarak değişen pozisyonlara rağmen - partiler de, insanlar da kendilerini sağ ya da sol olarak tanımlamaya büyük ölçüde devam ediyorlar.
Belirli konulardaki tutumlar değişmiş olabilir. Ama bugün ABD, İngiltere, Almanya 'da - ve tabii diğer ülkelerde - hangi partinin sağ, hangisinin ise sol olarak etiketlendiği, tanımlandığı konusunda herhalde bir kuşku yok. İnsanlar da öyle...
Kafalarındaki sağ ve sol tanımı çok farklı olabilir ama, diğer ülkelerde de, bizde de sorulduğunda kendilerini bu yelpazenin bir yerine yerleştiriyorlar. Ve bu yerleştiriş, parti tercihleriyle, dindarlıkla, ekonomik ve siyasal değerlerle oldukça anlamlı bir uyum gösteriyor.
1991 ve 1997 araştırmalarında, deneklerden kendilerine sağ - sol yelpazesinde bir yer belirlemeleri istendi. Karşılaştırmalı sonuçların verdiği Tablo 5 yoruma gerek bırakmayacak kadar açık. Görüldüğü gibi, altı yıl içinde sağa doğru belirgin bir kayma meydana gelmiş.
Bu kayma ne kadar konjonktürel, ne kadar kalıcı? Partilerin seçmen tarafından başarılı ya da başarısız olarak algılanışına mı bağlı, yoksa daha derin bir tutum farkına mı işaret ediyor? Son yıllarda yükselişte olduğu anlaşılan dini değerlerin bu kayıştaki rolü ne? Bütün bu soruların ayrıntılı olarak analizi gerekiyor. Biz burada genel eğitim gibi, sosyal tabaka gibi birkaç bağımsız değişkenle sağcılık - solculuk ilişkisine değinmekle yetinelim.

* Cinsiyete göre bakıldığında, kadınlarda kendilerini ortaya yerleştirme eğiliminin biraz daha güçlü olduğu gözleniyor. Ama gerek sağda, gerek solda bir - iki puanın ötesinde önemli bir cinsiyet farkı yok.
* Denekler, 30 yaş ve altı, 31 - 50 yaş ve 50 yaşın üzeri olarak kabaca üç gruba ayrıldığında (bu bölünme noktalarının isabeti elbette tartışılabilir), sol uçta yaşa göre bir fark bulunmuyor. 30 yaşın altındakilerin % 7.8'i, 50 yaşın üzerindekilerin ise % 6.3'ü kendilerini tam sol uçta belirlemiş. Bu yaş gruplarına göre önemli sayılabilecek tek farklılık sağ uçta. Gençlerin ve orta yaşlıların % 18'i, 50 yaşın üzerindekilerin ise % 25'i kendilerini cetvelin sol ucuna yerleştirmiş.
* Gerek deneklerin kendilerinin belirttikleri, gerek anketörlerin gözlemlerine dayanan sınıf (gelir grubu) ile sağ ve sol ideoloji arasında, ilk bakışta açık bir örüntü gözlenmiyor. Yalnız, gelir düzeyi en altta olan gruplarda, kendini orta sol olarak tanımlayanların oranı en düşük düzeylerde!
* Oranlardaki bu küçük farklar fazla önemli değil. Sağ ve sol konumla gerçekten anlamlı ilişkisi olan iki değişken var: Eğitim ve dindarlık. Şekil 3a ve 3b 'de, her konuda olduğu gibi, bu açıdan da eğitimin belirleyiciliği açıkça ortaya çıkıyor. Bir kelimeyle:
* Sol uçtakilerin oranı eğitim düzeyine göre pek değişmiyor ama, orta solun oranı eğitim düzeyiyle birlikte muntazaman ve hızla artıyor.
* Gerek sağ uç, gerek orta sağın oranı ise, eğitim düzeyi yükseldikçe keskin bir biçimde düşüyor.
* Dindarlıkla sol (gerek orta sol, gerek sol uç) arasında çok güçlü bir ilişki var. Dindarların % 10'u, kendini dindar olarak tanımlamayanların ise % 26'sı kendilerini ortanın soluna yerleştirmiş.
* Dindarlıkla orta sağ arasında böyle bir ilişki gözlenmiyor. Dindarlık faktörünün sağın oranı üzeindeki etkisi ise, sağ uçta çok bariz olarak ortaya çıkıyor.
* Aslında, biraz sonra değineceğimiz gibi, eğitim düzeyi ile dindarlık da çok yakından ilişkili olduğundan, bu iki faktörün bireyi kendisini sağ ya da sol olarak tanımlamasında ne kadar birbirinden bağımsız etkisinin bulunduğunun araştırılması gerekir.


