The Others Manhattan'da sonsuz ritimler

Manhattan'da sonsuz ritimler

18.09.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Manhattan'da sonsuz ritimler

Manhattanda sonsuz ritimler

       New York Sabancı'nın hat koleksiyonuyla Mevlevi müziğini birlikte keşfetti
Altın Harfler: Sakıp Sabancı Koleksiyonu'ndan Osmanlı Hat Eserleri sergisi New York Metropolitan Müzesi'nde görkemli bir gala gecesiyle açıldı, 13 Aralık'a kadar sürecek, ardından 25 Şubat - 17 Mayıs tarihlerinde Los Angeles'ta gösterilecek; sergi 9 Ekim 1999 - 2 Ocak 2000 tarihlerinde de Harvard Üniversitesi'ne gideceği için, yeni bir çağı yeni dünyada karşılamak gibi bir şansı da var. Sabancı Holding'in New York'un en tarihi ve ünlü otellerinden Waldorf Astoria'da açılış için konuk ettiği gazeteci ve davetli grubu ile sergiyi izlemek bir ayrıcalıktı.

Metropolitan Müzesi, Altın Harfler'e özel sergi galerilerini açmış, ikinci kata çıkan ana merdivenlerden kolayca ulaşılan geniş salonlar daha ilk adımda sizi başka bir aleme çekiyor, sanki bir mabete giriyorsunuz; zaten ilk duvarda Abdülmecit Efendi'nin Cami Kapısı adlı tablosu çıkıyor karşınıza, sonra loş mekanlar birbirini izliyor, aydınlatma gizli, her spot, her ışık hüzmesi tam hedeflenmiş, binbir renkle bezenmiş sülüs, celi ve talik yazılar sanki içten içe parlıyor.
       En sondaki en büyük salonda Şevket Dağ'ın muazzam Ayasofya tablosu her şeye hakim, çevredeki hat ve ferman örneklerinin sanki kıblesi olmuş, harfler o tablonun çevresinde dönüyor, semazenler gibi; ziyaretçinin de başı dönüyor. Osman Hamdi'nin Kur'an Tilaveti adlı tablosu bir köşede ışıldıyor, vitrinlerdeki el yazması Kur'anlar ziynet gibi göz kamaştırıyor, levhalardaki şekiller gizemli bir koreografiyle dans ediyor adeta. Sergi düzenlemesi ve tasarımı ancak bu kadar başarılı, eserlerin ruhuna bu kadar uygun olabilir.
       Eserlerin janrı İslami, ama ruhu tamamen Türk. Arap ya da İran müziğiyle Osmanlı - Türk müziğini nasıl anında ayırd edebiliyorsanız, Türk hat sanatını da diğerleriyle karıştırmak mümkün değil.
       Metropolitan'ın İslami eserler bölümünün başkanı Daniel Walker'a bu sergiye neden önem verdiklerini sorduğumda da cevabı aynı: Daha önce de İslam eseri sergiledik ama sadece Türk hat sanatına ayrılmış bir koleksiyonla uluslararası izleyici ilk kez karşılaşacak diyor.
       Müzeciliğin ve özel sergilerin Batı'da ne kadar ciddiyetle yapıldığını görmek için, Altın Harfler'in programına göz atmak yeterli. 25 Eylül'de Met'den emekli İslam sanatı uzmanı Marie Lukens "Kalemin Sonsuz Ritimleri" adlı bir konferans verecek; 13 Kasım'da ise Hunter College öğretim üyesi Prof. Ülkü Bateş "Osmanlı Hat Sanatı" adlı bir konuşma yapacak.
       Serginin küratörü, Metropolitan'ın İslam eserleri yardımcı müdürü Stefano Carboni, sergi süresince, Aralık ayına kadar bir dizi konuşma yapıyor; öğretmenler için atölye çalışmaları, öğrenciler için de çeşitli programlar hazırlanmış; serginin kaliteli katalogları açılışta çoktan raflardaydı; tezhip örneklerinden basılan zevkli hatıra eşarplar ise müzenin dükkanlarında 50 dolar fiyata rağmen kapışılıyor.
       Altın harflerin yanında mutlu yüzler de geçiyor önümden. Daha ilk sabah, serginin flaması Müze girişine çekilip altın harfler Beşinci Cadde'de dalgalanmaya başladığında, mimar ve gazeteci Hülya Karadeniz'in mutlu yüzünü görüyorum. Sabancı Koleksiyonu'nun kitabını koltuğuna sıkıştırıp Metropolitan'a öneren ve bu serüveni başlatan o.
       Sabancı Koleksiyonu küratörü Raffi Portakal da mutlu; babasının Sakıp Bey'in babasına sattığı o ilk bronz at heykelinden bu yana, elli yıl boyunca babadan oğula süren ilişki ve birikim muhteşem bir zirvede. Üstelik Metropolitan'daki sergi bundan sonra Osmanlı eserlerinin uluslararası piyasa değerini mutlaka artıracak, bunun da keyfini yaşıyor.
       Sabancı grubu Metropolitan'la daha ilk temas kurduğunda, özel koleksiyon sergilemeyiz, eserlerin değer artışı sahibine ticari kar sağlar demişler; Sakıp Bey bütün koleksiyonunu gelecek yıl açılacak Sabancı Üniversitesi'ne bağışladığını açıklayınca rahatlamışlar.
       Üniversite'nin Başkanı Güler Sabancı da mutlu; Gelecek yıl Harvard Üniversitesi'nde sergilenip ders malzemesi olacak bu muazzam tarihi servet onun yarattığı bu kurumun gururu olacak. Emirgan'daki Atlı Köşk'ün müzeye çevrilmesi çalışmaları için Oleg Grabar, Linda Komaroff, MoMA Müdürü Glenn Lowry, Harvard'dan Gülru Necipoğlu gibi isimleri de o bir araya getirmişti İstanbul'da.
