The Others Medyanın rolü bekçilik değil avcılık

Medyanın rolü bekçilik değil avcılık

14.05.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Medyanın rolü bekçilik değil avcılık

Medyanın rolü bekçilik değil avcılık


Deborah Tannen tanınmış bir dilbilimci. Dilbilimi popülarize ederek milyonlarca insanın özel ve iş yaşamlarında daha iyi iletişim kurmalarına yardımcı olduğu söyleniyor. Kadın - erkek iletişimini incelediği "You Just Don't Understand / Anlamıyorsun" adlı kitabı, 4 yıl süreyle en çok satan kitaplar listesinin başında kaldı. Her biri olay yaratan öteki kitapları, "Talking From 9 to 5 / 9'dan 5'e Konuşmak", "That's Not What I Meant / Kastım Başka" ve "Argument Culture / Tartışma Kültürü". Yıldız Yağcı, Georgetown Üniversitesi profesörü Tannen ile "Tartışma Kültürü", Amerikan medyası ve siyaset üzerine konuştu.

Yıldız Yağcı


* "Tartışma kültürü"nün temel fikri ne?

Toplumsal diyaloglarımızda düşmanca tavrın giderek arttığına işaret ediyorum. Bunun alternatifi, hiç tartışmayalım ve birbirimize iyi davranalım, değil; Uydurma, düzmece tartışmalar değil, gerçek tartışmalar yapalım.
Son yıllarda medya "bekçi köpeği" rolünü bırakıp, "av köpeği" rolünü üstlendi. Medyanın "süs köpeği" olması da, tabii "av köpeği" olması kadar yanlış olur. Medyanın yanlış uygulamaları açığa çıkarması görevi. Ama medyanın ilgilendiği tek şey, güç sahiplerine saçma sapan gerekçelerle saldırmak. Monica skandalı buna iyi bir örnek.

* Clinton'ın peşindeki "av köpekleri" kimlerdi?
Aşırı sağcılar. Aslında Monica Lewinsky - Clinton ilişkisi iki tarafın da rızasıyla yaşanmış bir ilişki. Yani taciz yok. Fakat evlilik dışı ilişkilerinin Clinton'ın zayıf noktası olduğunu biliyorlardı. Ve bunu Clinton'ı yıkmak için sonuna kadar kullandılar. Medya, yangına körükle giderek derhal katıldı oyuna. Skandal ve bir güç sahibini avlama fırsatı... Her iki unsur da medyanın cankurtaran halatları.

* Ama başaramadılar...

Medya, olayı Clinton, Ken Starr'a ya da Cumhuriyetçilere karşı olarak sundu. Bu çerçevede Clinton'ı galip ilan etti. Çünkü başkanlıktan azledilmedi. Ama kaybeden Amerikan halkı. Halk bu kadar para ve zamanın böyle aptalca bir iş için ziyan edilmesine ne kadar kızdığını dile getirdi.

* