The Others ‘İki idam’a hükümlü

‘İki idam’a hükümlü

20.09.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

‘İki idam’a hükümlü

‘İki idam’a hükümlü


1989’da Çanakkale Cezaevi’nden ziyaretçilerin arasına karışarak kaçan Haydar Yılmaz’a iki idam cezası verilmiş: “Bir insan iki kez nasıl idam edilir, bilen var mı?" diye soruyor...


       Kaç arkadaş daha silindi kütüğünden
       kimbilir
       Notalara söz oldular şiirlerle kutsandı
       isimleri
       Hicri İzgören

       12 Mart 1971 darbesinin hızı kesilmiş, tünelin ucunda ışık görünmüştü. 1973'ün başlarıydı. Selimiye'nin istinad duvarlarının dibindeki yeraltı koğuşlarından birine lise öğrencisi bir delikanlı getirildi. Öyle örgütten mörgütten değil, tek başına 142'nci maddeden, yani "komünizm propagandası"ndan tutuklanmıştı. Kısa sürede koğuştaki "komünal hayata" intibak etti. Elleri hünerliydi. O günkü gazetelerde ölüm haberini okuduğumuz Aşık Veysel'in elinde sazıyla birlikte, ekmek içinden heykelciğini yapıvermişti hemen...
       12 Eylül öncesinin o kaotik ortamında uzaktan haberleri geliyordu. Sonra yakalandığını, 12 Eylül hukukuna göre idama mahkum edildiğini okuduk. Sonra bir gün gazeteyi açtım ki, cezaevinden kaçmış... Bu kişi, yıllar önce Selimiye'de koğuşumuza verilen Haydar Yılmaz adındaki delikanlıydı...
       Bu yılın ağustos başlarında Zürih'teki evinde oturmuş, ilk tanıştığımız zamandan 27 yıl sonra mültecilik üzerine konuşuyorduk.
       Haydar Yılmaz ortaokul sıralarında Çetin Altan'ın köşe yazılarını okumaya başlamış. Bir başka yere sürülen müdürleri için eylem bile yapmışlar Yozgat'ın Çayıralan Ortaokulu'nda. Lise döneminde İzmit Petkim'de bir çalışma dönemi de olmuş. Kendisine artık devrimci demeye başlamış o sırada... Bir gün yemekhanede aşçı demiş ki: "Sen devrimci geçiniyorsun ama, Marks'ı, Mao'yu tanıyor musun bakalım?" Bunun üzerine İzmit'teki iki kitapçıya koşmuş Haydar. Kendi kazancıyla ilk satın aldığı kitap K. Marks'ın "Ekonomi Poliğin Eleştirisine Katkı" olmuş. Dönem 1970 sonbaharıdır...
       İzmit İşçi Birliği, Kurtuluş dergisi, Petkim - İş Sendikası vb. derken Haydar Yılmaz kendisini devrimci hareketin içinde bulmuş. O sırada 12 Mart 1971 muhtıralı darbesi gelmiş.
       Yılmaz'ın gönlü THKP - C örgütündedir. THKP - C'nin İzmit kolundan yakalanmalar olur. 1973'te Haydar Yılmaz da gözaltına alınıp tutuklanır; ama tek başına "komünizm propagandası"ndan. Selimiye'de yatar, Selimiye onun için bir okul olur, çok şey öğrenir.
       12 Mart'tan çıkıldıktan ve hapisten kurtulduktan sonra İstanbul'a taşınır. Bir öğrenci yurdunda kalmaktadır. THKP - C kökenli hareketler; çeşitli adlar altında, değişik örgütlenmelere gitmişler, serpilip gelişmektedirler. Haydar Yılmaz bu kez, kamuoyunca genel olarak "Acilciler" olarak bilinen HDÖ (Halkın Devrimci Öncüleri) ile yakın temastadır.
       Grubun eylemleri içinde yer alır. 1977'de bir çatışmada ağır yaralı olarak yakalanır. Bir buçuk yıl kadar tutuklu kalır, olayla bir ilgisinin olmadığı anlaşılınca beraat eder.
       Ancak 1979 Aralık'ında yine yakalanır.
       Türkiye genelinde "Acil"e yönelik bir operasyonda, eve kurulan bir karakola düşer.
       12 Eylül'le hapishanede karşılaşır Haydar Yılmaz. "Bekliyorduk böyle bir şey ama kışa doğru, 1980'in Aralık'ı ya da ertesi yılın Ocak başı diye düşünüyorduk" diyor.

İki kez idam...

       Yargılanma sürecini şöyle anlatıyor Haydar Yılmaz:
       - Benim şahsımdaki dava, 12 Eylül hukukunun nasıl olduğunu göstermesi bakımından ilginçtir. Yasa öncelikle, yargılanmayı "suçun işlendiği yer" olarak tespit eder. Bizim İstanbul'du. Doğal olarak İstanbul'da yargılanmamız gerekiyordu. Oysa 12 Eylül yönetimi siyasi bir kararla bizim davamızı Ankara'ya nakletti.
       Davamız 1982 sonlarında sonuçlandı. 11 kişiye idam, bir o kadar kişiye müebbet, pek çok arkadaşa 10 - 15 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi. Beraat edenler de oldu tabii ki. Ben de idam cezasına çarptırılanlardan birisiydim. Bunun dışında İstanbul'da görülen bir başka davadan daha idam cezasına çarptırıldım. İstanbul'daki "Halkın Devrimci Öncüleri Örgütü" davasıydı. Yargılanmam için o davanın görüldüğü duruşmalara da götürülmedim hiçbir zaman. Ne sorgum yapıldı ne savunmam istendi. Ben iki davamın birleştirilmesini çok istediğim halde kabul etmediler. Sonunda iki idam cezam oldu. Şimdi pratikte, bir insan iki kez nasıl idam edilir? Bilen var mı? Haydi diyelim ki, 1991'deki "şartlı tahliye" ile bu iki idam müebbete indi. Ama bir başka kanunda "iki müebbet bir idamdır" deniliyor. Ne olacak bu böyle?
       Her şeye rağmen Haydar Yılmaz'ın davası, Yargıtay sürecinden de geçerek kesinleşir. Ankara'da sivil Ulucanlar Cezaevi'ne götürürler.