       Sergiyi Metropolitan'la ortaklaşa düzenleyen Los Angeles Country Müzesi'nin İslami eserler yardımcı küratörü Linda Komaroff da mutlu; "Uzmanlık alanım İran ve Mısır'dı, bu sergiden çok şey öğrendim" diyor.
       Türkiye'nin en önde gelen hat uzmanlarından Prof. Uğur Derman da mutlu; dünyanın en itibarlı müzesinin yayınladığı Osmanlı hat kataloğunun yazarı olarak uluslararası bir okur kitlesine ulaşmak az başarı değil.
       Metropolitan'ın Müdürü Philippe de Montebello da gerek sergi açılışında, gerek o geceki görkemli gala yemeğinde mutluluğunu gizlemiyordu. Normal koşullarda getirmekte çok zorlanacağı itibarlı bir sergi ayağına gelmişti, hemde kendi masrafını ödeyerek; Kültür Bakanlığı da her türlü kolaylığı göstermiş, benzeri pek görülmeyen bir işbirliği yaşanmıştı.
       Onun kısa sunuşundan sonra kürsüye çıkan Sakıp Sabancı'nın mutluluğu ise herhalde herkesin toplamından daha fazla. Merhum anne ve babasının cennetten kendisine gülümsediklerini söyleyerek ifade ediyor bu duyguyu. Bazen fillerin, bazen de edat ve zamirlerin yok olduğu, kırık dökük bir İngilizceyi öyle özgüvenle, öyle ifade gücüyle konuşuyor ki, etkilenmemek mümkün değil.
       Sakıp Bey'in büyük yoksulluktan büyük servete uzanan öyküsü Amerikalılar için aşina, hatta "Amerikan Rüyası"nın bir örneği; ama sanat penceresine açılmakta geciktiğine hayıflanıyor, DuPont, Guggenheim, Getty gibi örnekleri izlediğini anlatıyor; "Geciktim ama hızlı öğreniyorum" diyor Sakıp Bey; "İşte 65 milyonun kültür mirasını size getirdim. İşte ekonomiden sonra şimdi de sanat köprüsü. Sizlerle paylaşmak, bu müzeye gelmek ne büyük onur. Teşekkürler."
       Bu kadar tevazuya hangi yürek dayanır? Böyle konuşmaları dinlemekte kaşerlenmiş Amerikalılar bile duygulanıyor, New York sosyetesinden bir hanım yanımda feryat ediyor: "Ne şeker adam!" Karşımda oturan Prof. Oleg Grabar gülümsüyor, Sakıp Bey'i bütün salon ayakta alkışlıyor.
       Sergide altın harfler dönmüştü çevremizde, yemekten önce de Mevlevi dervişleri döndü. Kani Karaca'nın yanık sesiyle ruhumuz yıkandı. Müze'nin görkemli Mısır salonunda hiyeroglif kazılı sütunlar, cam piramit tavan, büyük havuz ve yüzlerce mumla, yine başka bir alemdeyiz.
       Ama gerçek dünyaya dönmemiz uzun sürmüyor. Aramızda hoşnutsuzlar da var. Cumhuriyet'in 75. Yıldönümünde, New York'a ancak Osmanlı sanatını getirebildik diye hayıflanıyorlar. Ertesi gece Kültür Bakanıyla Türk Evi'nde buluşan New York'taki Türk sanatçılar da şikayetçi; 75. Yıl için tasarlanan çağdaş Türk sanatı sergisinin henüz ne yeri belli ne de tarihi; Sabancı kendi koleksiyonu için yüzbinler harcarken, devlet bizim için beş bin dolar tanıtım parası bulamıyor diye homurdanıyorlar.
       Şikayet haklı, ama adres yanlış. Altın Harfler'in masrafını gerçekten de Sabancı Holding ve Akbank karşılıyor, ama Metropolitan'ın her para ödeyene kapısını açtığını düşünmek hata olur. Belirleyici olan eserlerin kalitesi. Sabancı hiç değilse yolu açtı; ama Osmanlıyla açtı, ama Selçukluyla, o kadar önemli değil. Yolu açması önemli, hem de çok önemli. Çünkü Türk kültürünün tanıtımında özel girişimciliğin neler yapabileceğini gösterdi. Devlet, yahut sanatçıların kendileri, yahut başka bir özel sponsor aynı şeyi çağdaş sanat için de yapabilir. Ama tarihi eserlere kıyasla günümüz sanatını Batıya taşımanın zorluğu da malum.
       Gene de fırsatlar değerlendirilmeli. Harvard'ın ilk Türk profesörü, sanat tarihçisi Gülru Necipoğlu'nun sınıf arkadaşı Glenn Lowry, bugün New York'un dünyaca ünlü Modern Sanat Müzesi MoMA'nın müdürü. Sabancı Müzesi danışmaları için İstanbul'a geldiğinde, modern Türk sanatıyla ilgilendiğini de söylemiş. Neden sponsor bulunamasın? Ama böyle ilişkileri kurmak için New York'da halen bir kültür ataşemiz bile olmaması gerçekten skandal.
       Sabancı ailesi bence Metropolitan sergisiyle Türk kültürü için uluslararası planda önemli bir açılım ve örnek yarattı; bu alandaki muazzam eksiklerimizi gidermek için bu açılımı genişletmek yerine, her zamanki kötüleme ve sızlanma yoluna gidersek çok yazık olur. 1998'de değilse bile 2000 yılında Türk sanatını dünyaya başka altın harflerle yazma fırsatımız olabilir. Bunu hatırlattığı için bu sergide payı olan herkese teşekkür borçluyuz.

