The Others Gel cumhurbaşkanı ol!

Gel cumhurbaşkanı ol!

03.04.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Gel cumhurbaşkanı ol!

Gel cumhurbaşkanı ol


Kutan’ın, 12 Eylül öncesindeki “cumhurbaşkanlığı krizi sürecinde" dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren’e adaylık önerdiği ortaya çıktı


       FP lideri Kutan’ın 12 Eylül öncesinde ve 15 Ekim 1980 - 24 Temmuz 1981 arasındaki 10 aylık tutukluluk döneminde tuttuğu notlarla ailesine yazdığı mektuplardan oluşan, “Kirazlıdere Tutukevi Penceresinden 12 Eylül" adlı kitabında ilginç anılar yer aldı. Kutan kitabında dönemin cumhurbaşkanlığı kriziyle ilgili şunları anlattı:
       “Genelkurmay Başkanlığı’ndan bir görevli telefonda ‘Sayın Genelkurmay Başkanımız Kenan Evren Paşa müsait bir zamanınızda sizinle özel bir görüşme yapmak istiyor’ dedi. Ziyaretin o gün saat 14.00’te yapılması konusunda mutabık kaldık. Genelkurmay’a gittim. Hemen odasına aldılar. Kenan Paşa, ‘Türkiye’de çok önemli günler yaşanıyor. Bir yandan anarşi ve terör tırmanırken Meclis’te de bir türlü cumhurbaşkanı seçilemiyor. Bu durum sivil, asker bütün vatandaşlarımızı üzüyor. Ben istedim de her partiden memleket meselelerini müzakere edebileceğim birer arkadaş davet edeyim ve görüşlerini alayım. MSP’den de sizin üzerinde mutabık kaldık’ diyerek cumhurbaşkanı seçimi konusunda görüşlerimizi sordu.

“Aklımın ucunda geçmez"

       Ben de şu açıklamalarda bulundum. AP, Sadettin Bilgiç ve Faik Türün Paşa’yı aday gösterdi. 12 Mart olaylarına karışmış bir komutan olmasına rağmen sırf bir an önce cumhurbaşkanı seçilsin diye onu da reylerimizle destekledik. Maalesef o da seçilemedi. Ama bu meselenin en tabii çözümü AP ve CHP’nin bir araya gelip bir aday üzerinde ittifak etmeleridir. Mesela bundan evvelki seçimlerde de iki parti Korutürk üzerinde anlaştı. Şimdi de mesela sizin isminiz üzerinde bir anlaşmaya varabilirler ve seçim sonuçlanabilir. Bu izahların sonunda Kenan Paşa tebessümle, ‘Yok canım. Ben cumhurbaşkanı falan olmayı aklımın ucundan bile geçirmiyorum’ dedi.

Cezaevindeki lahi grubu

       Kutan kitabında cezaevini de anlatıyor:
       Şevket Kazan’ın başkanlığında bir ilahi grubu kurduk. Grupta Fehim Adak, Temel Karamollaoğlu, Ali Oğuz, Ahmet Remzi Hatip ve ben yer alıyorduk. Hükümet zoruyla tam bir İslami hayat yaşıyoruz. Kaza namazları, tesbihler, dualar okuma. Hayatımızın hiçbir devresinde böylesine yoğun bir gayretin içinde olmamıştık.

Cezaevindeki sansürcü: Asıltürk

       Kutan’ın kitabında anlattığı bugünkü bazı FP yöneticileriyle ilgili ilginç cezaevi anıları da şöyle:
       “Her sabah nöbetçi er gazetelerimizi getirir, bu gazeteler ilk önce sansür için ‘sabık zaptiye nazırı’ Oğuzhan Asiltürk arkadaşımıza teslim edilir. 1974 - 76 dönemindeki hükümetlerde İçişleri Bakanı olarak Asiltürk’ün müstehcen neşriyat ve filmlerle olan mücadelesini çok kimse kolayca hatırlayabilir. İşte bu mücadelede hevesi kursağında kalan sabık zaptiye nazırı hıncını Selamet koğuşuna gelen gazetelerden çıkarıyordu. Her sabah gazeteler tek üyeli sansür heyetinin, Oğuzhan’ın tetkikine sunulurdu. O da elindeki kalın uçlu keçe kalemle, çıplak resimlere elbise giydirirdi.

Erbakan’ın eroin davası

       Almanya’da eroinle yakalanan Diyarbakır Milletvekili Halil Kahraman’ın, eroini Erbakan Hoca ve Fehim Adak’tan aldığı iddiasıyla açılan dava Adak’ı çileden çıkarıyordu. Adak, Hoca ile her gün gittiği mahkemelerden sonra isyan ederek, kızgınlıkla, ‘Bugünkü mahkemede, Halil Kahraman’a eroini ben verdim. Ben de eroini ihtilalcilerden aldım, diyeceğim. Madem uydurma bir iddia bu kadar ciddiye alınıyor. Bakalım o ihtilalci hakkında da eroincilik iddiasıyla dava açılacak mı?’ diyordu.

Zoraki 10 Kasım töreni

       9 Kasım akşamı yüzbaşı hepimizi yemek salonunda topladı. ‘Yarın saat 08.45’de aşağıdaki salonda toplanın’ dedi. Kıyafet ciddi olacak. Aşağıda berber hazır. İsteyen traş olabilir dedi. Ertesi gün bütün tutuklular tam kadro aşağıdaki salonda toplandık. Karşıda bir masa, masanın üzerinde bir Atatürk büstü. 9.05’te saygı duruşundan sonra, bir binbaşı, yarım saat kadar, dinleye dinleye ezberlediğimiz standart konuşmalarından birini yaptı. Ondan sonra da ‘Tören bitmiştir’ dedi.

Mebrure Hanım’a mektup: Hervele yap

       Kutan kitabına, cezaevindeyken yakınlarına gönderdiği mektupları da aldı. Bunlardan birinde eşine şöyle sesleniyor: Sevgili Mebrure, senden hervele yapmanı istiyorum. Müslümanlık üzerine ambargo konunca müminler zayıf düştüler. Ama bunu anlayıp da sevinmesinler diye, canlı, diri ve çalımlı görüntüler verdiler. İşte buna ‘hervele’ diyoruz. Bu devirde hervele nasıl yapılır. Kendini kapıp koyvermeyerek, her zamankinden itinalı, intizamlı, temiz giyimli, diri ve canlı olarak."

Erbakan fırçası

       Konuşmada anlaşıldı ki Kenan Paşa, Erbakan Hoca hakkında sempatik duygulara sahip değildir. Bu konu açılınca ilk olarak Erbakan Hoca’nın geçen 30 Ağustos törenlerine iştirak etmediğinden, esasen bu tip törenlerin hepsinden uzak durduğundan bahsetti. Ben de, her törene Erbakan beyin veya bir parti yetkilisinin katıldığını bildirdim.