The Others Halk cinayetlerin sürmesinden endişeli

Halk cinayetlerin sürmesinden endişeli

24.10.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Halk cinayetlerin sürmesinden endişeli

Halk cinayetlerin sürmesinden endişeli

Tarsus'ta iki öğretmenin birer gün arayla öldürülmesi tedirginlik yaratırken, "Cinayetler Güneydoğu modelini çağrıştırıyor" yorumu yapılıyor

TARSUS'ta iki hafta önce birer gün arayla öldürülen öğretmenler Mustafa Özkan ve Oktay Bulun'un katillerinin yakalanamayışı kentte "normal!" karşılanıyor. Tarsus'taki siyasi ve aydın çevreler, ünlemli cümlelerle konuşmayı tercih ediyorlar. Kimi üstü örtülü, kimi açık açık "malum" adres üzerinde durmak gerektiğini söylüyorlar.
Tarsus'ta yayınlanan Akdeniz gazetesi sahibi 22 yıllık gazeteci Mehmet Can Bulut, öğretmen cinayetlerinin bir yıl önce başladığına dikkat çekiyor:
"1996'nın Aralık ayında Kız Meslek Lisesi öğretmeni Hüseyin Kılıç, `ecel makyajlı' bir cinayete kurban gitti. 1.85'lik adam ayak bileği hizasındaki suda boğuldu raporuyla ortadan kaldırıldı."
Mehmet Can'a göre yeterli tepki gösterilmezse bu cinayetler devam edecek! Tarsus'ta destabilizasyon (aşındırma - yıpratma) operasyonu için objektif koşullar fazlasıyla mevcut.
Mehmet Can'ın işaret ettiği objektif koşullar HADEP İlçe Merkezi'nde daha net ortaya konuluyor:
"Güneydoğu'da boşaltılan yerleşim birimlerindeki insanlar Tarsus'a aktı. Buranın iş olanakları sınırlı. Bu insanlar, seyyar satıcılık, arabacılık, hamallık yapıyorlar. Hayvanlarıyla birlikte yaşıyorlar. Yapacakları başka şey yok. Tarsus'un eski sakinleri bundan rahatsız oluyorlar. Bu rahatsızlık karşısında milliyetçi hareket güçleniyor, güçlendiriliyor!"
İlçe Başkanı Hacı Ateş'in tespitleri böyle... Sohbetin ortasında ismi bizde saklı bir HADEP'li söz alıyor:
"Tarsus'taki cinayetler Güneydoğu modelini çağrıştırıyor. OHAL Bölgesinde `başarılı' görevler yerine getirmiş pek çok güvenlik görevlisi Adana - Anamur hattına geldiler. Eşref Bitlis'i, Hulusi Sayın'ı, Rıdvan Özden'i, Cem Ersever'i kim öldürmüşse buradaki öğretmenleri de onlar öldürdü!"
Bir başkası "iğneli" bir soruyla sohbete katılıyor:
"Bunları yazabilecek misiniz?"

Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) biraz daha "diplomatik" yaklaşıyor. Parti üyesi Sebahattin Giray, şöyle diyor:
"Karşıt görüşlüler tarafından işlenmiş birer cinayet olmadığı görüşündeyiz. Tarsus'da böylesi bir siyasi örgütlenme yok. Faili meçhul olasılığı daha güçlü... Emniyet'te yeterli dökümanın olduğu, ancak bunların kullanılmadığı görüşündeyiz."
CHP İlçe Başkanı Mehmet Oksal, siyasi partiler, sendikalar ve meslek odalarından oluşan Tarsus Demokrasi Platformu içinde yer aldıklarını belirttikten sonra, cinayetler hakkında şunları söylüyor:
"Tanık bulunamıyor. Bu belki de vatandaşların güvenlik güçlerine olan itimatsızlıklarından kaynaklanıyor. Sivil bir soruşturma komisyonu kurulursa belki bilgi akışı sağlanabilir."
Refah Partisi İlçe Başkanı Mustafa Güney, "bu işlerin 8 yıllık eğitimle bir ilgisi yoktur. İstanbul'da o kadar protesto gösterisi oldu, kimsenin burnu kanadı mı?" dedikten sonra cümlesini bağlıyor:
"Gizli güçlerin işi gibi gözüküyor!"

Tarsus Emniyet Müdürü Mehmet Akkurt, göreve başladığı 7 Ekim günü "Tarsus çok sessiz, bu sessizlik beni korkutuyor" diyor. İki gün sonra sessizlik kanlı biçimde bozuluyor. Peşpeşe iki cinayet işleniyor. Üstelik failleri de meçhul kalıyor. Herkesin kafasını tırmalayan "üprertici" soruyu müdür beye soruyoruz:
"Bu cinayetler, devletin içinde yuvalanmış bir çekirdek tarafından işlenmiş olabilir mi? Eğer böyleyse siz bu cinayetleri aydınlatabilir misiniz?"
Susurluk sonrası hiç bir emniyet yetkilisi "devlet böyle şeyler yapmaz" diyemiyor. Akkurt da aynı itidali gösteriyor:
"Bunlar boşlukta kalan iddialar. Burada 130 arkadaşla çalışıyoruz. Önemli bilgiler topladık. Yüzü aşkın insanın ifadesini aldık. Bütün Tarsus'u da toplayacak değiliz ya! Bakın bugün bir cinayet işlendi, katili 1.5 dakika sonra yakaladık. Bu işi de çözeceğiz."
Tarsus'la birlikte bütün Türkiye bu hayırlı sonuca ulaşmayı bekliyor!