The Others Kadınlara da 'zevce' lazım!

Kadınlara da 'zevce' lazım!

01.11.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kadınlara da 'zevce' lazım!

Kadınlara da zevce lazım

Kadınlar ne kadar başarılı olsalar, bir "erkek hami" ellerinden tutmazsa yöneticiliğe yükselemiyorlar. Aile yaşamında ise destekten yoksunlar.

21. yüzyılda liderlik çok farklı tanımlanacak. Kadınların yöneticilik kavramına getirdiği en önemli yenilikler ise esnek ve uzlaştırıcı olmaları.

Salzburg Semineri: Geleceğin yöneticisi kadınlar ama başarı yeterli değil

Harvard Üniversitesi'nin öncülüğünde Avrupa - Amerika diyaloğunu geliştirmek için elli yıl önce başlatılan "Salzburg Seminerleri" bu yıl "Kadınların Global Liderliği: En İyi Uygulamalar" konusuna ayrılmıştı. 31 ülkeden elliyi aşkın uzman, toplantının geleneksel mekanı Leopoldskron Şatosu'nda, 21. yüzyılda liderlik ve yönetim biçimlerinin alacağı biçimi, kadın açısından tartıştı. Dünya Bankası ve Uluslararası Kalkınma Bankası gibi kuruluşların da yer aldığı seminere Türkiye'den katılan Doç. Dr. Fatmagül Berktay, İstanbul Üniversitesi
Siyasal Bilgiler öğretim üyesi ve Tek Tanrılı Dinler Karşısında Kadın (Metis 1996) kitabının yazarı.