       Sabancı Koleksiyonundan Osmanlı Hat Sanatı sergisinin basına tanıtıldığı günün ertesi, The New York Times gazetesinde bir değerlendirme yazısı yayınlayan Holland Cotter, hat sanatının bütün ifade gücüne rağmen dil engelinin zorluk yarattığını ama ziyaretçilerin bundan yılmaması gerektiğini yazdı: "Okuma güçlüğü nedeniyle Altın Harfler sergisi yeni sezonun öncelik listesinde alt sıralarda gibi görünebilir, ama sakın aldanmayın; bu sergiye rastgele bir ziyaret bile size adeta din değiştirmeye benzer bir dönüşüm yaşatacak."
       Cotter yazısında serginin her düzeyde ve en iyi anlamıyla muhteşem bir paketleme ve sunuş zaferi olduğunu belirterek "Metropolitan Müzesi bu eserler için tiyatro sahnesi gibi unutulmaz bir ortam hazırlamış, atmosferik bir ışıklandırma ve ince mimari göndermeler yaratmış" ifadesine yer veriyor.
       "Ama sizi asıl eserlerin kendisi ikna edecek" diye devam eden yazar hat örneklerinden tamamen görsel düzeyde göz ziyafeti olarak da zevk alınabileceğini ama isteyen için daha derin bir katmanı da olduğunu kaydediyor: "Serginin kurguladığı öyküyle tarihi anlatılan Türk hat sanatının İslam sanatındaki en büyük geleneklerden birisi olduğu gözler önüne seriliyor."
       Cotter'a göre 19. Yüzyıldan hat ve tezhip örnekleri ise "Tasarım olarak Art Nouveau stilini müthiş andırıyor ve Türkiye'nin daha yüzyıl sonunda bile ne kadar Batılılaşmış olduğunu gösteriyor."
       Eleştirmen yazının sonunda "Parıltı içeriğin önüne geçmiş" suçlamasının bu sergi için yapılamayacağını belirtmiş: "Sergiyi gezen çoğunluk bu yazıların anlamını bilmeyecek, ama İslam kültüründe yazının ne kadar büyük gücü olduğunu bir çırpıda görmemesi mümkün değil.