The Others İran'ın "barış saldırısı"

İran'ın "barış saldırısı"

15.01.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

İran'ın "barış saldırısı"

İranın barış saldırısı

Hatemi, 1979'dan beri sürdürülen politikanın mihenk taşlarını değiştiriyor

İran - ABD ilişkilerindeki yeni durum hem bölgenin, hem de Türkiye'nin stratejik hesaplarına yepyeni sorular ve sorunlar getirecek, yepyeni değerlendirmeler yapılmasını ve kararlar alınmasını gerektirecek.

İran İslam Cumhuriyeti, Cumhurbaşkanı Hatemi'nin göreve gelmesinden bu yana dış politikasında köklü değişikliklere gideceğinin işaretlerini vermekte. Bilkent Üniversitesi Uluslarararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Duygu Bazoğlu Sezer, İran politikalarındaki değişikliğin nedenlerini ve bunların Türk dışpolitikası üzerine olası etkilerini yorumluyor.

İRAN Cumhurbaşkanı Hatemi'nin geçen hafta CNN'deki mulakatta ifade ettiği görüşler, Türkiye'nin de içinde yer aldığı geniş ve kritik bölgede jeopolitik dengelerin yakında, çok ciddi bir biçimde değişebileceğinin işaretlerini vermiştir.
İran Cumhurbaşkanı, İran ile ABD arasında neredeyse yirmi yıldır sürmekte olan soğuk savaşı sona erdirmek istemekte. ABD eğer bu zeytin dalına karşılık verirse - ki işaretler o yöndedir - Ortadoğu, İran Körfezi, Kafkaslar, Orta Asya ve Güney Asya'yı içine alan coğrafyadaki siyasal, ekonomik ve askeri dengelerde çok ciddi değişimlerin gündeme gelmesi kaçınılmaz olacak.
İran - ABD ilişkilerindeki bu yeni durum hem bölgenin, hem de Türkiye'nin stratejik hesaplarına yepyeni sorular ve sorunlar getirecek, yepyeni değerlendirmeler yapılmasını ve kararlar alınmasını gerektirecek. Çünkü, anlaşılan odur ki, Hatemi, 1979'dan bu yana sürdürülen anti - statükocu dış politikanın belli başlı mihenk taşlarını değiştirmek kararında.
Devrimci İran'ın dış politikasının temelde dört tane mihenk taşı olmuştur: 1) İslam Devrimi'ni diğer Müslüman ülkelere ihraç etmek; 2) Büyük Şeytan'a kafa tutarak, hem İran'ın, hem Körfez - Ortadoğu bölgesinin, hem de tüm Üçüncü Dünya'nın ABD'nin her türlü etkisinden arındırılmasını sağlamak; 3) İran Körfezi'nin bir "İran Gölü" olduğu tezini doğrulatabilmek amacı ile Körfez'deki Arap ülkelerini çeşitli yollarla hizaya gtirmek; 4) Amerika güdümündeki Arap - İsrail barış sürecini engelleyip, İsrail devletinin bölgede meşruiyet kazanmasının önüne geçmek.
İran, Washington'daki İran sempatizanları tarafından "pragmatik" diye nitelenen Rafsancani yönetimi sırasında "devrim ihracı" hedefini epeyce yumuşatmış ve ABD'ye karşı sürdürdüğü "Büyük Şeytan" retoriğinin dozunu azaltmış olsa da, dış politikasının ana hedeflerinden temelde sapmamıştı. Hedeflerde gerçek değişme yeni Cumhurbaşkanı Hatemi'nin işbaşına geçmesi ile gündeme geldi. İran önce Suudi Arabistan'a yaklaştı. Fakat değişimin en çarpıcı örneğini Hatemi, CNN'de Amerikan uygarlığına döktürdüğü övgüler ile verdi. Böylece İran, Amerika'ya karşı açmış olduğu "uygarlıklar savaşından" vazgeçmekte olduğunu, iki uygarlığın "barış içinde bir arada yaşayabileceği" görüşüne geldiğini itiraf ediyordu.
İran'ın barış saldırısı kocaman bir bölgede yepyeni dengelerin habercisi. Niçin? Çünkü, İran'ın ABD'yi ve onun bölgedeki müttefiklerini hedef alan ondokuz yıllık meydan okuma politikası, özellikle Körfez ve Ortadoğu'da pek çok ilişkiyi ve ittifakı belirledi. Dünya petrol politikasını gölgesi altına aldı. Hatta, koskoca ABD'nin güvenlik politikasının odak noktalarından birisi oldu. İran - Irak savaşında İran'ı dengelemek amacı ile ABD, Irak'ı destekledi, silah sattı. İran, Körfez'deki Arap ülkelerine de kan kusturdu ve onları Amerika'nın iyice kucağına itti. Suudi Arabistan gibi Körfez'in en büyük Arap ülkesi bile güvenlik politikasını İran tehdidine karşı biçimlendirdi. İran'ın "barış saldırısı" zaman içinde tutarsa tüm bu dinamikler ve etkileşimler altüst olabilir.
İran'ı Amerika ile barış aramaya iten birinci neden, ekonomik. İran ekonomisi durgunluktan kurtulamıyor. Can damarı olan petrol sektörü can çekişmekte. Teknoloji transferi ile petrol sektörünü acilen modernleştiremezse İran, petrol ithal etmek zorunda kalacak. Yenilenmenin 90 - 110 milyar dolara malolacağı hesaplanmakta. ABD ambargosundan kurtulmadıkça İran ne teknolojisini - ki en üstünü Amerika'da - yenileyebilecek, ne de gerekli mali kaynakları bulabilecek. İşte, her şeyden önce Amerikan ambargosundan kurtulup, petrolünü ve dolayısıyla ekonomisini kurtarmak amacıyla İran dış politikasını değiştirmekte.
Tahran, Amerika'ya kafa tutmanın bölgesel faturasının çok yüksek olduğunu da gördü. Örneğin, Orta Asya ve Hazar Denizi'nden kaynaklanan enerji kaynaklarının bölgeye getireceği zenginlikten kendisi yoksun kalırken, Türkiye gibi komşu ülkelerin pay alarak zenginleyebileceğini farketti. ABD ile inatlaşma uğruna ülkenin hem içerde hem de bölgede zayıflamasını hangi İran iktidarı daha uzun süre göze alabilirdi ki?
İran'ın başlattığı bu değişim süreci Türkiye'nin iç gelişmelerini ve bölgesel konumunu yakından ilgilendiriyor. Türkiye'nin ABD, İran, İsrail, Orta Asya ve Kafkas devletleri, Rusya, Irak, Suriye, Mısır ve Suudi Arabistan ile olan ilişkileri ister istemez yeni biçimlenen ilişkilerin ve dengelerin etkileri altına girecektir. Dünya petrol fiyatları dolayısıyla Türk ekonomisi de etkilenecektir. Demek ki, İran'ın barış saldırısının anlamını Türkiye'nin çok iyi incelemesi ve gerekli dersleri çıkarıp, politika üretmesi acil bir ihtiyaç.