The Others Marmara'da bir batık kaşifi

Marmara'da bir batık kaşifi

20.02.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Tolga Bozoğlu Yıllarını Marmara'da batık bularak geçirmiş dalgıç Erdoğdu, politikaya da dalmış ama pek mutsuz... Telefondaki ses heyecanla anlatıyor: "Bir batık buldum ki sorma. Seni oraya daldıracağım. Çok eski bir batık. Bence Roma döneminden kalma. Tüpleri doldurdum seni bekliyorum..." Gemi kıyıya yanaştığında Erdoğdu, tekneyle kıyıda hazırdı. Atladık tekneye, doğru dalış bölgesine. Rüzgar çok şiddetliydi, yol zorladı. Giyinip kuşanıp tekneden atladık. Önce, insanın iliklerine işleyen bir soğuk hissettim; yüzüm bir anda buz kesti. Marmara Denizi'nin ilk yirmi metrelik kirli tabakasını geçip, Akdeniz akıntısının suyu netleştirdiği derinliğe indik. Karşımızda tarihin olağanüstü bir kalıntısı yatıyordu. En kısası altı metre uzunluğunda mermer sütunlar yığılıydı. Teknenin ahşap kısmı tümüyle yok olmuş ama sütunlar olduğu gibi duruyor. Gerçekten olağanüstü bir görüntü. Kalıntılardan birinin altına yuva yapmış istakoz, yerinden pek memnun görünüyordu. Bu batığı ilk görenlerden biri olmanın keyfi çok büyük. Bunu Erdoğdu'ya borçluyum. Erdoğdu benim gibi birçok kişiyi şaşırtıyor aslında. Yıllarını denize vermiş biri olduğu yüzünden belli. Gerçek adı Recep Ertaş. Elli yaşını geçmiş olmasına rağmen pek dinç; "Deniz beni genç tutuyor," diyor gülerek: "On iki yaşımdan beri denizin içindeyim. İlk başlarda süngere çıkardık. Sünger o zaman çoktu, yanımızdan balıklar geçerdi, ben vurmak isterdim, babam kızardı. Çünkü balık para etmezdi o zaman..." Geçmişten söz ederken hep gözü uzaklara dalıyor: "Babam denizi çok severdi. Sünger satıp ilk büyük teknemizi aldığımız zaman çok sevinmiştik. Teknenin ucuna kalas bağlayıp kılıç avlamaya çıkardık. Bir ton, iki ton kılıç tutardık o zaman, deniz kirlenince o da bitti." Denizi kirletenlere çok sinirleniyor; "Bir girip görseler denizin dibini bir daha kirletmezler," diyor. Babası, 'Gega Ahmet', Girit muhaciri. Annesini Marmara adasına balık tutmaya geldiğinde tanımış, bir daha gitmemiş. Ölene kadar Marmara Denizi'nde avlanmış. Babası öldükten sonra Erdoğdu denizden kopmamış. Bugüne kadar denizden ekmeğini kazanmaya devam etmiş. Adanın tek dalgıcı olarak çok tanınmış bir insan Erdoğdu. Yalnızca Marmara Adası'nda tanınmıyor. İstanbul'da da onu tanıyan var. Yazın onu paylaşamıyorlar. İstanbul'dan gelen misafirlerine dalış rehberliği yapıyor. Mustafa Koç, Fuat Süren, misafirlerinden ikisi. Çok dalış yaptığı için sürekli yeni bir şeyler keşfediyor. En önemli buluşları batık gemiler: Osmanlı, Bizans batıkları, yakın tarihin saç gemileri de dahil Erdoğdu'nun 30 kadar keşfettiği otuza yakın batık var. Marmara Adası'nın konumundan dolayı birçok gemi buralara çarpıp batmış. Eski batıklar daha fazla. Bunun sebebini Erdoğdu şöyle açıklıyor: "Eskiden gemilerde hep yelken var. Şiddetli bir karayel veya poyraz estiği zaman yelken direkleri kırılıyor ve kıyıya doğru tekneler sürükleniyor, kayalara çarpıp batıyor." Daha keşfedilmemiş çok batık olduğuna inanıyor. Bilim adamlarının bu bölgeyle ilgilenmemesine de biraz kırgın. Şimdilerde çok daha zor bir işe soyunmuş Erdoğdu. Politikaya atılmış, belediye meclis üyesi olmuş: "Çok ısrar ettiler kıramadım," diyor, "Memleket görevidir dedik bulaştık bir kere. Yoksa bana göre değil meclis üyeliği..." Onu aday gösterenler de pişman olsa gerek. Çünkü bir doğa aşığı olarak hergün yeşil alanların korunması ve kaçak yapıların önlenmesi için önergeler veriyor, ama pek dikkate almıyorlar. Sonra eliyle boşver işareti yapıyor. "Memleketin dizaynı bozuk.." Dalgıcın Dili Vırahozluk: Yığıntı halinde derinleşen taşlar Plaka: Belli bir derinlikte düz taşlar Kekamoz: Uzun zaman denizde kalan çürük delikli taş Otel-pansiyon: Balıkadamların sürekli gittikleri, balık bulabildikleri taşlar Kepezlik: Üstü yosun tutmuş ufak taşlıklar

Marmarada bir batık kaşifi



Tolga Bozoğlu

Yıllarını Marmara'da batık bularak geçirmiş dalgıç Erdoğdu, politikaya da dalmış ama pek mutsuz...

