The Others İnanan Batı'ya karşı olamaz

İnanan Batı'ya karşı olamaz

02.09.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

İnanan Batı'ya karşı olamaz

İnanan Batıya karşı olamaz

Taklitçiliğin karşısında olduğunu belirten Fethullah Gülen, bilimsel yaklaşımların izlenmesi gerektiği görüşünde...

TÜRKİYE'de Said Nursi'nin izleyicisi "Nurcu" cemaatin önde gelenlerinden Fethullah Gülen, M. K. Atatürk ve İsmet İnönü'nün Müslümanlığa karşı olmadıklarını anlatarak, Atatürk namına dine hücum edenleri "istismarcılık" ile suçladı. Taklitçiliğin karşısında olduğunu belirten Gülen, bilimsel yaklaşımların izlenmesi anlamında, "inanmış bir insanın Batı'yla ve Amerika'yla entegrasyon karşısında olmasının düşünülemeyeceğini" söyledi.
"Fethullahçılar" grubunun, Said Nursi'nin "bireye, özeleştiriye önem veren, sivil" anlayışını terkederek, "devletçi, milliyetçi, kendisine itaat eden ve analitik düşünme yeteneğinden yoksun bir arı kovanına dönüştüğü" eleştirilerini yanıtlayan Gülen, Nurcu hareket içinde değişik bölgelerde çalışan kollektif bir şuur olduğunu savundu.
Gülen'le bir grup gazetecinin ABD'nin New Jersey eyaletinde yaptığı söyleşinin son bölümü şöyle:

- Son iki yüzyılda Türkiye'de taklitçilik yüzünden kendimizi bulamadığımızı savunmuştunuz. Batıcılık ve onun bir temsilcisi olarak Kemalizm, Türkiye'nin yeni gerçekliğini ne kadar anlayabiliyor?

GÜLEN: Atatürk dini karşısına almış bir insan değildi. Bu talihsizce bir yorumdur. Atatürk, Şemsettin Günaltay'ı hiç yanından ayırmamış bir insan. Bu, önemli bir ilahiyatçı, önemli hocalardan. Seyit Beyler var o dönemde, önemli ulemadan zatlar, bunlar hadis ilmine vakıf insanlar. Aksekili gibi kimseler bu dönemde yaşıyorlar. Uzun zaman Diyanet İşleri Reisliği yapıyor. Rıfat Börekçi var. Atatürk bunlarla sürekli uyum içinde olabiliyor. Marxist ve Leninistler'in böyle birdenbire Atatürkçü kesilmeleri ve adeta o da dinsizmiş, Ateistmiş gibi, onun namına dine ve diyanete hücum etmeleri, bence onu istismar ediyorlar.
Cumhuriyeti kuranlar ağır şartlar altında kurmuşlar. Dış, ne istiyordu, bilemiyoruz biz onları. Oturup bugün uluorta konuşmak kolay. Hangi şartlar altında, kimlere neler diyerek, hangi sözler verilerek o istiklal koparıldı onu bilemiyorum. Acaba böyle rahatlıkla "Adalar gitsin" diyebildik mi o zaman yani, Süleymaniye gitsin, Kerkük gitsin?
Bana hukukçu bir zat, "Ben İnönü savaşlarında İsmet Paşa'nın yaverliğini yaptım" demişti. "Çadırdan içeriye girdim. Seccadesinde oturuyor ve şöyle dua ediyordu: Allahım, esvaba riayet ettik. Buraya kadar iş bize düşüyordu. bundan öte bu milleti muvaffak kılmak sana düşüyor."
Şimdi Türkiye'de Batıcı görünenler acaba hakikaten Kemalist mi? Ben çok rahat değilim bu mevzuuda.
Batı'nın eğer ilmi alınacaksa, Mehmet Akif'indir bu yaklaşım, onun ilmini alırız, sanatını... Onlar bile ki, maneviyat cephesinin kahramanlarıdır, o Meclis'e ilk girenler, Batı'ya karşı kapalı değillerdi. Bediüzzaman gibi birisi diyor ki: "Cehalete karşı savaş" diyor 100 sene evvel, "Tefrikaya karşı savaş" diyor.
Bu insanların Batı'ya karşı olmaları düşünülemez. Bu manada Batı'dan alınacak şeyler çok iyi ayıklanarak alınmalı. Bizi alıp ileriye götürecek, çağımızla hesaplaşabileceğimiz seviyeye yükseltecek şeyler çok iyi alınmalı. Ayıklanacak şeyler de ayıklanmalı. Kuru taklitçilik yapılmamamalı.
Batı'yı bugün Batı yapan eşya ve hadiseleri hallaç etmesi onun, varlığın altından vurup üstünden çıkması, kainatı yorumlaması, Alleh'ın kudret ve iradesinden gelen "serait - i fıtri" diyeceğimiz Kainat Kitabı, fiziğin, kimyanın, matematiğin, astrofiziğin kaynağı sayılacak bu besteyi, senfonizmayla seslendirme meselesi, Müslümanlar'ın da bir meselesidir bence. Biz bunu yapamamışsak büyük kusur etmişiz. Bunu yapmak milletimize karşı büyük bir vefa borcudur.
Bu manada, inanmış bir insanın Batı karşısında, Batı'yla entegrasyon karşısında, Amerika ile entegrasyon karşısında olması düşünülemez.

