The Others Kısa Film Özgürlüktür

Kısa Film Özgürlüktür

22.03.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Kısa film hep vardı ve hep olacak. Eğer sinema gelişiyorsa, kısa film olduğu için gelişiyor. Ama destek gerekiyor. Bütün televizyon kanallarına sesleniyoruz: filmlerimizi satın alın ve gösterin lütfen."

Kısa Film Özgürlüktür

"Hem Almanya'da üreten Türkiye kökenli arkadaşların buluşması ve birbirini tanımasını istiyorduk, hem de Türkiye ile köprülerin kurulmasını. Umarız bundan sonra Türkiye ayağıyla birlikte ortak ürünler ortaya çıkar."
Avrupalı genç Türk sinemacılar Ankara Film Festivali'nde buluştu

Ankara'da Büyülü Fener sinemasının fuayesinde bir grup gençle beraberim. Hepsi de ya Türkiye 'de doğup Avrupa 'ya, daha çok da Almanya 'ya göç etmiş, yahut Almanya'da doğmuş, o çok tartışılan "üçüncü kuşak" üyesi gençler. Hepsi de kısa film yönetmeni.
Rahat davranışlarıyla, açık fikirleriyle onlar gerçekten Avrupalı olmuş; ilginç bir sinema enternasyonali gerçekleştirmişler. 9. Uluslararası Ankara Film Festivali 'nin "Kısa Sınır Tanımaz" adlı yeni etkinliğiyle nasıl bir araya geldiklerini heyecanla anlattılar. Onlarla tanışmak büyük mutluluktu.