GELECEĞİN dünyası bugünden bilinen bütün verilerine karşın belirsizliklerle dolu ve geleceğin liderliğinin tam da bu belirsizlikle başetme becerisinde yattığı anlaşılıyor.
Oysa liderliğin, geleneksel olarak belirsizliğin önlenmesi olarak tanımlanmasına alışkınızdır.
Yeni liderler elbette geçmişin birikimine dayanacaklar ama, sürekli değişen iş ortamlarında başarılı olabilmek için bu yeterli olmayacak.
Tüm soruların yanıtlarını bilmediklerini ve öğrenmeye açık olduklarını kanıtlamak zorunda olacaklar.
Zaten "öğrenmeye açık olmak" yeni liderlik etiği açısından anahtar sözcük. Belirsizliğin içine dalabilmek için cesarete (risk almaya), hatalardan ders almaya, esnekliğe ve her an yeni şeyler öğrenmeye istekli olmaya ihtiyaç var.
Bu özelliklerin de en çok çocuklarda, araştırmacı gezginlerde ve kimi zaman da kadınlarda bulunduğu düşünülüyor.
Bu arada çarpıcı bir nokta, toplumsal kültürün Batı'ya göre çok daha ataerkil olduğu bazı gelişen ülkelerin (örneğin Filipinler ve Singapur) kadın yönetici istihdam etmenin avantajlarını farketmiş olmaları.
Bu açıdan Türkiye'nin durumu da ilginç; kadınlar sayıca özel sektörde henüz çok fazla olmamakla birlikte, varolanların görece hızla yükselebildikleri gözleniyor.
Peki, kadınların yöneticilik kavramına getirdikleri yenilikler neler?
En önemlisi esnek ve uzlaştırıcı olmaları.
Ayrıca kadınlar kendilerinden ve bilgilerinden o kadar emin olmadıkları için (aslında yapılan araştırmalarda, kadın yöneticilerin erkeklere göre çok daha fazla eğitimli oldukları ortaya çıkıyor ama burada reel eğitim durumundan çok, toplumsal kültürün dayattığı bir özellik söz konusu) öğrenmeye daha açıklar.
Bir de, kadınlar iş ile aile yaşamı arasında denge kurmaya çalışıyorlar ki, biraz da onlar sayesinde artık erkekler de zaman zaman aynı talebi öne sürmeye başlıyorlar.
Daha dengeli bir yaşamın, esnek iş koşullarının, ailede ve iş dünyasında özellikle kadın ve erkek çalışanlar arasında bir eşitlik ve partnerlik duygusunun, kişileri daha yaratıcı kıldığı gözleniyor.
Ayrıca kadınların, kendilerine uygulanan ayrımcılık nedeniyle farklılığın daha fazla bilincinde oldukları için, ırk ve kültür farklılığına karşı da daha duyarlı olabildikleri ve daha uzlaşmacı bir kültürün öncülüğünü yaptıkları belirtiliyor.
Ancak, yöneticilikte kadınların rolü ve olumlu katkıları daha görünür hale gelmekle birlikte, henüz yolun başlangıcında olunduğu açık.
Toplantıya katılan, liderlik eğitimi ve yönetimi geliştirme uzmanı Dr. Randall P. White'ın yaptığı Breaking the Glass Ceiling - Cam Tavanı Kırmak başlıklı araştırmaya göre, kadınları üst yöneticilik konumuna gelmekten alıkoyan görünmez engeller varlıklarını sürdürüyor ve bunlar somut, cinsiyetçi ayrımcılıktan daha önemli olabiliyor.
White, karar alma konumlarına gelebilmek için kadınların yalnızca daha eğitimli ve başarılı olmaları yetmediğini, çok daha iyi bir "erkek yönetici hami"nin ellerinden tutmasına ihtiyaçları var.
Bu da, iş dünyasında erkekler arasında varolan geleneksel himaye mekanizmalarının ve usta - çırak ilişkisinin önemini ortaya koyuyor.
Bu geleneksel ağların (mason localarının, iş kulüplerinin vb.) dışında bırakılmanın yanı sıra, kadınlar bir de aile yaşamında destekten yoksunlar. Tersine, üst düzey yönetici bile olsalar, kendi kocalarına destek rolünü sürdürmek zorunda kalıyorlar.
Bu yüzden, White'ın aktardığına göre, yönetici konumdaki kadınlar, ağız birliği etmişçesine aynı espriyi yaparak bir "zevce"ye ihtiyaçları olduğunu söylüyorlar!
Bütün bu sorunların çözülmesi kolay değil ama, cinsiyet ayrımcılığını önlemeye yönelik yasal izleme mekanizmalarının oluşturulması önemli.
Örneğin ABD hükümeti resmen bir "Cam Tavan inisiyatifi" kurmuş durumda ve yeni yasalar da yürürlüğe girmeye başlıyor. Gene de, kadınların iş dünyasında karar alma konumlarına gelmelerini en fazla teşvik edecek olanın, yasal düzenlemelerden çok "verimlilik argümanı"nın yaygınlaşması olduğunu söylemek herhalde kehanet olmaz.
Politika ise kadınların yönetici konuma gelmeleri açısından özellikle sorunlu bir alan. Oysa, burası ülke çapında kararların alındığı düzey olma bakımından gerçekten önemli.
Kadınların katılımının azlığı, bir yandan onların katkısının gereğince değerlendirilememesine, bir yandan da alınan kararlarda kadınların çıkar ve önceliklerinin yer almamasına yol açıyor.
Salzburg Semineri'nin benim de katıldığım "Politika Altgrubu"nda, yeni eşitlikçi yasaların çıkarılması ve siyaset üzerinde odaklaşılmasının önemi ve bunun kültürel değişme ile bağlantısı vurgulandı.
Bu açıdan her yerde olduğu gibi parlamentoda da "kritik bir sayı" oluşturmak, yani sayısal olarak belirli bir eşiği aşmak çok önemli. Ancak bu sayıya ulaşıldığı zaman, gerçek bir değişme meydana geliyor ve kadınların varlığı sahiden bir fark yaratıyor.
Yoksa, hangi alanda olursa olsun, iktidara yaklaşan kadınlar kendilerini iktidarın varolan sahiplerine benzetmeye çalışabiliyorlar ve Türkiye'de de çok iyi bildiğimiz gibi, bu konuda kraldan çok kralcı olabiliyorlar.
Salzburg Semineri, gelecek yüzyıla gerçekten hazırlanan kuruluşların genel olarak liderlik ve yöneticilik tekniklerini değiştirme ve geliştirme konusunda ne kadar çok düşünmekte ve hazırlık yapmakta olduklarını görmek açısından benim için hem şaşırtıcı, hem de öğretici oldu.
Bir de kapitalizmin uyum yeteneğini. 18. yüzyılda Fransız Katolisizmi, 19. yüzyılda da Amerikan Protestanlığı bir "feminizasyon" yaşamıştı; şimdi de insanın aklına ister istemez global kapitalizmin 21. yüzyılda benzer bir feminizasyon yaşayıp yaşamayacağı ve bunun sonuçlarının ne olacağı sorusu geliyor.