The Others Kuran'daki İslam'a ulaşmak

Kuran'daki İslam'a ulaşmak

20.01.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kuran'daki İslam'a ulaşmak

Kurandaki İslama ulaşmak

Bir dönem tarikat üyesi olan Konca Kuruş, "Yaşadığımız evin karşısına dindar bir çift taşınmıştı. Kadına sen neden tarikata gelmiyorsun dediğimde kızdı bana. 'Sana Kuran yetmiyor mu? Neden Allah ile arana başkalarını sokuyorsun. Bu günahtır' deyince allak bullak oldum" diye konuşuyor
"GENÇ kadının aklı iyiden iyiye karışmıştı. Bu nasıl işti? İslamı daha yakından tanımak umuduyla tarikata girmiş, söylenen herşeyi de birebir tatbik etmişti. Tarikat mensubu olmanın Hacca gitmek kadar önemli olduğunu düşünüyordu çünkü. Koskoca Nakşibendi tarikatının ona vereceği çok şeyi olduğuna gönülden inanıyordu. Üstelik tarikat üyeleri arasında doktor hanımlar, avukatlar, hatta mühendisler bile vardı. Bunca eğitimden sonra burada olduklarına göre, bugüne kadar onlara katılmamakla kendi yanlış yapmıştı. Başını daha sıkı sıkıya örttü, abdestli, namazlı biri oldu. Artık tarikatta zikretmeye, "Hu"lar çekerek hoplamaya, sıçramaya başlamıştı. Sıçramasına sıçrıyordu da, genç yaşına rağmen bel fıtığından kurtulamamıştı.
Herşey iyi hoştu da aklını karıştıran tarikatın şeyhi ile üyeler arasındaki ilişkiydi. Bu noktada herşey mantığı yitiriyordu. Bir kere sürekli gözetim altındaydı. Yaşamının her noktasında şeyhinden himmet istiyordu. Sokağa çıkarken, yemeğini yaparken, çocuklarıyla ilgilenirken şeyhten himmet şarttı. Bu nasıl bir İslamdı? Allahtan çok şeyhi ile alışverişi vardı. Tarikat şeyhi Allah ile arasına girmişti. Bu mümkün müydü? Kafası iyiden iyiye karışmıştı. Kuran'daki İslamla, tarikatta yaşadıkları arasında nasıl bu kadar fark olurdu. Bir gece namazdan sonra avuçlarını açıp Allah'a yakardı: "Allah'ım, seni geç buldum, kaybetmek istemiyorum. Bana doğru yolu göster." Ve Allah doğru yolu gösterdi. O'na Kuran - ı Kerim'i işaret etti."
Konca Kuruş, 37 yaşında. Ortaokul mezunu ve Mersinli. Onu televizyon ekranlarından anımsayacaksınız. Başı, rengarenk, boyundan sıkma bir eşarpla örtülü, israrla "Kuran'daki İslamdan başka İslam tanımam. Kuran ne diyorsa doğru olan odur, sonradan uydurma hadisler değil" savunusu yapan genç kadın.
"11 yıldır kendimi İslamın içinde zannediyordum. Meğer yanılmışım." diyor Konca Kuruş ve "Kuran'daki İslam"a ulaşana dek yaşadıklarını bir bir anlatıyor:
"Aslında ateist bir ailenin çocuğuyum. Annem babam dışında herkes sosyalist. Onlar da laik, Atatürkçü bir çift. İslamın "i" sinden bile haberim yoktu çocukluk ve gençkızlık yıllarımda. 17 yaşında Karadenizli, muteassıp bir ailenin çocuğuyla evlendim. Kayınvalide ve kayınpederim namaz kılacak ve örtüneceksin dediler. İtiraz etmedim. Beş yıl birlikte oturduk. Tarikata girişim o yıllara rastlar. Tarikata büyük hevesle girdim ama tanık olduklarım beni sorgulamaya itiyordu. Kuran'ı tefsirlerinden okuyordum. Kadının karaçarşaf giymesi öneriliyordu. Siyah bir pardösü ve siyah bir başörtü aldım. Sonra haremlik selamlık uygulayacaksın dediler. Tarikatta kadınlar ikinci planda ve olanları kapı arkasından izliyor ve dinliyorlardı. Bütün bunlar bana aykırı geliyordu ama bana verilen Kuran'ın tefsiri böyle söylüyordu. Sonra birgün yaşadığımız evin karşısına dindar bir çift taşındı. Kadına sen neden tarikata gelmiyorsun dediğimde kızdı bana. "Sana Kuran yetmiyor mu? Neden Allah ile arana başkalarını sokuyorsun. Bu günahtır." deyince allak bullak oldum ve hemen Kuran'ın mealini okumaya başladım. Okudukça da ne kadar yanlış bir İslam yaşadığımı anlıyordum. Okudukça Kuran'da çarşaf ve örtünmenin olmadığını gördüm. Baktım ki "Nur süresi 24. ayette başörtüsü diye birşey yok. Başörtünüzü yakalarının üzerinden bırakınız diyor. Haremlik ve selamlık da yoktu. Pekiyi ama bize bunları din diye yutturanların amacı nedir diye düşünmeye başladım. Bu beni araştırmaya itti."
-Herşey üzerinde böyle düşünür ve araştırır mısınız?
"Bunu da Kuran söylüyor. Size bir akıl verdim, onu kullanın ve gerçeğe ulaşın" diyor. Okudukça gördüm ki hadislerin tümü Peygamber efendimizden dört nesil sonra yazılmış. Açıkçası hadisler kulaktan kulağa yazılmış. Kuran'ın yorumu diyorlar. Bin küsür yıl geçmiş, dünya değişmiş, o günün şartları ile bugünün şartları farklı. Ben neden hadislerin esiri olayım gerçeği gösteren Kuran elimin altındayken. Diyanet İşleri'nin bize sünnet diye tutturduğu hadisler dört nesil sonra yazılmışsa, merak etmeye başladım "Kuran sünnetsiz olmaz" ifadesini nereye oturtacaklar. Bu düşünceden yola çıkarak, ben bütün hadisleri reddediyorum. Kuran'a uyanları kabul ediyorum. O zaman da hadise gerek yok zaten, çünkü Kuran var elimde.
-Kuran'ı anlamadan İslamı yaşamayı sürdürseydiniz, bu noktaya gelebilir miydiniz?
"Hayır gelemezdim. Anlamadığım Kuran'a neden takılayım. Peygamber Efendimiz her kavime kendi diliyle göndermiş. Her kavimin kitabı kendi dilinden çıkıyorsa Allah'ın dili yok demek ki.. Müslümanlık Arabistan'da doğduğu için Arapça olmuş kuran. Pekiyi ben Arapça bilmediğime göre ne yapacağım. Anlamadan papağan gibi tekrarlayacak mıyım? Kimse kimsenin dilinden dolayı birbirine eziyet etmesin. Bence Kuran - ı Kerim Türkçe okunmalı. Ezan ise Arapça. Çünkü o bir sembol. Öyle tanınıyor.
Konca Kuruş Türkiye'nin dört bir yanında seminerlere, televizyonda açık oturumlara katılarak başörtüsü ve İslamı anlatıyor. Ancak kendisi hala başını örtüyor. Nedenini sorduğumda: "O benim simgem oldu. tanınmak için örtüyorum" diyor ve Kuran'ın mealini yazanlara İslamı çağın gerekçelerine uydurun çağrısı yaparak şunları söylüyor:
"Bakara süresinde erkeklerin kadınlardan bir derece üstün olduğunu söylüyor. Ayetin başında boşanmış kadınların üç tur bekleyecekleri söyleniyor. Yani üç ay. Hamile olup olmadığı anlaşılsın diye. Eğer hamileyse zaten eşine söylemek zorunda. Tamam 1400 yıl önce kadınlar hamile mi değil mi üç adet dönemi bekliyordu. Ama bugün, gider ultrasonografiye, öğrenir ve üç ay beklemeye gerek kalmaz. İşte 1400 yıl öncenin yorumu ile bugünün aynı olmayacağına ilişkin basit bir örnek."

