The Others Gazeteci, arabulucu olur mu?

Gazeteci, arabulucu olur mu?

01.01.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Gazeteci, arabulucu olur mu?

Gazeteci, arabulucu olur mu


Veysel Olgun, cezaevi eylemleri ile bağlantılı olarak dikkatlerden kaçan, ama büyük önem taşıyan bir soruyu gündeme getirdi.
"Açlık grevlerinin sona erdirilmesi için arabuluculuk yapanlar arasında bazı gazeteciler de vardı. Onların arabuluculuk yapması doğru birşey miydi?" diye soruyordu Olgun.
Soru, aslında, "gazeteci asli işi dışında neleri yapar, neleri yapamaz?" genel sorusunun bir alt başlığı.
Olgun'un sorusuna gazetecilik eğitimi, mesleki literatür ve paylaştığım iş tecrübesi prizmasından yansıyan yanıt çok net:
Gazeteci istisnai haller dışında arabulucuk yapmamalı. Koşullar gerektirmedikçe, bir olaya müdahil olmamalı.
İstisnaları ne belirler? Koşullar nedir?
Bunun temel ölçütleri sırasıyla şöyle:
İ İnsan (veya başka bir canlının) hayatının doğrudan tehdit altında olması
İ Hayat kurtarabilecek başka bir kişi veya grubun olmayışı
İ Bunların müdahalelerinin sonuç vermeyişi
İstisnai durum, sözgelimi, ilk yardımdır. Gazetecinin müdahalesi, belki, meslektaşlarının rehin alındığı, çözüm için başka çarenin kalmadığı süreçlerde de söz konusu olabilir.
Habercinin meslek kodları, gelişmenin/olayın yönünü etkileyici nitelikte hiçbir girişimi doğru bulmuyor: Gazeteci haberin parçası olmamalıdır. Habere müdahale ettiği andan itibaren, gazeteci, "olayın tarafı" haline gelir çünkü; işini yürütmesini gerekli kılan mesafeyi, bağımsız duruşunu, sonuç olarak da inandırıcılığını kaybeder.
Örneğin, arabuluculuk sürecinde, tarafların "gizli kalmasını" istediği gerçekler karşısında ne yapacaktır, sürece dair angajmanı algılamasını, muhakemesini nasıl etkileyecektir?
Bu sorular çok önemli, çünkü gazetecinin tek sadakati gerçeğe sadakattir.
O, kamuya, öğrenmesi gereken bütün bilgileri aktarmakla yükümlüdür sadece.
Son cezaevleri örneğinde "kimseye yaranamamak" şeklinde tezahür eden netice, gazetecileri olumsuz etkiledi, diye düşünüyorum. Gereksiz yere üzerlerine kara çalındı, ayrıca tehdit edildiler. Oysa onların görevi, vicdanlarının sesini dinleyerek, "insan hayatı esastır" temel kabulüyle arabuluculuk yapmayı üstlenen aydınları veya kuruluş temsilcilerini haberci olarak izlemek (sürece katılan kişilerle ayrıntılı mülakatlar vs.) ve gerekli görüyorlarsa, bu "misyonu" köşelerinde savunmaktı.
Olgun'un sorusunu, ABD'nin kıdemli editörlerinden Anthony Noel'e yönelttim. "Gazetecinin mesleki statüsü, kişisel olarak ilgi duyduğu alanlarda meydana gelen gelişmeler angaje olmaktan onu alıkoymalı mı?" diye sorarak, şöyle akıl yürütüyor Noel:
"Maalesef, yanıt hemen her zaman evet'tir. Bu, özellikle, onların haberci olarak hizmet ettiği toplumda bu tür angajmanlar için söz konusudur. Örneğin sokak çocuklarına yemek dağıtma işi, pasif bir iş olduğundan (muhabir bu hizmeti haber haline getirmekle de görevli olmadığı sürece) mazur görülebilir. Veya, diyelim ıssız bir yolda kaza geçirmiş bir arabaya rastladınız. Tabii ki her insan bu durumda müdahale eder. Ama bu örnekte dahi, gazeteci bu olayı haber yapmamalı, çünkü ilk elden yaşadıkları algılamasını çarpıtmış olabilir."
"Acı gerçek şudur ki, algılama biçimi hemen her zaman algılanan gerçekten daha güçlüdür. Kamunun doğru algılaması için böyle bir ihtiyatlı yaklaşım gerekli gözükmektedir."
The Sacramento Bee gazetesinin Okur Temsilcisi Sanders Lamont'un yorumu:
"Olayın içine giren gazeteci, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, bağımsız konumunu yitirir. Bedelini şüphe veya güvensizlik olarak öder. Ama öyle durumlar olur ki, her insan gibi gazeteci de hayat kurtarmak için mesleği feda eder. Neyse ki bu benim başıma gelmedi."
Toplumun bir kesimi, son olaydaki arabulucu gazetecileri de "taraf" olarak algıladı, "terörist eylemcileri koruma çabası içinde" gördü. Bu olguyu yadsımak olanaksız.
Abdullah Öcalan Bekaa Vadisi'ndeyken de bazı arabuluculuk girişimleri yaşamıştık. Kimi meslektaşlar tarafları belli olan bir uyuşmazlığı izlemek yerine, ona müdahil olarak kahramanlaşmaya soyunmuşlardı.
Yapılan işin mesleki açıdan yanlışlığını o zaman da biraz tartışmıştık.
Meslektaşlarım arasında zaman zaman "misyon gazeteciliği" nüksediyor. Siyasi ve sosyal ilgileri mesleki angajmanlarına ağır basıyor. Sadece kendileri değil, bağlı oldukları haber kuruluşları da bundan zarar görüyor. Bu artık sona ermeli. Saygıyla izlediğim meslektaşlarım Can Dündar ve Oral Çalışlar'ın kırılmamalarını diliyorum. Yanlışlıkların zararını hep birlikte çekiyoruz, unutmayalım.