The Others Günümüz medyasında sansür ve otosansür!

Günümüz medyasında sansür ve otosansür!

10.06.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Medya iletişim bilimcilerine göre günümüz medyasında sansürden çok otosansür var. Bu da medyanın bazı haber ve olayları görmemesinden çok, gazetecilerin aynı düşünüp, aynı refleksi vermelerine neden oluyor...

Günümüz medyasında sansür ve otosansür

Yeni medya düzeninde kamuoyunun gazeteciliğe “güven sorunu” en çok tartışılan konuların başında geliyor. Medya iletişim bilimcilerine göre günümüz medyasında sansürden çok otosansür var. Bu da medyanın bazı haberleri veya olayları görmemesinin çok ötesinde, gazetecilerin aynı şekilde düşünüp, aynı refleksi vermelerine neden oluyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Kuzey Afrika seyahatinin son günü, Tunus’ta beraberindeki gazetecilere ‘gezi parkı’ eylemleriyle ilgili “demokratik taleplere canımız feda” yönündeki sözlerinin yedi gazetenin manşetinde yer alması gibi...

Editöryal bir tercih
Geziye katılan gazetecilerin ve gazetelerin “demokratik taleplere canımız feda” sözlerini haber başlıklarına ve gazete manşetlerine taşıması bir tesadüf olabilir mi?
Gazetecilik bir ‘temas ve mesafe’ mesleğidir. Amaç toplumsal barışı inşa etmek, ona katkı sağlamaksa habere konu olan sözlerin önünü ve arkasını iyi okumak gerekir. Başbakan gezi parkıyla ilgili talepleri ve o taleplerin dile getiriliş biçimini demokratik bulmadığını söylüyor. Bir siyasi iktidar, sokağın dilini, eylemini ve taleplerini demokratik bulmayabilir. Ama gazetecinin görevi bu siyasi algıyı meşrulaştırmak değil, hukuki ve toplumsal zeminde bunun karşılığının ne olup olmadığını sorgulayabilmektir. Milliyet Başbakan’ın konuşmasını doğru okumuştur ve editöryal tercihini birinci sayfadan “Erdoğan’ın Direnişi” olarak manşetine taşımıştır.

Okurların önyargısı
Ancak sosyal medyada yedi gazetenin “demokratik taleplere canımız feda” manşetine yönelik tepkiler kamuoyunda basına ‘güven’ sorununu daha da kuşkucu ve paranoyak bir hale getirmiştir. Öyle ki; özellikle son birkaç gün içerisinde okurlarımız gezi olaylarıyla ilgili Milliyet gazetesinin bir fotoğrafı sansürlemediği halde sansürlediğini, gördüğü bir haberi görmediğini, günlerdir Gezi Parkı’ndan sayısız haber yaptığı halde yapmadığını söyleyerek ön yargıya sahip olmuştur.
Taksim Gezi’de eylem başladığı günden itibaren okurlarımızın şikâyetlerini dikkate alarak Milliyet’in yaptığı haberleri tek tek inceliyorum. Eylemcilerin taleplerinden sloganlarına, orantısız güç kullanan beş polisin bir eylemciyi dövmesinden eli sopalı polislere, eyleme katıldığı için veto yiyen milletvekilinden provokatörlere kadar Gezi Parkı direnişiyle ilgili birçok haber birinci sayfadan yer buluyor.
Buna karşın okurun hâlâ “Beşiktaş’ta taş atan eylemcilere polis biber gazı kullandı” ifadesinden yola çıkarak gazetenin kasıtlı, eylemcilere karşı bir tutum sergilediği yönündeki algılaması sorunludur. Orantısız şiddet kullanan polis nasıl haber oluyorsa, polise taş atan eylemcinin de haber olabileceği gerçeğini yok sayamazsınız.
Elbette okurda bu algı yeni oluşmamıştır. Bu algıyı çoğu kez yaratan yıllar içerisinde tecrübe edindiği bir ‘güven’ sorunudur. Haberlerin veriliş biçimidir. Haberi nasıl verdiğinizdir. Dolayısıyla haberin ‘gerçeği’ her zaman ‘yorumundan’ daha güçlü olmak durumundadır. Çünkü esas olan bilgidir, haberdeki gerçeklik, editoryal tercihlerle başlık, spot ve yorumlardan farklı olunca da okurun gözünden kaçmıyor.

Medyada güven sorunu
Ahmet Çetin adlı okurumuz gezi parkıyla ilgili haberlerde “direniş” kelimesine dikkat çekiyor. Bu kelimeden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Ancak direniş direnmekten gelir. Yani herhangi bir düşüncede, bir istekte veya bir durumda ayak diretmek, inat etmek, ısrar etmek demektir. Dolayısıyla gezi parkındaki yıkımı önlemek için çevrecilerin Gezi Parkı’nda ağaçlara sarılarak direnmesi ve on binlerce insanın bu direnmeye destek vermek amacıyla sokağa çıkması direniştir. Orantısız güce, biberli gaza rağmen orayı terk etmemekte ısrar etmektir.

Milliyet basında güvendir
Gerçek şu ki; Türk medyasının objektif haberciliği, özellikle Avrupa medyasına göre daha fazla yara aldı, mesleki özgürlük ve editöryal bağımsızlığı örselendi, bazı gazeteciler mesleği icra ederken etik kuralların dışına çıktı. Bunun medyada bir ‘güven sorunu’ yaratmadığını söylemek gerçekçi olmaz. Ancak bu genel duruma bakıp okurda yaratılan önyargıya da bir ‘dur’ demek gerekiyor.
Dolayısıyla okurlarımıza özellikle şunu belirtmek isterim. Milliyet’in sloganı ‘Basında Güven’dir. Ve Milliyet bu güveni okurları sayesinde tescilli hale getirmiştir. Milliyet’in kendi ‘anayasası’ vardır ve haklı şikâyetleriniz her zaman yer bulacaktır. Ancak okurlarımızın gazeteyi okumadan, internet üzerinden gördükleri ya da duydukları haberlere yönelik eleştiri ve önyargıların, gazeteye yapılmış büyük bir haksızlık olduğu inancını da koruyoruz.
Yine de umutluyuz. Biliyoruz ki; dengeli, adil ve eleştirel habercilik basındaki güven sorununu çözebilecek güçtedir.

Haberin Devamı


Yazarın ifade özgürlüğü

Örneğin okurumuz Hakan Erdoğan, Başbakan’ın Atatürk Havalimanı’nda yapması beklenen konuşmanın öyküsünü Nagehan Alçı’nın “Afrika seyahatinin anatomisi” başlıklı köşe yazısında kaleme aldığını ancak “Atatürk Havalimanı” yerine “Yeşilköy Havalimanı” ifadesini kullandığını, bunun bir yazım hatası olmadığını, kasıtlı yapıldığını öne sürerek hem yazarı hem de bunu görmeyen editörleri kınadığını belirtiyor.
Bir gazete yazarının kendi köşesinde düşüncelerini (yayın ilkelerini de dikkate alarak) ve elbette gerçeği suistimal etmeden ifade etme özgürlüğü vardır. Ayrıca yazarın bilgiyi sunuş biçimi aynı zamanda kendi okuruyla kurduğu ilişkiye işaret eder. Kaldı ki Milliyet söz konusu yazıya sürmanşetinde “Karşılamanın Öyküsü” başlığıyla yer verirken yazarın “Yeşilköy Havalimanı” ifadesini “Atatürk Havalimanı” olarak düzeltmiştir.