The Others Halkoylamasına gerek kalmamalı

Halkoylamasına gerek kalmamalı

18.06.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Halkoylamasına gerek kalmamalı

Halkoylamasına gerek kalmamalı


DGM yasasında değişiklik yapılması için görüşmeler bugün TBMM’de devam edecek. Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve Anayasa değişikliği konusunu, TBMM’deki kabul oyları sayısının bir halk oylamasına yol açıp açmayacağını göz önüne alarak, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Serap Yazıcı yorumluyor.




Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin sadece sivil hakim ve sivil savcılardan oluşan mahkemeler haline getirilmesi, Anayasa’nın 143. maddesinin değiştirilmesini gerektirmekte. Bu değişiklik, Anayasanın 17.5.1987 tarih ve 3361 sayılı Kanunla değişik 175. maddesinin anayasa değişikliği için öngördüğü yönteme uygun olarak yapılacak. Bu maddeye göre, “Anayasanın değiştirilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının en az üçte biri tarafından yazıyla teklif edilebilir.ö Aynı madde, “Değiştirme teklifinin kabulü Meclis’in üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun gizli oyuyla mümkündürö ifadesine yer vermekte. 1982 Anayasası, önceki Cumhuriyet anayasalarından farklı olarak, cumhurbaşkanına anayasa değişikliği sürecinde bir onay yetkisi tanımıştır. Bu yetkinin kullanılış şekli, TBMM’nin anayasa değişikliği teklifine vereceği kabul oylarının sayısına bağlıdır.
Anayasa değişikliği teklifi, TBMM üye tam sayısının beşte üç veya daha fazla fakat üçte ikiden az oyuyla kabul edilirse, cumhurbaşkanının bu değişikliği yeniden görüşülmek üzere TBMM’ye geri göndermek veya doğrudan doğruya halkoyuna sunmak gibi iki seçeneği vardır.

Cumhurbaşkanı’nın seçenekleri

Cumhurbaşkanı bu seçeneklerden ilkini kullanarak anayasa değişikliği hakkında kanunu yeniden görüşülmek üzere TBMM’ye geri gönderirse anayasa değişikliği sürecinin devam etmesi, TBMM’nin geri gönderilen kanunu üye tamsayısının üçte iki oyuyla kabul etmesine bağlıdır. TBMM’de bu sayı elde edilirse, cumhurbaşkanı anayasa değişikliği hakkında kanunu onaylayarak kesinleştirebileceği gibi halkoyuna sunma olanağına da sahiptir. Cumhurbaşkanı beşte üçle üçte iki arasında oyla kabul edilmiş bir anayasa değişikliğini bir daha görüşülmek üzere TBMM’ye geri göndermezse bu kanunun halkoyuna sunulması zorunludur.
Anayasa değişikliği hakkında kanun, TBMM’de üye tamsayısının üçte ikisi veya üçte ikiden fazlasının oyu ile kabul edilirse cumhurbaşkanının bu kanunu tekrar görüşülmek üzere Meclise geri göndermek, doğrudan doğruya halkoyuna sunmak veya onaylayarak kesinleştirmek gibi üç seçeneği vardır. Cumhurbaşkanı, anayasa değişikliği hakkında kanunu yeniden görüşülmek üzere TBMM’ye geri gönderirse kanunun tekrar üye tamsayısının üçte ikisi tarafından aynen kabulü gerekir. Bu durumda da cumhurbaşkanı, anayasa değişikliğini onaylayarak kesinleştirmek veya halkoyuna sunmak gibi iki seçeneğe sahiptir.
Oysa anayasa değişikliği hakkında kanun TBMM’de beşte üçten fazla üçte ikiden az bir çoğunlukla kabul edildiğinde cumhurbaşkanının kanunu doğrudan doğruya onaylayarak yürürlüğe koyma yetkisi mevcut değildir. Böyle bir durumda cumhurbaşkanı, kanunu ya halkoyuna sunmak yahut yeniden görüşülmek üzere TBMM’ye geri göndermek zorundadır.
Görülüyor ki, cumhurbaşkanının anayasa değişikliğini halkoyuna sunma yetkisi, bir durumda zorunlu diğer iki durumda ise ihtiyari nitelik taşımakta. DGM’lerde askeri üyelerin yer almamasını sağlayacak anayasa değişikliği teklifinin bir halkoylamasını gerektirip gerektirmediği, TBMM’de bu teklife verilecek kabul oylarının sayısıyla yakından ilişkilidir.
Özellikle kabul oylarının üye tamsayısının üçte ikisine eşit veya bundan fazla olması halinde cumhurbaşkanının bu kanunu Anayasanın kendisine verdiği halkoyuna sunma yetkisini kullanmaksızın onaylayarak yürürlüğe koyması güçlü bir ihtimaldir. Cumhurbaşkanı Demirel’in son günlerdeki demeçleri, kendisinin bu yöndeki bir anayasa değişikliğine olumlu baktığını, hatta Batı kamuoyunun Öcalan davası hakkındaki muhtemel tepkilerini önlemek için bu anayasa değişikliğini teşvik ettiğini göstermekte.

