The Others Kuzuların sessizliği

Kuzuların sessizliği

18.01.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kuzuların sessizliği

Kuzuların sessizliği


Kanal 7’de perşembe günü "Şoray’ın Altın Günü" adlı programda yukarıdaki başlığı çağrıştıran bir durum vardı. Stüdyomuz bir köy havasındaydı. Böyle olunca bir koyun, bir de koç getirmişlerdi.
Köy havası vermek için, yere kilim serip saz çalmak, bizim televizyonların adetlerindendir. Bu konuda uzman kanal Mesaj TV’dir. Çok izlenen kanallarımız ise daha çok Güneydoğu yöremizin sanatçılarını ağırladığı için otantik havayı çiğköfte ile yakalarlar. Öğleden sonraları bu tarz programların rağbet ettiği saatler olmaktadır. Sözünü ettiğim "Şoray’ın Altın Günü" de televizyoncuların C ve D kategorisi dediği, köyden kente göçün izlerini derin derin yaşayan ve çoğunluğun sesi olanlara hitap eden bir formattadır. Güldürmek için epey bir uğraş verilir bu programda.
Çarşamba günü yapımcılar, programa tam bir köy havası verelim diye uzun uzun düşünmüşler. İçlerinden biri hikâye bu ya; "yönetmenim iki tane de koyun getirelim ‘mee’lesinler" demiş. Sağlam boynuzlu bir koç ve besili bir de koyun bulunmuş. Yaşamları boyu hep can derdinde oldukları için kamyonete bindirilince "tamam; iş bitti, kesilmeye gidiyoruz" diye düşünürken daha garip bir yere getirildiklerini görmüşler. Ortada kasap, bıçak filan yoktur. Hatta kendilerine büyük ilgi gösterilmektedir. Sağda solda ışıkların yandığı, ortada kilim, yan taraflarda çiçeklerin olduğu bir alana salıverilirler. Epey insan da toplanmıştır. "Kesilmeyeceksek ne diye çayır çimenden alınıp buralara getirildik?" diye birbirlerine sormaya başlarlar. O sırada program başlamış, bir koşuşturmadır gitmektedir. Ortada birbirleri ile konuşan, gevrek gevrek gülen adamlar vardır. Bir düzine de çocuk görürler. Har gür içinde bakarlar ki sağda solda çiçekler mevcut, ot niyetine yemek üzere hamle ederler. Tam ısıracakken koç, boynuzlarının iki el tarafından kavrandığını hisseder. "Aman" der, "galiba kasap geldi." Yine yanılmıştır. Çünkü önlerine kırmızı bir plastik leğenin içinde yem gelmiştir. O istikamete doğru götürülür. Arkadaşı da aynı şekilde leğenin önüne getirilir. Bir süre leğenin etrafında dolaşırlar. Bağrış çağrışlar iyice artmıştır. Çoluk çocuk yerlere serilir. Koca koca adamların güreş gibi bir şeyler yaptıklarını görürler. "Allah Allah" derler, "peki bunlar tepinecekse niye getirdiler ki bizi?"

Kaval sesi değildi
Zaman da geçmektedir. Çiçeklere yaklaşamadıklarına göre önlerine konulan leğene dalmakta yarar vardır. Ve öyle yaparlar. Sonra kendilerini kaybederler ve leğenin içinde ne varsa etrafa saçılır. Müzik sesi kulaklarına gelir. Kaval sesine benzememektedir. Yanık yanık söyleyen bir adam yanı başlarında bitiverir. İyice şaşırırlar. Hiç böyle bir şey yaşamamışlardır kısa hayatları boyunca. Yemeye devam ederler, adam da türkü çığırmaya. Ne kadar süre geçtiğinin farkında değillerdir. Birileri gelip geldikleri kamyonete götürür onları....
Ertesi gün olmuş, çayıra salınmışlardır. Bir gün önce yaşadıklarının şaşkınlığı hâlâ sürmektedir: "Bu insanoğlu ne garip; tepindiler, bağırdılar, çağırdılar sonra bitap düşüp evlerine gittiler. Peki bizi niye oraya götürdüler?"