The Others Kahramanlar da korkar

Kahramanlar da korkar

01.11.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kahramanlar da korkar

Kahramanlar da korkar
1 Kasım 1998
Ülkemiz televizyonlarında da bir aydır seyretmeye başladığımız dizi "The X - Files"ın sinema filmi bu hafta gösterimde. Dizisinde olduğu gibi filmde anlatılanlara da inanmak sizin elinizde... "The X - Files", ABD'de de 1993 yılından beri kablolu bir TV istasyonu olan Fox tarafından tam 5 sezondur gösterimde olan bir dizi. İlk bakışta basit bir mantığı varmış gibi gözüküyor. Birbirlerinin ortağı olan ve hayata bakışları birbirinden farklı olan iki FBI ajanının birtakım olayları araştırmaları, dizinin eksenini oluşturuyor. Diziyi temelde farklı kılan iki önemli özelliği var. Birincisi baş karakterleri oluşturan Fox Mulder ve Dana Scully adındaki ajanların iyi çizilmiş, özgün karakterleri. Fox Mulder, her olayın altında komplo arayan, meraklı olaylara ilgi duyan bir adamken, Dana Scully olaylara daha gerçekçi ve belli bir mantık çerçevesinde yaklaşan akıllı bir kadın. Bu iki ajanın fikir ayrılıkları, daha önceki "zıt karakterli partnerler" örneklerinde olduğu gibi gevezeliğe dökülmemiş ve herhangi bir yapaylığa açık değil. Scully, Mulder'ı daha doğrusu onun sıradışı (ya da paranoyak) fikirlerini ciddiye alan ve onu dinleyen tek ajan. Aralarında bir cinsel çekim olması son derece doğal ama ikisi de bunu saklamayı yeğleyen tipler. Çünkü onlar bu evrende olaylara farklı açılardan yaklaşan ve birbirlerinden başka destekleri de olmayan yalnız insanlar.
Diziyi farklı yapan ikinci etkense kuşkusuz incelenen davalar. Hiçbir şeyin görüldüğü gibi olmadığı, gerçeğin devamlı saklı tutulduğu paranoyası, dizinin her bölümünde araştırılan vakanın temel özelliği. Mulder'ın taşıdığı paranoid fikirler ve Scully'nin olayları mantıkla açıklama çabaları seriyalin en seyre değer çatışmasını veriyor bize. ABD televizyonlarında 5 yıldır "en çok izlenen dizi" unvanını kazanması tabii ki rastlantısal değil. Ayrıca dizinin her bölümünün tam bir çözümünün olmaması ve her bölümün ardından izleyicide soru işaretleri bırakması da dizinin başka bir başarısı. Jeneriğinde de dendiği gibi "Gerçek oralarda bir yerde." İyi de nerede olduğunu tam olarak kimse bilmiyor. Mulder ve Scully bile.
Böyle bir dizinin sinemaya aktarılması tabii ki Hollywood mantığına çok yakışıyor. Ancak bir o kadar da zor. Hem dizinin fanatiklerini memnun edeceksiniz hem de diziyi seyretmemiş olanlara filmi seyrettirebileceksiniz. Ayrıca sinema filminin TV dizisi mantığından çok farklı bir yaklaşımı olmalı. "The X - Files"ın sinema filminin konusu ise dizinin herhangi bir bölümünün konusuna benziyor: Film, M.