Yükselen değer, din
Türk toplumunda ideolojik terazinin sağının ağırlık kazanmasına paralel olarak, dindarlığın ve dini değerlerin de yükselişte olduğu gözleniyor. 1991 araştırmasında, çeşitli toplumsal kurumların önemi sorulduğunda, "benim için din çok önemlidir" diyenlerin oranı yüzde 63 idi. 1997'de ise bu oran yüzde 83.
Yükselen ne tür bir din anlayışıdır? Ne kadar vicdanlarda, ne kadar siyaset meydanında bir dinden bahsediyoruz? Bu tür tartışmalara burada girmeyelim. Ancak dinin önem kazanmasıyla RP oyları arasındaki ilişki çok kesin.
Bu konuda bir küçük ilginç nokta da, kendisini ailesinden daha dindar olarak tanımlayanların fazlalığı. Deneklerin yüzde 65'i ailelerinde dindar bir şekilde büyütüldüklerini söylüyor. Oysa kendilerinin dindar olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 78. Bu oranlar arasındaki fark, ailelerini yeterli dindar bulmayanlar.
Acaba toplum tümüyle mi daha dindar oluyor, yoksa genç kuşaklar mı kendilerinden önce gelenlerden daha dindar? Başka bir deyişle, sözkonusu olan tüm kuşakları etkileyen bir dönüşüm mü ya da farklı bir kuşağın aşağıdan itmesi mi?
Bu kolay cevaplandırılabilecek bir soru değil. Ancak bir fikir edinmek üzere, yaş gruplarımızdaki dindarlık oranlarına bakabiliriz. Yalnız, yaşla ilgili bu analizi eğitimin etkisinden arındırmak gerek. Zira eğitim hem yaşla hem de dindarlıkla yakından ilgili. Örneğin eğitim düzeyi ilkokul ve altında olanların % 85'i kendini dindar olarak tanımlarken, üniversite mezunlarında bu oran % 57.
"Kuşak teorisi" ni test etmek üzere, yaşla dindarlık arasındaki ilişkiye eğitim düzeylerinde ayrı ayrı baktığımızda oldukça ilginç bir durumla karşılaşıyoruz. "İlkokul mezunu ve altı" grupla, ortaokul ve lise mezunları arasında, üst yaş gruplarına geçtikçe (bir kez daha 30 ve altı, 31 - 50 arası, 50'nin üzeri) dindarlıkta bir miktar artış görülüyor. Oysa üniversite mezunlarında durum farklı.
Burada, genç gruptaki dindarların oranı, orta yaş grubundan oldukça yüksek. Her grup için değerler Tablo 6 'da ayrıntılı olarak veriliyor. Tablo 6'yı lise ve üniversite mezunu üst yaş grubu için de tamamlayabilmek ilginç olurdu. Ancak bu kategorilerdeki denek sayısı oran vermeye yeterli değil. Tablo 6'nın herhalde en ilginç kısmı, üniversite mezunlarıyla ilgili son satır. Ancak, bu analiz düzeyinde kesin sonuçlara atlamamak ve bulguları incelenmeye ve doğrulanmaya muhtaç birer hipotez olarak almak daha doğru olur.

Tablo 6. EĞİTİM DÜZEYİNE GÖRE YAŞ VE DİNDARLIK İLİŞKİSİ
(Kendini dindar olarak tanımlayanların yüzdesi)

18 - 30 yaş31 - 50 yaş50 yaşın üzeri
İlkokul mezunu ve altı798691
Ortaokul mezunu656678
Lise mezunu6776sayı yeterli değil
Üniversite mezunu6550sayı yeterli değil

Bu yazının birkaç yerinde belirttiğim gibi, sahadan yeni gelmiş verileri çok üstünkörü bir biçimde sizlere aktarmaya çalıştım. Henüz bu verileri hiçbir biçimde hazmetmeden, onlarla yatıp kalkmadan... Bu yüzden, verilen her rakamı yaklaşık, varılan her sonucu da geçici bir hipotez olarak kabul etmek gerekir. Verilerle haşır neşir oldukça, birtakım hataların bulunması, bazı sonuçların yeniden ele alınması kaçınılmazdır. Hatta koşullara göre, örneklem içindeğişik ağırlıklandırmalar bile sözkonusu olabilir. Ama herkesin bizleri "Sonuç! Sonuç!" diye sıkıştırdığı bir sırada, akademik zamanlamaya uyma (yani işin doğrusunu yapıp, hiç değilse bir yıllık bir süreyi kullanma) özgürlüğüm olamadı. Bu nedenle, yazılanların değişikliğe uğraması ihtimali karşısında, okurlardan şimdiden özür diliyorum.