Türkiye kökenli avrupalı genç kısa film yönetmenlerinin bu yıl Türkiye'de buluşmaları, Ankara Film Festivali 'nin yeni başlattığı bir etkinlik çerçevesinde olmuş. Bugüne kadar kısa film, canlandırma filmi ve belgesel film alanlarında ulusal yarışma düzenleyen Festival, ilk kez bu yıl "Kısa Sınır Tanımaz" başlığıyla, Türkiye dışında yaşayan Türkiye kökenli genç filmcilerin yapıtlarını da yarışmasız olarak gösteriyor.
Bu girişimin kökeninde ise son yıllarda Köln, Nurnberg ve Stuttgart kentlerinde düzenlenen Türkiye Film Festivalleri ya da Türkiye Sinema Günleri 'nin başarısı yatıyor.
Ankara Film Festivali 'nin kurucusu ve yöneticisi, Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı Başkanı Mahmut Tali Öngören 'in bu gençlerle temas kurup, onları desteklemeye karar vermesi önemli bir adım. Hepsi de seslerini duyurmuş olmaktan ve bu destekten çok memnun, filmlerinin Türkiye'de izlenmesi ve tanınmasından heyecan duyuyorlar.
Sohbete katılanlar arasında Nurnberg Türkiye Sinema Günleri 'ni düzenleyen Adil Kaya ve Tunçay Kulaoğlu da vardı; Tunçay Nurnberg'deki başarılarının Ankara'ya yansımasını anlatırken, arkadaşlarının da onayladığı haklı bir gurur duyuyordu:
"Başlangıçtan itibaren hem uzun metrajlı hem de kısa film gösteriyorduk; Türkiye'de kısa film alanında büyük bir üretim olduğunu fark ettik ve ikinci yıldan itibaren kısa film yarışması düzenledik. Nurnberg Avrupa'nın göbeğinde ama bizim amacımız Türkiye 'deki kısa filmcileri desteklemekti. Aynı zamanda Türkiye dışında yaşayan arkadaşlarımız da filmleriyle katılabiliyorlar tabii. Orada tek koşulumuz yönetmen, senarist ya da oyuncudan hiç değilse birinin Türkiye kökenli olması. Bu yarışma 3 yıl içinde çok büyüdü ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bugün hepimiz burada oturuyorsak ve Ankara 'da Kısa Sınır Tanımaz diye bir etkinlik varsa, bu Nurnberg'deki buluşmalardan kaynaklanıyor."
Hülya Öztürk 'ün gülümseyerek başıyla onayladığını görüyorum. İngiltere'de yaşayan ve 1996 yılında Surrey Sanat Enstitüsü film bölümünden mezun olan bu genç sanatçının Virginia Woolf 'un bir şiirinden yola çıkarak çektiği "Onun Hikayesi" adlı deneysel kısa filmi, Nurnberg yarışmasında birincilik almış, bu yıl da Ankara'daki Ulusal Deneysel Kısa Film yarışmasına katıldı.
"Kısa film yapmayı seviyorum çünkü kısa ve öz konuşmayı seviyorum; kısa film desteklenmeli; Ankara'ya ilk gelişim ve bu da Nurnberg sayesinde oldu" diyor Hülya.
Aynı şekilde, Nurnberg'de ödül almış olan Bremen'li Ayşe Polat da bu yıl Ankara'da ulusal dramatik kısa film yarışmasına katıldı ve jüri özel ödülü aldı. Aynı şekilde Bremen Akademisi'nde sinema okuyan ve Ankara'ya Ölürüya filmiyle yarışma dışı katılan Ayhan Salar ile ortak bir çalışmaları olmuş.
Öte yandan dramatik kısa film birinciliğini Dilsiz filmiyle alan Mehmet Kurtuluş aynı zamanda oyuncu; Ankara'da Almanyalı filmiyle yarışmaya katılan Fatih Akın 'ın çekmeye hazırlandığı ilk uzun metraj filminde başrol oynamaya hazırlanıyor.
Buluşma, dayanışma ve ortak çalışma belli ki üretimleri açısından önemli; Avrupa'da, özellikle de Almanya'da Türkiye kökenli genç sinemacıların böyle bir "enternasyonal" oluşturması beni heyecanlandırıyor.
Adil ve Tunçay, hep gerçekleştirmek istedikleri bu hedefin kendileri için ne anlama geldiğini anlatıyorlar:
"Hem Almanya'da üreten Türkiye kökenli arkadaşların buluşması ve birbirini tanımasını istiyorduk, hem de Türkiye ile köprülerin kurulmasını. Umarız bundan sonra Türkiye ayağıyla birlikte ortak ürünler ortaya çıkar; hem bizim Almanya'da düzenlediğimiz festivaller sayıca artmalı ve her yere yayılmalı, hem de aynı şey Ankara'da, bütün Türkiye'de gerçekleşmeli bizce.."
Ankara Festivali'nin doğum yaptığını ve Türkiye'nin bir çok kentinde sinema günlerinin, kısa film yarışmalarının yaygınlaştığını, Avrupa ile ortaklıkların kurulduğunu hayal etmek bile çok güzel.
"Sinema aslında bir ailedir" diyen Mıraz Bezar sanki bu duygularımı dile getiriyor. Halen Berlin Film Akademisi 'nde okuyan bu Ankara doğumlu genç sanatçı "Uzak" ve "Berivan" filmleriyle Ankara Festivaline katıldı.
Sizin bakış açınızdan Türkiye nasıl görünüyor diye sorduğumda, biraz içini döküyor:
"Bu soruya sadece sinemacı olarak değil, politik bir insan olarak cevap verebilirim. Burada türkiye'de de kısa film yapan bir çok arkadaş var. Onların filmlerini seyretme imkanı buldum. Diyebilirim ki, biz Avrupa 'da yapmak zorunda olduğumuz mücadeleler sonucu, çoğu kendimizle ilgili olan konuları işliyoruz. Burada onu göremedim. Bunu üzücü buldum. Türkiye'de gerek politikada gerek insan ilişkilerinde bir sürü yunlaşlıklar yapılıyor; büyük sorunlar var. Ama bunları hissetme kaabiliyeti sanki burada yokolmuş."
Yani, Türkiye'deki sinemacı gençleri biraz apolitik mi buldunuz, diyorum Mıraz'a.
"Evet çok apolitik buldum ve içerikli bulamadım. Türkiye gibi kkişiliklerin bastırıldığı bir ülkede bunun değişmesini istiyorum ve inanıyorum ki gelecekte böyle insanlar yetişecek."
Gerçi, Avrupa'da yaşayan "Türkler" ya da "yabancılar" olarak kimlik konusunun üzerlerinde ne kadar baskı oluşturduğunu, hep bu konularda film yapma zorunluluğu hissedip etmediklerini sorduğumda onların arasında da bazı görüş ayrılıkları olduğunu fark ediyorum. "Kimlik tabii ki önemli rol oynuyor, buradaki arkadaşların filmlerine baktığımız zaman çoğu benzer konuları işlemiş" diyor Tunçay. Almanya'da kimlik konusunu işleyen filmlerin daha rahat para desteği bulduğu da bir gerçek. "Başka konulara el attığımızda biraz dışlanıyoruz" diyor gençler.
Ama bu kimlik kategorisine direnmekte kararlı olanlar da var. Mesela Duran Dolu , kimliklle sınırlı kalmayıp, mutlaka evrensel konulara değinmeleri gerektiğini düşünüyor. Mavi Çocuk filminde çocuklara yapılan cinsel taciz konusunu işleyen Münih 'li sanatçı, kısa filmin bu açıdan önemli bir özgürleştirici, deneysel işlevi olduğu kanısında:
"Kısa film bir özgürlüktür bence, insanların kendilerini daha özgür ifade edebilmeleri için kısa film çekmeleri önemli" diyor Duran. Onun için kısa film kendi başına önemsenmesi gereken bir kategori. Ama Fatih için mesela, kısa film, uzun metraj çekmek için kendini tanıtmakta kullandığı bir "kartvizit" ; Yeni çekmeye başladığı "Kısa ve Acısız" adlı filmde Türk, yunanlı ve Sırp üç arkadaşın Hamburg 'da Arnavut mafyasıyla başlarının derde girişini anlatacak; belki de yeni bir Tarrantino olmayı düşlüyor.
Aslında sadece kısa film değil, sanatın kendisi özgürlük. Ve heryerde bu özgürlüğü kısıtlamaya çalışanlar var. Mesela Nurnberg 'de göreve gelen aşırı sağcı yeni belediye, açıkça yabancı düşmanı. "Ama düşmanlık edecek göstermelik yabancılara da ihtiyaçları var, onun için dişlerini gıcırdatarak sinema festivaline parayı veriyorlar" diyor gençler.
Türkiye 'de ise Kültür Bakanı dişlerini gıcırdatarak bile Ankara Film Festivali 'ne destek vermedi, açılışa katılma davetini de reddetti.
Bana kalırsa iyi de oldu, çünkü kültür bakanlarının anlamsız nutuklar attığı festival açılışlarından bayağı bıkmıştık artık.
Siyasetçilere değilse bile, özem televizyonlara bir mesajı var kısa filmci Avrupalı Türk gençlerinin:
"Kısa film hep vardı ve hep olacak. Eğer sinema gelişiyorsa, kısa film olduğu için gelişiyor. Ama destek gerekiyor. Bütün televizyon kanallarına sesleniyoruz: filmlerimizi satın alın ve gösterin lütfen."
Duyan var mı acaba?