The Others MARAŞ KATLİAMI

MARAŞ KATLİAMI

02.01.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Kahramanmaraş katliamının 33. yıldönümünde anma töreni yapılmasının önlenmesinin bir ‘arbede’ olarak verilmesine okurlardan tepki var: Maraş,12 Eylül darbesine giden yolda kanlı bir kilometre taşıydı

MARAŞ KATLİAMI

Şırnak Uludere’de F_16 uçaklarının bombardımanıyla öldürülen 35 gencin trajedisi Türkiye’yi bir kez daha Kürt sorunuyla yüzleşmeye, bölgesel eşitsizlik, yoksulluk, işsizlik gibi siyasi ve ekonomik sorunlara çözüm bulmaya, bu topraklarda yaşanan acılar üzerinde yeniden düşünmeye zorluyor.
Aralık’ın son haftası 1978 yılındaki “Kahramanmaraş katliamı”nın 33.yıldönümüydü. Alevi Bektaşi Federasyonu’nun çağrısıyla kent merkezinde yapılmak istenen “anma yürüyüşü”ne izin verilmedi. Jandarmanın müdahalesi üzerine Milliyeti, haberi “Kahramanmaraş’ta 33. yıl gerginliği” başlığıyla yayımlandı. Habere hafıza tazelemek üzere bir de küçük kutu eklenmişti...
Kahramanmaraş olaylarının nasıl başladığı konusunda şu bilgiye yer veriliyor:
“19-24 Aralık 1978’de meydana gelen ve tarihe ‘Kahramanmaraş Olayları’ olarak geçen, 12 Eylül darbesine gerekçe olarak gösterilen Aleviler ve solcular ile ülkücüler arasında yaşanan çatışmalarda resmi rakamlara göre, 111 kişi öldü, 1000 kişi yaralandı.”

‘Gruplar arası çatışma değil’
Brüksel’de yaşayan Ali Duran Kahramanmaraş olaylarının “aleviler, solcular ve ülkücüler arasında yaşanan çatışma” olarak yazılmasına itiraz ediyor. Okurumuzun eleştirisi şöyle:
“Türkiye’de bugün genç bir nesil yetişiyor. Yakın tarihimizde yaşanan olayları genç bir kuşağa çatışma gibi göstermenizi hele ki, bu çatışmanın tarafıymış gibi Alevileri de işin içine katmanızı, insanların çıkan çatışmada öldüğünü söylemenizi kınıyorum. Bunun bir darbeye hazırlık projesi olduğu siz de biliyorsunuz. Öldürülen iki solcunun cenazesine saldıran ülkücülerin daha sonra şehirde bir sinema salonunun bombalanmasını komünistlerin yaptığını, Alevilerin Sünnilere saldıracağını ve camileri bombalayacağını şehirde yayarak katliama nasıl bir psikolojik ortam hazırlandığını anlatmalıydınız. Bu katliamı gerçekleştirenlerin darbeye zemin yaratmak amacında olanların gerçekleştirdiğini bildiğiniz halde bu gerçeği yok sayıyorsunuz. Gerçeği anlatmazsanız yarın başımıza yine bu olaylar gelecektir.
Bu olay yıllarca olmamış sayıldı, kimse konuşamadı şimdi konuşuluyor ama hala 33 yıl sonra bile hala yanarak, kesilerek ve kurşunlanarak, kapılara çivilenerek öldürülen Alevileri “çatışan bir grup” olarak göstermeniz hiçbir vicdana sığmaz”.


OMBUDSMAN’IN GÖRÜŞÜ

Okurumuz haklı. “Maraş katliamı” gibi Türkiye toplumunun hafızasında derin izler bırakmış kanlı bir tarihi “kutu” bilgi olarak aktarmak yeterli olmaz. Haberi dosyalarla, dizi-röportajlarla o dönemin tanıklarıyla yeni okurlara iletmek gerekir. Nitekim olaylardan sonra kente giden heyette yer alan eski İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, bir televizyon programında yaşananları anlatırken ‘MİT’in hükümete hiçbir” istihbarat vermediğini açıkladı. Hatta “ MİT bizzat katkı yaptı” iddiasında bulundu.
Can Dündar ve Rıdvan Akar’ın dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in ölümünden sonra gazetemizde yayımladıkları arşiv katliamın ardındaki karanlık güçlere ışık tutmaktaydı. Yine Milliyet’te Ecevit’in arşivinden çıkan bir raporda katliamdan MIT sorumlu tutulmakla kalmıyor bu olayda rol oynayan görevli bazı isimlerine de yer veriliyordu.
Böylesine önemli bir olayın “kutu” bilgi ve kentte çıkan ‘arbede’ ile geçiştiriilmesi düşünülemez.
Sayın Ali Duran’ın uyarısı gelecek yıllar için Yazıişleri’ne görev ve sorumluluk yüklüyor.
Maraş Katliamının 12 Eylül darbesine giden süreçre kanlı bir kilometre taşı olduğu yadsınamaz bir gerçektir.