Muhalefet desteklemeli

DGM’lerin sivilleşmesini sağlayacak anayasa değişikliğinin akıbeti, özellikle muhalefet partilerinin duyarlılığına bağlı. Nitekim teklifi hazırlayan Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk de, söz konusu anayasa değişikliğinin bir halkoylamasını zorunlu kılmayacak biçimde yürürlüğe girmesini sağlamak amacıyla muhalefet partilerinin de teklife destek vermeleri için yoğun gayret sarfetti. Türk kamuoyu, muhalefet partilerinin anayasa değişikliği teklifine kabul oyu vererek bu değişikliğin bir halkoylamasına lüzum kalmaksızın süratle yürürlüğe girmesini sağlamalarını beklemekte.

Tek çözüm asker üyelerin çekilmesi



Strasbourg insan hakları organları bir mahkemenin bağımsız sayılıp sayılamayacağını araştırırken mahkeme üyelerinin atanma ve görevden alınma usulüne, görev sürelerine, üyelerin her türlü etkiden korunmasına hizmet eden güvencelerinin olup olmadığına dikkat etmekte. Ayrıca mahkemenin bağımsız bir görüntü verip vermediğini de incelemekte.
Eğer yürütmenin elinde, verdiği karardan dolayı hakimin geleceği, mesleki kariyeri, yükselmesi ile ilgili haklı bir endişeye sevkedecek mevzuat hükümleri varsa bağımsız bir mahkemeden söz etmek mümkün olmaz.
Bir mahkemenin tarafsız olup olmadığı araştırılırken de, subjektif - objektif tarafsızlık şeklinde ikili bir ayrım yapılmakta.
Hakimin, davanın taraflarına karşı herhangi bir önyargısının bulunmaması subjektif, mahkemenin genel olarak tarafsız bir görünüme sahip olması da objektif tarafsızlıktır. Divan birçok kararında “Adaletin yerine getirilmesi yetmez, aynı zamanda yerine getirildiğinin de görülmesi lazımdırö demiştir.
Divan öncelikle DGM üyesi olan askeri hakimlere sağlanan güvenceleri yeterli bulmamıştır. AİH Divanı’na göre DGM’deki asker üyeler orduya dolayısıyla yürütme erkine bağlıdırlar. Çünkü, sicilleri ordu tarafından tutulmakta, seçilme ve atanmalarında yürütme (idare ve ordu) etkili olmakta. AİH Divanı asker üyelerde subjektif tarafsızlık açısından bir eksiklik bulmuyor. Divan ikinci ihlal sebebi olarak, objektif tarafsızlığı gösteriyor.

Bağımsız mahkeme değil

AİHM, “DGM’lerin en belirgin niteliği, askeri yargı mercii olmamalarına rağmen daima üyelerinden birinin askeri hakim olmasıdır... Böyle bir durumda görünümler bile önem kazanabilir... Divan, bir sivilin kısmen de olsa askerlerden oluşan bir yargı organı karşısına çıkarılması hususuna önem vermektedirö gerekçelerini kullanarak mahkeme heyetinde askeri hakim bulunmasının başlı başına AİH Sözleşme’sini ihlal sebebi olarak değerlendirmiştir.
Problem, askeri hakimlerin DGM’de görev yaparken nispi bir zırha sahip oldukları halde, asli görevlerine döndükten sonra, bu “koruma alanındanö mahrum kalmaları nedeniyle oluşmakta. Askeri hakimin DGM’de verdiği bir karardan hoşnut olunmaması halinde, yürütmenin elinde, askeri hakimlerin özlük hakları ile oynamaya elverişli mavzuat hükümleri bulunuyor. Askeri hakimlere herhangi bir baskı yapılmasa bile bu tip mevzuat hükümlerinin varlığı Divan içtihatlarına göre hakimin dolayısıyla mahkemenin bağımsız kabul edilmemesine sebep oluyor. “Askeri hakimler bağımsız değildir, bundan ötürü DGM’ler de bağımsız mahkeme sayılamazö şeklinde bir yargıda bulunmak hem ağır bir hükümdür, hem de maddi gerçeği bilemeyeceğimizden ötürü imkansızdır. Ancak, askeri hakimlerin tam bağımsız kabul edilemeyeceği noktasında duyulan şüpheleri haklı kılacak hükümlerin bulunduğu da bir gerçektir.

Sanığa endişe verilmesi

Bu hususu Divan önünde yaptığı savunma ile Türk hükümeti de zımnen kabul etmiştir. Hükümet, “İncal Davasıönda savunma delili olarak Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin askeri hakimlerin atanma, terfi ve disiplin işlerini konu alan iptal kararlarını sunmuştu. Sonunda her ne kadar hukuka aykırı bulunarak iptal ediliyor olsa da, bu savunma, askeri hakimler hakkında yürütmenin elinde olmaması gereken geniş yetkilerin bulunduğunu göstermiştir.
Divan’ın ikinci ihlal sebebi olarak gördüğü husus, mahkeme heyetinde askeri hakim olmasının sanık üzerinde endişe yaratabileceğidir. AİHM bunu objektif tarafsızlığa aykırı görmüştür.
AİHM’nin “İncal ve Çıraklarö ismiyle bilinen, “DGM’lerin bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri olarak kabul edilemeyeceğiöni söylediği kararlarını okuduğumuzda tek ve nihai çözüm yolunun askeri hakimlerin DGM’lerden çekilmesi olduğunu görmekteyiz.