Telefondaki ses heyecanla anlatıyor: "Bir batık buldum ki sorma. Seni oraya daldıracağım. Çok eski bir batık. Bence Roma döneminden kalma. Tüpleri doldurdum seni bekliyorum..."
Gemi kıyıya yanaştığında Erdoğdu, tekneyle kıyıda hazırdı. Atladık tekneye, doğru dalış bölgesine. Rüzgar çok şiddetliydi, yol zorladı. Giyinip kuşanıp tekneden atladık. Önce, insanın iliklerine işleyen bir soğuk hissettim; yüzüm bir anda buz kesti.
Marmara Denizi'nin ilk yirmi metrelik kirli tabakasını geçip, Akdeniz akıntısının suyu netleştirdiği derinliğe indik. Karşımızda tarihin olağanüstü bir kalıntısı yatıyordu. En kısası altı metre uzunluğunda mermer sütunlar yığılıydı. Teknenin ahşap kısmı tümüyle yok olmuş ama sütunlar olduğu gibi duruyor. Gerçekten olağanüstü bir görüntü.
Kalıntılardan birinin altına yuva yapmış istakoz, yerinden pek memnun görünüyordu.
Bu batığı ilk görenlerden biri olmanın keyfi çok büyük. Bunu Erdoğdu'ya borçluyum. Erdoğdu benim gibi birçok kişiyi şaşırtıyor aslında. Yıllarını denize vermiş biri olduğu yüzünden belli. Gerçek adı Recep Ertaş. Elli yaşını geçmiş olmasına rağmen pek dinç; "Deniz beni genç tutuyor," diyor gülerek: "On iki yaşımdan beri denizin içindeyim. İlk başlarda süngere çıkardık. Sünger o zaman çoktu, yanımızdan balıklar geçerdi, ben vurmak isterdim, babam kızardı. Çünkü balık para etmezdi o zaman..."
Geçmişten söz ederken hep gözü uzaklara dalıyor: "Babam denizi çok severdi. Sünger satıp ilk büyük teknemizi aldığımız zaman çok sevinmiştik. Teknenin ucuna kalas bağlayıp kılıç avlamaya çıkardık. Bir ton, iki ton kılıç tutardık o zaman, deniz kirlenince o da bitti."
Denizi kirletenlere çok sinirleniyor; "Bir girip görseler denizin dibini bir daha kirletmezler," diyor.
Babası, 'Gega Ahmet', Girit muhaciri. Annesini Marmara adasına balık tutmaya geldiğinde tanımış, bir daha gitmemiş. Ölene kadar Marmara Denizi'nde avlanmış. Babası öldükten sonra Erdoğdu denizden kopmamış. Bugüne kadar denizden ekmeğini kazanmaya devam etmiş.
Adanın tek dalgıcı olarak çok tanınmış bir insan Erdoğdu. Yalnızca Marmara Adası'nda tanınmıyor. İstanbul'da da onu tanıyan var. Yazın onu paylaşamıyorlar. İstanbul'dan gelen misafirlerine dalış rehberliği yapıyor. Mustafa Koç, Fuat Süren, misafirlerinden ikisi.
Çok dalış yaptığı için sürekli yeni bir şeyler keşfediyor. En önemli buluşları batık gemiler: Osmanlı, Bizans batıkları, yakın tarihin saç gemileri de dahil Erdoğdu'nun 30 kadar keşfettiği otuza yakın batık var. Marmara Adası'nın konumundan dolayı birçok gemi buralara çarpıp batmış. Eski batıklar daha fazla. Bunun sebebini Erdoğdu şöyle açıklıyor: "Eskiden gemilerde hep yelken var. Şiddetli bir karayel veya poyraz estiği zaman yelken direkleri kırılıyor ve kıyıya doğru tekneler sürükleniyor, kayalara çarpıp batıyor."
Daha keşfedilmemiş çok batık olduğuna inanıyor. Bilim adamlarının bu bölgeyle ilgilenmemesine de biraz kırgın.
Şimdilerde çok daha zor bir işe soyunmuş Erdoğdu. Politikaya atılmış, belediye meclis üyesi olmuş: "Çok ısrar ettiler kıramadım," diyor, "Memleket görevidir dedik bulaştık bir kere. Yoksa bana göre değil meclis üyeliği..."
Onu aday gösterenler de pişman olsa gerek. Çünkü bir doğa aşığı olarak hergün yeşil alanların korunması ve kaçak yapıların önlenmesi için önergeler veriyor, ama pek dikkate almıyorlar. Sonra eliyle boşver işareti yapıyor.
"Memleketin dizaynı bozuk.."


Vırahozluk: Yığıntı halinde derinleşen taşlar
Plaka: Belli bir derinlikte düz taşlar
Kekamoz: Uzun zaman denizde kalan çürük delikli taş
Otel-pansiyon: Balıkadamların sürekli gittikleri, balık bulabildikleri
taşlar Kepezlik: Üstü yosun tutmuş ufak taşlıklar