Ö. 35 bin tarihinde başlıyor. İki ilkel insan vahşi bir yaratık tarafından bir dehlizde hunharca öldürülüyor. Aslında bu yaratık, uzaylı bir virüsmüş. Günümüze gelindiğinde aynı dehlizde yaşanan başka bir olaya daha tanık oluyoruz. Bu olayın ardından bazı hükümet adamları duruma el koyar ve bir dizi "üzerini örtme" oyunları oynanır. Tam da Mulder'ın kafasına uygun bir olaydır bu. Dallas'da bir binada bomba arayan FBI ekibine yardım eden Mulder ve Scully, aslında bu örtbas olayının tam ortasında olduklarını daha sonra anlarlar. Uzaylılar insanoğlundan çok çok önce dünyaya gelmişlerdir ve yeraltında bazı faaliyetler gerçekleştirmektedirler. Bunu bilen bazı çevrelerin amacı aslında nedir? Özellikle hükümetten olduğu sanılan "sigara içen adam"ın bu olayla ilgisi nedir? Dünyanın kaderi her an değişebilecek büyük bir komploya bağlıdır ve bu durumu ciddiye alan sadece Mulder ve Scully'dir. ABD'de pek çok "The X - Files" fanatiği dizilerden edindikleri bazı soru işaretlerini filmde bulacaklarını zannettiler. Ama film, bunu yapmayı amaçlamamıştı aslında. "The X - Files"ın sinema versiyonunun tek takıldığı nokta da bu zaten. Filmi dizisinden farklı bir şey vermiyor yani yeni bir şey katmıyor. Sinemada sanki üç tane "The X - Files" bölümünü art arda seyrediyor gibi oluyorsunuz. Dizinin yaratıcısı Chris Carter, filmin de senaryo yazarı. Yani aslında filmin senaryosunu yazarken de dizi senaryosundan pek farklı yaklaşmamış. Tersine filmden daha fazla sorularla ayrılmamıza sebep oluyor. Dizide de muamma olan hükümet görevlisi "sigara içen adam"ın kim olduğu hala meçhul, uzaylıların amacı ne? Filmde biraraya gelmiş bir grup yaşlı adam Mulder'ı neden engellemeye çalışıyor ve gerçek amaçları ne? Bu gibi soruların yanıtları yok. Gelecek hafta da devamını seyretme olanağımız olmadığından film sizi bu noktalarda doyurmuyor.
Ama başarılı olduğu noktalar da var elbette. Mulder ve Scully ikilisi bir sinema filminde hiç yadırganmıyorlar ve hatta daha da devleşiyorlar. Özellikle Scully rolünde ABD'de çok sevilen ve yıllardır dizideki rolüyle ödül üzerine ödül alan Gillian Anderson'ın sinema anlamında bir çekicilik taşıdığı kesin. Daha önce de birkaç sinema filminde rol alan ve Mulder'ı oynayan David Duchovny de oldukça başarılı. Ayrıca Mulder ve Scully karakterlerinin arasındaki cinsel çekimin ilk göstergesi de özellikle bu sinema filmine saklanmış. Biz televizyonlarımızda belki de yıllar sonra bu sahnenin sonuçlarını seyretme imkanına sahip olacağız.
Filmin sofistike anlatımına, temiz görüntüler ve yerinde kullanılmış efektler eşlik ediyor. Aynı temayı konu alan birçok bilimkurgu filminden farklı olarak kişilerin ve özellikle de kahramanların korkularına yer vererek diğerlerinden ayrılıyor.
Sonuçta seyirciler "The X - Files"ın film versiyonunu seveceklerdir. Tavsiyem filmi görmeden önce dizide aklınıza takılan bazı soruların yanıtlarını bulacağınızı pek düşünmemeniz. "The X - Files"ın dizi olarak da tutturduğu nokta bu zaten. Filmi de bu yoldan ayrılmıyor. O yüzden arkanıza yaslanın ve Mulder ve Scully'nin yeni bir macerasını bu sefer beyazperdede keyifle seyredin.

