Türkiye'deki olumsuzluklara isyanını intihar ederek ortaya koyan Prof. Osman Uçarer bir gün önce doğum gününü kutlamıştı
Ahmet Tulgar, Mehmet Taşçıoğlu - Gaziantep
Bir insan düşünün ki, belediye köpekleri zehirledi diye bir ay boyunca her gece yüksek sesle müzik çalarak, belediyeye köpekleri ihbar edenleri protesto etsin...
Bir insan düşünün ki, herkesin otomobiliyle birbirine caka sattığı bir ortamda, arkadaşlarına gururla yetiştirdiği "Bonsai" denen cüce ağaçları göstersin. Hayatı, hayata dair her şeyi tutkuyla sevsin... 56 yaşında tutkuyla aşık olup, "iç denizinde sakin yüzen gemileri" yaksın...
Mesleği, hayatı yücelten hekimlik olsun... Ve sonra bir gece, üç ay önce evlendiği kadınla söz yüzüklerini taktıkları Roma döneminden kalma mağaraya gitsin ve silahını şakağına dayasın.
Geçen cumartesiyi pazara bağlayan gece intihar eden, Gaziantep Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Osman Uçarer, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Yavuz Coşkun'un tarif ettiği gibi "çizgi dışı" bir insandı. Bu çizgi, Uçarer için yaşamla ölüm arasındaki sınır oldu. Çizginin bir tarafında tek kurşun ateşlendi ama diğer tarafında Uçarer'in içi yanıyordu.
Yardımcı Doç. Bülent Çukurova'nın "Radikal Atatürkçü" olarak tanımladığı Uçarer'in duyarlı kişiliği,
son ayların siyasi gelişmeleriyle sarsılıyor, entelektüel kimliği ne kampusta ne de yaşadığı kentte karşılık buluyordu. Çukurova, "Onun gibi bir insanın bu ortamda kendisini etkin kılması zordu" diyor.
Prof. Dr. Necdet Aybastı, bizi geceyarısı buluyor ve görüşmek istediğini söylüyor:
"Osman arkeolojiden müziğe her alanda
bilgi sahibiydi. Klasik Batı Müziği dinlerdi, ama birlikte Urfa'ya sıra gecelerine de giderdik. Yoğun bir iletişim içindeydi".
Aybastı, Uçarer'in evlendikten sonra kendilerinden koptuğunu ve bir süredir keyif masalarında buluşamadıklarını belirtiyor. Peki ya kedileri? Osman Hoca, onları yeni evine götürmüş müydü?
Öğrenci İşleri Daire Başkanı olan üç aylık eşi Nigar (Ulcay) Uçarer (47) Tıp Fakültesi'nin önündeki tören sırasında eşinin tabutuna bakarken zorlukla ayakta duruyor. Söz yüzüklerini taktığı mağarada eşinin intihar etmesini anlayamamış görünüyor ve Nigar Uçarer geç bulduğu mutluluğu erken kaybettiğini söyledikten sonra sözlerini sürdürüyor:
"Son gün, bir hastasını ziyaret etti. Birçok hastaya ücretsiz bakıyordu. Ancak, giderken biraz sıkıntılı gördüm onu".
Nigar Hanım, bir gün önce Osman Bey'in doğum gününü kutladıklarını, özel olduğu için, ne olduğunu açıklamak istemediği bir hediye verdiğini söylüyor. Osman Bey'in Nigar Hanım'a hediyesi ise, bir "Bonsai" olmuş.
"Bu kadar iyi bir insanı yaşatamadık. Birikimini ülkesi için kullanmasını sağlayamadık." Nigar Hanım aşklarının simgesi olarak bir ladin ağacı diktiklerini anlatıyor: "Biz göremeyecektik ama bu ladin 50 yıl sonra büyüyünce ondan saz üretilecek."
Nigar Hanım, eşinin ne denli duyarlı olduğunu ve son günlerin olaylarından haliyle etkilendiğini ifade ediyor. Nigar Hanım, bir yıl önce tanıştığı üç aylık eşini, şimdiden özlemeye başlamış. Lojmanda köpek beslemek yasak olduğu için oyuncak köpekler alan, aşkı uğruna ağaçlar diken, geç bulunmuş bir sevgiliyi kimi özlemez ki?
Konservatuvar öğretim görevlisi Tuncay Keleş, Osman Uçarer'in son terör olaylarından çok sarsıldığını söylüyor ve "Daha önce olanları şiirle protesto ederdi" diye ekliyor. Herkes Uçarer'den "kibar, nazik, duyarlı" diye söz ediyor ve onun bu dünyanın kabalıklarına dayanamadığını vurguluyor.
Uçarer'in öğrencilerinden Yasemin'le konuşuyoruz. Gözyaşları içinde, "Çok iyi bir bilim adamıydı ama tıp biliminden daha önemli olanın tıp ahlakı olduğunu öğretti bize" diyor.
Uçarer'in yakın arkadaşları, onun çizgi dışı hayatına son aylarda birkaç çizginin üst üste girdiğini anlatıyorlar. Eşinin üzerinde uzun süre sustuğu ve sonra birden konuşmaya karar verdiği fırtınalı bir aşk, arkadaşlarının üzerinde sustuğu idari sorunlar ve Uçarer'in durmaksızın üzerinde konuştuğu ülke sorunları...
Osman Uçarer bir gün önce doğum gününü kutlamıştı. Ertesi gün İstanbul'da teröre 13 kurban verildi. Ve 13 Mart gecesi, önce arabasıyla 10 kilometrelik, sonra silahıyla sonsuz bir yolculuğa çıktı.
Şu anda yağmurla ıslanan Gaziantep Üniversitesi Kampusu'nun kedileri, köpekleri öksüz. Her sabah onları besleyen insan artık yok.
Uçarer'in kampus bahçesine diktiği ağaçlar yağmurdan besleniyor. Nigar Hanım ise, "Geç bulup erken kaybettiği" eşinin cenazesine elinde küçük bir filizle geliyor.
Prof. Dr. Osman Uçarer'in söz yüzüklerini intihar ettiği mağarada taktığı eşi Nigar Ulcay da, Uçarer gibi şiir yazıyordu. "Masalın Orta Yerinden" adlı basılmış bir kitabı bulunan Nigar Uçarer'in iki şiiri, sanki başına gelecekleri önceden görmüş gibi bir izlenim veriyor.
Başaramadık
Bir olmaya yetecek kadar sevdik / Güneş şahidimiz olacaktı / Yıldızlar davetlimiz / Denizler içkimiz olacaktı / Dağlar pastamız / Göğü denizi yaratan Tanrı huzurunda / Söz vermiştik / Başaramadık!
Ağladığımı kimse görmedi / Kimse bilmedi kahrolduğumu / Yokluğunu öyle vakur / Öyle onurla yaşadım ki, / Bu sevda ancak böylesi erdeme layıktı.