- Milliyet'te Dr. Hakan Yavuz, sizi Said Nursi'nin "düşünen, sorgulayan, eleştirel birey özlemini" terkederek, kendinize ve devlete itaat eden, kutsayan, milliyetçi, "girintili çıkıntılı" düşünemeyen bir arı kovanı üretmekle eleştirdi. Bunu nasıl karşılıyorsunuz?

GÜLEN: Herkes kendine göre milliyetçidir yani. Milletini sevmek başka... Milliyetçilik deyince biz, Turancılık, ırkçılık gibi anlarız, uzağız biz ondan. Bugün Misak - ı Milli sınırları ile belirlenmiş, Allah başka yollarla biraraya getirirse şayet, başkalarını da kucaklayabilecek bir anlayışımız var.
Bediüzzaman eserler yazdığı dönemde, kafatasçılığa, kana, damara dayanan aşırı ırkçılığın, Almanya'da Nazizm'in yaşandığı dönemdir. Bence o başkadır, insanın kendi milletini sevmesi ayrı meseledir. "Dinin yerine konmuş milliyetçilik" şeklinde görmek o meseleyi, çok ciddi bir yanılgıdır. Ben şahsen (Hakan Yavuz'un) onu düzelteceğini tahmin ederim.
İkinci mesele, devletçilik başkadır, devletin karşısında olmak başkadır. Hep şunu söylemişimdir. Hükümetlerin aleyhinde olurken, neşteri biraz sertçe vurabiliriz ve devleti temelden sarsabiliriz. Devletin yıkılması, devletin sarsıntıya maruz kalması millet içi felaket olur. Böyle bir yaklaşımı "devletçilik" şeklinde ele alıyorlarsa, yine yanılıyorlar. Ben hür düşüncenin, hür teşebbüsün, ferdi kazancın belli bir ölçüde liberalizmin yanındayım. Bir ölçüde, halihazırdaki ifratkar tavırlarını tenkit edebilirim.
Ben Asya'daki okulları ne gittim, ne gördüm. Oturup, temelde bu meselenin yapılması gerektiği hususunu konuştuk. Bana düşen şey sadece, eğer arkadaşlarım saygılarının esiri olarak bana bazı şeyler sordularsa, doğru bildiğim şeyleri söyledim ben. Bunda da şahsen ben bir mahzur görmüyorum. Hatta diyorum, keşke milletin başındakiler kendilerini dinletmeye milleti zorlamasalar da, millet onları dinlemeye fayda olduğuna inanarak, kendini mecbur hissederek onları dinlese. Ben de böyle bir dinlemeye karşı çıkamam, yani... Arkadaşlara güvenim sonsuz. Hem de ben kim oluyorum.. Hepimiz faniyiz. Bir gün çekilip gideceğiz. Böyle baki hakikatler bazı şahıslara mal edilemez. Bu açıdan Hakan Yavuz Bey, bu hususu da çok kavrayamamış. Aslında değişik bölgelerde çalışan kollektif bir şuur var. Bunu tespit edememiş.

(BİTTİ)