e - mail:burakgoral@superonline.com
Coen kardeşler gene yaptılar yapacaklarını. Son derece keyifli bir film sizi bekliyor...

Film kendisine "The Dude" denmesinde ısrar eden Jeffrey Lebowski'nin hikayesini anlatır. Los Angeles'ın en tembel adamı. Yaptığı tek hayırlı iş, Vietnam gazisi arkadaşı Walter ve her cümlesi Walter tarafından yarıda kesilen Donny ile bowling oynamaktır.
Oysa şehirde başka bir Lebowski daha vardır. Tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkum olmuş zengin ve "büyük" Lebowski. Dude birgün evine geldiğinde bu "büyük" Lebowski'yi arayan iki adamla karşılaşır. Adamlar zengin Lebowski'nin karısının kumar borcunu yanlış Lebowski'ye anlatırlar ve onu biraz tartaklarlar. Ama en kötüsü de adamlardan birinin Dude'un halısına işemesidir. Sonuçta yanlış Lebowski'yle konuştuklarını anlayıp giderler ama olan da Dude'un halısına olmuştur. Çünkü o halı Dude'un evini tamamlayan çok önemli bir aksesuvardır.
Arkadaşlarının da dolduruşuna gelen Dude zengin Lebowski'ye giderek yeni bir halı ister. Büyük Lebowski'ninse ona başka bir teklifi vardır. Genç ve seksi karısı Bunny Lebowski fidye karşılığı kaçırılmıştır. Dude da eğer kabul ederse kaçıranlara fidyeyi götürecek adam olacaktır. Bu iş Dude için bayağı yorucu bir iştir ama yine de kazanacağı parayı duyduğu zaman geri çeviremez. Ama belki de en büyük hatası bu işe Walter'ı da dahil etmesi olur.
Coen kardeşlerin yeni filminin görünen hikayesi böyle. Olay kurgusu, esprili tarafları ve diyaloglarıyla film, kardeşlerin önceki filmlerinden "Raising Arizona"yı hatırlatıyor. Ama absürd diyaloglar ve içerdiği bazı "konu dışı sapmalar" da önceki filmleri "Fargo"yu akla getiriyor. Coen kardeşler anlaşılan Fargo'dan sonra diyaloglarla oynayarak seyirciyi hem eğlendirip hem de memnun edeceklerini anlamışlar. Filmin diyalogları gerçekten çok eğlenceli. Körfez savaşı sırasında geçen olaylar, Walter'ın kızgın bir Vietnam gazisi olması, orta sınıf bowling düşkünü Amerikalı erkekler ve irili ufaklı birçok sahne, aslında durumun ince bir eleştirisi ve aynı zamanda da parodisi. Dude'un dayak yiyip bayıldığı sahnelerde gördüğü müzikal sahnelerse eski Hollywood stüdyo müzikallerine göndermelerle dolu (Ayrıca da müthiş bir görsel dünya sunuyor).
Karakterler o kadar ince çizilmiş ve de öyle güzel oynanmış ki kendinizi kaptırmamanız elde değil. Dude'un "kaybeden" olduğu anlarda dünyanın en önemli adamıymış gibi takındığı tavırlar, tembelliği ve tasasızlığı bazen insana "Belki de hayat, hiçbir şeyi kafaya takacak kadar değerli değil," dedirtiyor. Walter, Vietnam gazisi her Amerikalı gibi her olayı Vietnam'a bağlarken oldukça eğlendirici. Grubun en sözü dinlenmeyen adamı olsa da vazgeçilmez elemanı Donny ise bambaşka bir vaka. Bu üçlünün yanı sıra filmde Los Angeles'ın diğer renkli tiplerinden de bir dizi örnek var:
Bowling ustası ve hafiften kafayı yemiş Jesus (John Turturro), "Büyük" Lebowski'nin kızı çılgın ressam Maude (Julianne Moore), garip mizaçlı bir porno film kralı (Ben Gazzara) ve tüm öyküyü bize anlatan kovboy şapkalı "yabancı" (Sam Elliot).
Oyuncuların hepsi başta filmin temel üçlüsünü oynayan Jeff Bridgess (The Dude), John Goodman (Walter) ve Steve Buscemi (Donny) olmaz üzere, çok eğlendirici ve parlak oynuyorlar. Amerikalıların olaylara bakış açısıyla dalga geçen bir fidye ve bowling hikayesi... "The Big Lebowski"yi kaçırmayın.