ÇARKIN’IN İFADELERİ ‘ÇELİŞKİLİ’ DEĞİL

1996’daki Susurluk kazası sonrası “derin devlet” faaliyetlerinin I Mayıs’lar,Çorum, Maraş katliamlarıyla sınırlı kalmadığını öğrendik.Ayhan Çarkın’ın itirafları “devlet adına” işlenen cinayetere, faili meçhullere, katliamlara ışık tutuyor. Ancak Milliyet’e benzer bir itiraz da “Çarkın Susurlukta başka şimdi başka konuşuyor” başlıklı habere geldi.
Uğur Yüzbaşıoğlu adlı okurumuz şöyle diyor: “Susurluk çetesinden mahkûm olmuş özel timci Ayhan Çarkın’ın ifadeleri hemen bütün medyada yer aldı ve bizlerde okuyoruz. Milliyet’in “Susurluk’ta başka şimdi başka konuşuyor” haberini anlamakta zorlandım. Çünkü “Özel Harekâtçı Ayhan Çarkın’ın faili meçhul cinayetlerle ilgili soruşturma kapsamında verdiği ifadelerle 1997’de Meclis’te Susurluk kazasını araştırmak için kurulan komisyona verdiği bilgiler arasında büyük çelişkiler var” diyorsunuz. O zaman konuşmamış olması inkâr etmesi çelişki olarak sunulamaz. Sonuçta bu olayların içinde yer almış bir insan. Dün söylemediğini inkâr ettiğini bugün söylemesi nasıl bir çelişki olabilir?
Ombudsman’ın Görüşü: Haberin kaynağı Milliyet değil, Anka ajansı. Ancak Milliyet haberi kullanmadan önce editörler,gazete arşivine baksalardı Susurluk öncesi Emniyette gözaltına alındığı tarihteki açıklamalarının bile “Çarkın’ın iddiaları araştırılmalı” başlığı ile verildiğini göreceklerdi. 16 yıl sonra gelen itiraflar ‘çelişkili’ diye çöp sepetine atılamaz.Sonuçta pekçok cinayete karıştığını söyleyen, savcılara mezar yeri gösteren eski özel hareketçı ‘Ayhan Ç.’nin ifadeleri kamu vicdanında yer etmiş gerçekleri ortaya koyuyor.



DARÜŞŞAFAKA VE MAÇKA SANAT OKULU


Tarihçi İlber Ortaylı “Sonraki nesiller bizi nefretle anmasın’ başlıklı yazısında İstanbul’da “ terk edilmiş binaların müze haline getirilmesini ‘“öneriyor.
Ortaylı şöyle yazmış:: “Bu ay Has Ahırlar’da açılan “Venedik Kumaşları” sergisi gösterdi ki Topkapı Sarayı kumaş koleksiyonları bakımından her yerden gelen koleksiyonlarla boy ölçüşecek, hatta katkı yapacak zenginliktedir. Halen gündemde olan bir konu var; Halit Narin beyin başkanı olduğu Türkiye Tekstil İşverenleri Sendikası bir kumaş müzesi meydana getirecekmiş. Seçilen müze binasında pekala Topkapı eserleri için de ayrı bir bölüm meydana getirilebilir. İstanbul’un mutena eski binalarının arasında atıl vaziyette veya terk edilmiş olanların müzelerimiz için kullanılması düşünülmelidir. Fatih’teki Darüşşafaka Lisesi veya Maçka Sanat Okulu bunlardandır.”
Yeditepe Üniversitesi’nden Öğr. Gör. İlknur Kalay, Milliyet Okur Temsilcisine bilgi notu geçmiş. öyle diyor:
“Burada atıl olduğu söylenen bina, benim 1986-1990 senelerinde okuduğum, kısa adıyla meslek lisesi diyebiliriz... Halen eğitim devam ediyor. Bina okul olmaktan çıkarılarak, otel, müze, rezidans yapılmak istenmektedir.Biz mezunlar ve okul yönetimleri 15 yıldır buna göğüs gererek, engellemeye çalışmaktayız. Başarılı olduğumuz da söylenebilir, ancak bu dönem farklı bir yapı ile karşı karşıyayız, geçen hükümet döneminde Kültür bakanlığı Tekstil müzesi yapmak için girişimde bulundu, tepkilerimizi dile getirdik, seçim araya girdi, konu duruldu. Fakat 25.000’e yakın mezun vermiş, şu anda 1700 öğrencisi olan ve 120 öğretmenin görev yaptığı okulumuza atıl denmesi anlaşılır gibi değil. Başka ülkelerdeki bin yıllık okullara özenerek bakılıyor. Tarihe saygının tarihi binaların kullanımlarını isteklere göre değiştirilmesi olmadığını, 600 yıllık bir Oxford veya Cambridge ile gurur duyanlara imrenmemek adına, tarihi okullarımızın tamamına sahip çıkmak olduğunu gösterelim istiyoruz. Ayrıca bahsi geçen binanın görüntüsü İlber Ortaylı’nın daha önceki başka bir yazısında da kullanıldığını hatırlatmak isterim.