The Others Haftasonu Salma Hayek'le 54'teydik

Haftasonu Salma Hayek'le 54'teydik

20.12.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Haftasonu Salma Hayek'le 54'teydik

Haftasonu Salma Hayekle 54teydik
20 Aralık 1998
Haftasonu Salma Hayekle 54teydik
70'lerin sonlarında Manhattan 54. Cadde'de açılan Stüdyo 54 adlı disko 80'lerde İstanbul'daki başka bir diskonun da adı olmuştu. Şimdi de o yılların ve mekanın filmi çekildi. Adı tabii ki "54"...

70'lerin sonlarında Manhattan 54. Cadde'de açılan bir diskotek New York'un bütün gece hayatına bir anda yön vermişti. Diskoteğin adı "Stüdyo 54"tü. Kurucusu da Brooklyn doğumlu çocuk ruhlu çılgın bir adam olan Steve Rubell. Kurduğu salonda her şeyin çok iyi görünmesine özellikle dikkat ediyordu. Stüdyo 54'ün içi her gece bir tablo gibi olmalıydı onun için. Kötü giyimli tek bir kişiyi bile içerde istemiyordu. Bunu sağlamak için her gece kapının dışında bodyguard'larla birlikte gerekirse herkesin üstüne başına bakıyor ve beğendiklerinin içeri girmesine izin veriyordu. Yetmişlerin sonu seksenlerin başında diskotekler vardı, uçuk bir moda anlayışı, Andy Warhol, AIDS'ten önceki son özgür seks ve ritmik müzikler... Stüdyo 54 tam da hepsini biraraya getiren zamanın en önemli mekanlarından biriydi. Stüdyo 54'ün nasıl bir yer olduğunu anlatan bir film "54". Bunu da orada barmenlik yapmaya başlayan genç bir adamın gözünden aktarıyor bize. Shane (Ryan Phillippe) müşteri olarak geldiği diskoya, oranın patronu Steve Rubell tarafından gömleği kötü diye alınmaz. O da gömleğini çıkarır. Steve onu hemen içeri alır (Shane'i bir daha da pek giyinik görmeyiz zaten). 54'te işe başlayan Shane, bir disko şarkıcısı olan Anita (Salma Hayek) ile tanışır ve bir süre onunla eğlenir. Ama asıl hayallerinin kızı soap opera oyuncusu Julie Black (Neve Campbell) ile tanışınca iyice altüst olur. Kısacası bu bir avuç hayalperest genç etrafında dönen tam da o günlere ait duygular taşıyan ve müzikalleri andıran bir film "54". "54", yönetmeni Mark Christopher'ın ilk filmi ve özellikle "Ateşli Geceler" (Boogie Nights) filminden etkilenmişe benziyor. Filmin özellikle nostaljiye meraklı ve 70'lerin "Cumartesi Gecesi Ateşi" gibi filmlerini beğenen sinema seyircilerine hitap ettiğini söyleyebiliriz.
Bu arada meraklısına: Bir aralar İstanbul'da da "Stüdyo 54" olarak gençlere kapılarını açan bir disko vardı. New York'takiyle pek ilgisi olmasa da, özellikle zamanın lise gençliğinin en çok önemsediği mekanlardan biriydi.

Senaryo: 6
Oyunculuk: 7
Yönetim: 7
Genel: 7

e - mail:burakgoral@superonline.com

Gwyneth Paltrow yine perdede... "Rastlantının Böylesi" sıcak, duygusal ve hoş bir film.
Küçük anlar bazen büyük olayları belirliyor. "Rastlantının Böylesi"nde aslında pek rastlantı yok. Daha çok "Öyle değil de böyle olsaydı ne olurdu acaba" gibi sık sık aklımıza gelen bir soruya cevap arıyor. "Rastlantının Böylesi" son dönemde atak yapan İngiliz sinemasından hoş ve duygusal bir örnek...
Helen (Gwyneth Paltrow) özel bir şirkette halkla ilişkiler işinde çalışmaktadır ve sürekli sancılar içinde kıvranan bir yazarla yaşamaktadır. Ya da kısacası henüz tek sayfa bile yazamayan yazar sevgilisine bakmaktadır. Filmin başında Helen'in işinden kovulduğunu ve yazar sevgilisinin de onu Amerikalı bir kadınla aldattığını görürüz. Oldukça kötü geçen bir günün ardından Helen evine gitmek için metroya biner. Ama tam yetişecekken kapı kapanır. Evine taksiyle dönen Helen vaktinden önce geldiği için sevgilisini yakalar.
Filmin metro sahnesinde yönetmen bize Helen'in metroya yetiştiği ihtimalini de gösterir. Helen'in hayatındaki bu küçük değişikliğin sonuçlarını da seyrettirir bize. Böylece tek bir kişinin özelinde iki ayrı alternatif hayat seyrederiz. Acaba Helen hangisinde daha kazançlı olurdu? Kader diye bir şey bu her iki alternatif için de geçerli midir? Bu iki sorunun cevabını filmin sonunda gösteriyor bize Peter Howitt. BBC ekolünden gelme bir yönetmen olan Howitt filminin senaryosunu da kendi yazmış. Yapımcılığını Amerikan sinemasının önemli isimlerinden Sydney Pollack'ın üstlendiği, Gwyneth Paltrow'un da başrol oynadığı film Hollywood'un bağımsız romantik komedilerine yakın duruyor. Gwyneth Paltrow en çok David Fincher'ın "Seven" (Yedi) filminde güzeldi. Bir de bu filmde. Filmin erkek oyuncusu John Hannah da bir hayli başarılı. İngilizlerin Billy Crystal'ı denebilir. Bu arada Amerikalı sevgiliyi oynayan Jeanne Tripplehorn'a da dikkat. "Temel İçgüdü"den hatırladığımız Tripplehorn, bu filmde oldukça güzel görünüyor. Sonuçta Miramax'dan bir tane daha küçük, hoş ve duygusal bir film. Ayrıca düşündürücü. Metroyu son anda kaçırmak bile insan hayatında ne kadar önemli olabiliyor...

Senaryo: 7
Oyunculuk: 8
Yönetim: 8
Genel: 8