Bir dönem Türkiye'nin gündemine "Tekke Şeyhi Ali Kalkancı'nın eşi olarak düşen
Emire Ersoy, bir söyleşisinde yaşadıklarını İslamın özünü ararken geçtiği yanlışlar olarak belirtiyor ve "sahteyi görerek doğruyu buldum" diyordu.
Ersoy okuduğu onca kitaptan tek doğru çıkarmıştı. Bir şeyi anlamak için onu başlangıç noktasından ele almak gerekirdi. "O" da dini başlangıç noktası olan insandan almıştı. İnsan olmanın şartı duyguları mantıkla yönetmekle mümkündü. Ersoy, bunca aldanmasının altında bilgisizliğin yattığını itiraf ediyor ve şöyle diyordu:
*Sizin tertemiz din duygularınız var. Hayatta en değer verdiğiniz kavramları kullanarak sizi yanıltıyorlar. Peygamber Efendimizin emri deyip, Müslümanlığı tam yaşamak için bazı hudutlar çiziyorlar. Bu hudutları Allah çizdi sanıyorsunuz. Yaşadıkça bunların kendi nefisleriyle çizdiği hudutlar olduğunu anlıyorsunuz. Bu noktada göreviniz, gördüğünüzü diğer insanlarla paylaşmak.
*Tarikatlara karşıyım çünkü dinle ilgisi yok. Üç şeyin hükmü vardır: Allah, Kuran ve Peygamber. Ve sonra insan. Aklınızı hayatınızı başkalarına ipotek edemezsiniz. Kuran'ı siz okuyup anlayacaksınız.
*Tesettürün yüzde 99'u vicdanla, yüzde biri şekille ilgili.Şimdi başım açık ama ben tesettürlüyüm. Artık aklımı, irademi kimseye ipotek etmiyorum. Eskiden RP'li olmayanı, Akit gazetesi okumayanı, Akra FM dinlemeyeni müslüman kabul etmiyordum. Öyle öğretiliyordu. Şimdi inanan herkes benim için müslüman.