Örgütün kendisine ettiği...

       Firar ettikten sonra Atina'ya geçer. Örgütü kendisiyle ilişki kurar.
       Tarih 1990 yılının başlarıdır...
       Şunları anlatıyor:
       - Örgütüm benim artık bundan böyle Yunanistan'da kalmamı istiyordu. Yakın arkadaşlarım ise "İsviçre'ye gel" demekteydi ve işi organize ediyorlardı. Sonunda Atina'dan kalkan uçak İsviçre'nin başkenti Zürih Havaalanı'na indi. Ama ben uçaktan inemedim. Pasaport kontrolü uçağın içinde yapılmaya başladı. Sahte olmasına rağmen pasaportum sağlamdı. Giyimim kuşamımla tam bir diplomat gibiydim. Ama iki polis dikildi tepeme. Evraklarıma el koydular. Aynı uçakla da Yunanistan'a iade ettiler.
       Sonradan bir şeyi fark ediyor Haydar Yılmaz. Atina Havaalanı'nda Zürih uçağına binmek üzereyken, kendi örgütünden "merkez komite suratlı birisi"; "Ver bir bakayım şu pasaportuna" diyor.
       Tekrar Atina'ya getirilen Haydar Yılmaz, havaalanında, Yunanistan emniyetinde, gizli servisinde bir hafta kadar süren soruşturmadan sonra mahkemeye çıkarılır. Yaşlı bir partizan avukat savunur mahkemede. Serbest bırakılır. Bir süre Lavrion'da kalır. Bir kez daha kalkar gelir İsviçre'ye. Bu sefer hiçbir pürüz yoktur. İltica için başvurur. Kabul edilir. Önce bir kantonda kalır. Oradan Zürih'e gelir ve 10 yıldır İsviçre'de yaşamaktadır.
       Bir Zürih gazetesinin matbaa bölümünde işçi olarak çalışan Haydar Yılmaz'ın mesai saati yaklaşmaktaydı. İşe geç kalmaması için toparlanıp kalktık.

Tek başına kaçış

       Haydar Yılmaz firarını şöyle anlatıyor:
       - Her mahkum bulunduğu yerden kaçmak ister. Biz de Ulucanlar'dan kaçmanın yollarını aramaya başladık. Kırşehir'den de haberler geliyordu bize; buraya gelin, biz hazırlıklarımızı bitirdik, diyorlardı. Sonunda bizi Bursa E Tipi Cezaevi'ne gönderdiler. Bursa'daki kaçış planımızın ortaya çıkması üzerine, idareyle çatıştık. Açlık grevine gittik. Bizi dağıtmaya karar verdiler. Benim de içinde bulunduğum grup Çanakkale Cezaevi'ne yollandı.
       Burada da kaçış projelerini geliştirmeye başlarlar. Sonunda beklenen an 29 Ekim 1989 günü gelir. Açık görüş sırasında, ziyaretçi kalabalığının arasına karışan Haydar Yılmaz, cezaevinden çıkar. Dışarıda kendisini beklemektedirler. Şehirlerarası bir otobüse binerler. Ancak gelişmeler beklediklerinden daha hızlı başlar. Cezaevi yönetimi ani bir kararla, ziyaret sürerken, mahkum ve tutukluların sayımına geçer.

Polis 'Geç' dedi

       Yılmaz'ın yokluğu ortaya çıkar. Bindiği otobüs, şehirden 80 - 90 kilometre kadar ötede durdurulur. Üzerinde hiçbir hüviyet belgesi olmadığı halde, kimlik kontrolü yapan polisin, birkaç kez dönüp bakmasına rağmen; otobüse, devam edin demesinin anlamını bunca yıldır hala çözemiyor. Bütün vücudundan boşanan o buz gibi teri, ağzında tükürük kalmayışını o gün bugündür unutamıyor.
       Önce bir şehre varır Yılmaz. Gerekli kimlik düzenlemelerinden sonra, kendisine yardımcı olan bir bayanla İstanbul'a gelirler. İstanbul 10 yıl önceki İstanbul değildir. On yıldır görmediği bir arkadaşı ona barınacak bir yer bulur. Sonraki günlerde bir yandan harıl harıl aranmakta, öte yandan da evler ve mahalleler değiştirerek saklanmaktadır, kontaklar da birer birer kopmaktadır. Falan semtin "son durağında" buluşalım derler, ancak son durak artık son durak olmaktan çıkmış bir 10 durak daha eklenmiştir.
       Öte yandan da yurtdışına kaçış yollarını aramaktadır. Rakip örgütten olmalarına rağmen; MLSPB'den (Marksist - Leninist Silahlı Propaganda Birliği) arkadaşları kaçırmak için kendisiyle ilişki kurar. Arabayla sınıra doğru yola çıkarlar. Bir arabaya çarparlar, sahibine para verip yollarına devam ederler. Kapıkule'den güvenlikli olarak Yunanistan'a geçirirler Haydar Yılmaz'ı.

       YARIN: YAŞAR KAYA "12 Eylül, Kürtlere karşı yapıldı"