The Others Kıbrıs sorunu Cenevre durağında

Kıbrıs sorunu Cenevre durağında

17.01.2017 - 13:17 | Son Güncellenme:

.

Kıbrıs sorunu Cenevre durağında


Milliyet Kıbrıs yazarı Prof. Dr. Osman Köse Polis Akademisi / Ankara

Haberin Devamı

?Kıbrıs adası ve adanın geçmiş dönemdeki sakinleri, en istikrarlı ve huzurlu dönemlerini 1571 / 1878 tarihleri arasında buraya hâkim olan Osmanlılar döneminde yaşadılar. Yaklaşık 300 yıl Akdeniz’in ve dünyanın en stratejik adasına hükmeden Osmanlılar dönemi, adanın tarihinde ayrı bir yere sahiptir.
Osmanlı devleti, Rusya karşısında 1877 – 78 yılında feci bir yenilgi alınca Ada, bir katakulleyle görünürde geçici olarak fakat bir daha da geri dönmemek üzere İngilizlerin yönetimine geçti.
Kıbrıs meselesi de bu şekilde başlamış oldu.
Bu tarihte İngiliz yönetimine geçen Ada’da yeni yönetimin ve Rumların baskılarıyla Anadolu’ya göçler başladı. Bu göçler İngiliz yönetiminin tüm safhalarında devam etti. Müslüman ahaliye karşı devam eden baskıların yanı sıra, çok geçmeden burası Anadolu’nun güvenliğini de tehdit eden stratejik bir yer haline geldi.
Ermeni terörünün koordinasyon noktası olarak Hınçak ve Taşnak komitelerine, terör bölgelerine insan ve silah sevkiyatı büyük ölçüde buradan yapılmaya başlandı.
Yani şunu çok iyi bilmek gerekir ki, Osmanlı devletini tehdit eden Ermeni terörünün artışında Kıbrıs’ın İngiliz yönetimine geçmesinin payı büyüktür.
1878 yılına kadar sorunsuz bir yer olan Kıbrıs adası, Antalya’dan İskenderiye’ye kadar olan sahil şeridi ve iç kesimler, bu tarihten sonra güvensiz ve terörün baş gösterdiği yerler oldu.
Kıbrıs’ın İngiliz yönetimine geçmesiyle adada bir anda terör örgütlerinin nasıl yuvalandığını ve cirit attığını bundan sonraki yazıda ele alacağız.
1960 yılında İngiliz yönetiminin sona ermesiyle ve Türklerin tamamen Rumların insafına terk edilmesiyle Kıbrıs melesi farklı bir boyut kazandı ve bu süreç hala devam etmektedir.
1960’tan sonraki süreçte önemli duraklar olan 1963, 1974, 1976 ve 1983 tarihlerinde yaşanan gelişmeler, Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin hayatta kalıp kalmama mücadelesidir.

