The Others Dünya Barış Günü’nde savaş paradoksu!

Dünya Barış Günü’nde savaş paradoksu!

02.09.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Dünya medyası Suriye’de çıkması olası bir savaşa kilitlendi. Savaş daha çıkmadan, çatışmacı dil kullanarak olayların kışkırtılması, psikolojik olarak kitleler üzerinde olumsuz etki yaratmakta. Gazetecinin görevi barıştan yana olmak değilse nedir?

Dünya Barış Günü’nde savaş paradoksu

Ortadoğu etnik ve mezhep çatışmalarıyla başlayan, iç savaşlarla süren ve Batı’nın askeri müdahaleleriyle derinleşen bir bilinmeze doğru yıllardır bıçak sırtında yol alıyor. Şimdi de Esad rejiminin kendi halkına kimyasal silah kullandığı iddiası Birleşmiş Milletler (BM) gözlemcilerinin raporu ve ABD Kongresi’nin kararı netlik kazanırsa, Suriye’ye müdahale edilecek.
Sorun şu ki; 21 Eylül’ü Dünya Barış Günü ilan eden Birleşmiş Milletler’in bu süreçteki “rolü” kendi içerisinde paradoksal bir duruma işaret ediyor. Öyle ki; ‘Dünya Barış Günü’ ile uluslararası çatışmaların önlenmesi ve barışın tesisi yolunda bilinçlendirmeyi amaçlayan BM’in, kimyasal silahlarla ilgili beklenen raporu uluslararası alanda ‘meşru zemin’ yaratılırsa, Suriye’ye askeri müdahale için geri sayım başlayacak.
Dünya medyası kimyasal silah kullanarak insanlığa karşı işlenen bu kıyımların, bu tür uygulamalara yönelen lider ve rejimlerin, insanlık ve savaş suçu işleyenlerin cezalandırılması gerektiği konusunda hemfikir. Bir ülkeye ‘insani müdahale’ adı altında devletlerin savaş açmasının kendi hukuku içerisinde nasıl bir rolü olduğu tartışılabilir. Ancak basının insanlığı tehdit eden savaş diline karşı yaklaşımı barışı sağlayan bir dilin ötesine geçmemelidir.

Savaşın dili
Savaş dilini kullanarak habercilik yapmak basının halen en sorunlu olduğu alanlardan biri. 2003’de Irak savaşıyla basın literatürüne giren, “Embedded” (İliştirilmiş/İlişik) gazetecilik yani askeri birliklerle beraber hareket eden, haber yerine propaganda yapan, kamu çıkarını hiçe sayan, manipülasyon, misenformasyon ve dezenformasyonla savaşın haklılığına ilişkin algı yaratan gazetecilik nasıl ki ‘gazetecilik’ değilse, çatışmacı dil kullanmak, abartılı ifadelerle olayları kışkırtmak, psikolojik olarak kitleler üzerinde olumsuz etki yaratmak da gazetecilik etiğine uymaz.
Hatırlayalım: Körfez Savaşı’nda medya petrole bulanmış karabatak görüntüsü yayımladı, yıllar sonra o görüntülerin Fransız sahillerinde çekilmiş olduğu anlaşıldı. Amerika Afganistan’da hedef belirleyerek bombardıman yaptığını iddia etti ama sonrasında hedefin esas olarak Taliban ve El Kaide’ye değil sivil halka da büyük zarar verdiği ortaya çıktı. 2003 Irak işgaline meşru zemin yaratmak için Amerika kitle imha silahlarından bahsetti ama olmadığı anlaşıldı. Dolayısıyla savaş çığırtkanlığı yaparak bilgileri manipüle edenlerin medya üzerinden kamuoyunda yaratacağı gerçeklik hiçbir zaman savaşın gerçek yıkıcılığını ve niyetini ortadan kaldırmıyor.

Türkiye zarar görür
Bugün de ABD ve İngiltere yönetimleri Suriye’de kimyasal saldırının Beşar Esad rejimi tarafından gerçekleştirildiğine dair ikna edici kanıtları kamuoyuna henüz sunmazken, Türk istihbarat birimlerinin hazırladığı raporda saldırının ‘Esad’ın işi’ olarak verilmesi psikolojik olarak kitleler üzerinde benzer bir rahatsızlığa neden olmakta.
Türkiye başından beri komşumuz olan Suriye’de Esad rejiminin katliamlarına seyirci kalınmaması gerektiğini savunuyor. Elbette hiç kimse kendi halkını katleden bir rejimi savunmaz. Savunmamalıdır da. Ancak Körfez Savaşı’ndan bu yana Batı’nın Ortadoğu’ya her girişinde Türkiye’nin zarar gördüğü de artık bilinen bir gerçektir. Esad’ın yönetimden ayrılması halinde ortaya nasıl bir Suriye çıkacağını kimse bilmediği halde, Türkiye’de basının barışı değil savaşı destekler yayınlar yapması düşündürücüdür. Oysa gazetecinin görevi barıştan yana olmak değilse nedir?

Haberin Devamı

Dünya Barış Günü ne zaman?

Milliyet okuru Deniz Balkay şöyle diyor: “Birleşmiş Milletler her ne kadar 21 Eylül’ü dünya barış günü ilan etse de biz 1 Eylül’de Dünya Barış Günü’nü kutluyoruz. Neden?” Ombudsman’ın Görüşü: Okurumuzun Dünya Barış Günü 1 Eylül mü 21 Eylül mü? sorusu yerinde bir sorudur. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Varşova Paktı üyesi ülkeler barış içinde bir dünya mücadelesi görevini hatırlatmak amacıyla Hitler faşizminin 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek İkinci Dünya savaşını başlattığı tarih olan 1 Eylül’ü “Dünya Barış Günü” olarak ilan etmiştir. Soğuk savaş bittikten sonra Birleşmiş Milletler BM 1981’de 21 Eylül’ü Dünya Barış Günü olarak ilan etti. 7 Eylül 2001’de de resmi olarak kabul etti. Ancak Türkiye’de özellikle bazı sol örgütlenmeler için 1 Eylül halen Dünya Barış Günü olarak anlam kazanmakta.