Haberin Devamı

***
Kıbrıs Meselesine nihai bir çözüm bulmak için yaklaşık 50 yılı aşkın bir zamandır görüşmeler yapılmaktadır.
Bu zamana kadar zaman zaman dünya gündeminin ilk sıralarını işgal eden bu meseleye bir çözüm bulunamamıştır.
Kıbrıs melesine nihai çözüm olarak diplomatik görüşmelerde müzakere edilen hedef, adanın sakinleri olan Türk ve Rum tarafların bir devlet çatısı altında hayatlarına devam etmelerini sağlamaktır.
Kıbrıslıların geçmişte bir yönetim altında yaşadıkları dönemler elbette vardır fakat bu dönemler iyi analiz edildiğinde bu beraberliklerin mevcut şartlar içinde tekrar oluşup oluşmayacağı çok iyi anlaşılır.
Ada ahalisinin Osmanlılar döneminde beraber yaşadıkları üç asır içinde problem teşkil edecek bir vukuat yaşanmamıştır.
Bu dönemde adanın güven içinde yaşamasının sebebi, Osmanlıların yerel ahaliyi asimile etmeye yönelik kültürel bir politika takip etmemeleri ve Rumları adadan göndermeyi amaçlayan bir devlet politikasına sahip olmamalarıdır.
Her ne kadar Kıbrıs’ta yaşayan iki toplumu karşı karşıya getiren ve Türkleri istenmeyen kitle olarak öne süren gelişmeler buranın İngiliz yönetimine geçmesiyle ortaya çıkmışsa da, meseleye biraz daha şümullü bakıldığında hakikatin Türkleri Avrupa’dan, Balkanlardan ve Kafkaslardan tamamen atma politikasına matuf büyük güçlerin uygulamalarının bir parçası olduğu anlaşılır.
Osmanlıların çekildiği yerlerde nasıl ki hayat, asırlardır burada yaşayan Müslüman ahaliye cehennem olmaya başlamışsa, soy kırıma uğramışsa ve göçe zorlanmışsa aynı şeyler 1878 yılında İngiliz yönetimine geçen Kıbrıs’ta da yaşanmaya başlanmıştır.
Bu nedenle Osmanlı yönetiminin devamı olan 1878 yılından itibaren başlayan ve 1974 yılına kadar olan zamanlarda Türklerin yaşadıkları, çektikleri sıkıntılar, gördükleri katliam ve zulümler artık Kıbrıs’ta bir yönetim altında Türklerin ve Rumların beraberce yaşamalarının imkânsız olduğunu göstermektedir.
Kıbrıs Türkü, Osmanlılardan sonra en rahat dönemini 1974 yılından sora kendi idaresini kurarak yaşamaya başlamıştır.
Şurası çok açık bilinmektedir ki, ne Rumlar, ne Yunanlılar ve ne de emperyalist güçler Kıbrıs’ta tek bir Türk dahi istememektedirler.
Onların Kıbrıs melesi ile ilgili çözümden anladıkları ile Kıbrısların anladıkları çok farklıdır.
Kıbrıslı Rumların, Yunanlıların ve diğerlerinin çözümden analıkları eli kolu bağlanmış, yönetilmeye mahkûm, göç ve yıldırmalar sonucu Türkün kalmadığı ve sadece Rumlardan müteşekkil bir Kıbrıs’tır.
Bizim anladığımız çözüm ise çok farklıdır. İki tarafın eşit yönetim hakkına sahip olması ve bu şekilde yaşamalarıdır.
Fakat Emperyal güçlerin geleneksel politikalarına bakıldığında bizim arzuladığımız yönetim şekli hayalden ibarettir.
İstenilen Kıbrıs’ın Giritleştirilmesidir. Yani aşama aşama adada tek bir Türkün kalmamasıdır.
1913 yılında Yunanlılar tarafından ilhak edilen Girit’te bu gün numune olarak dahi nasıl ki bir Türk ve Türk izi kalmamışsa, Cenevre’de önerilen çözüm paketi şayet kabul edilirse Kıbrıs da aynı kaderi paylaşacaktır.
Şimdi tüm gözler Cenevre’ye çevrilmiş durumdadır. Acaba Kasım 2016’da İsviçre'nin Mont Pelerin kasabasında başlayan ve kısa bir inkıtaın ardından Cenevre’de BM gözetiminde devam eden çözüm görüşmeleri başarıya ulaşacak mıdır ?
Kamuoyuna sızan bilgiler ve hazırlanan haritalar görüşmelerin ilk defa ciddi bir noktaya geldiğini göstermektedir.
Şayet bu gidişat başarıyla neticelenirse bizim için Kıbrıs meselesi yeni başlayacaktır. Bu aynı zamanda Kıbrıs’ın Türklerden tamamen temizlenmesinin de başlangıcını oluşturacaktır.
Rumlarla ortak yaşamaya can atan çok sayıda Kıbrıslıların olduğunu biliyorum. Bunlara tavsiyem, Girit’in tarihini iyi okumaları, 1878’de İngiliz yönetimi ile başlayan ve 1976’da Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kurulması ile son bulan zaman aralığının tarihini iyi analiz etmeleridir.
Adada en ideal çözüm iki toplumun ayrı yaşamasıdır yani mevcut halin devam etmesidir.
Rum tarafı ile birleşmek yerine 1974 harekâtı ile alınan bölgeleri acil olarak yerleşime açmak ve buraları ekonomiye kazandırmak gerekir.
Cenevre’de ortaya çıkacak “muhtemel olumsuz sonucun” bu iradeyi göstereceğini ümit ediyoruz.
Gözlerimiz ve kulaklarımız Cenevre’ye çevrilmiş durumda.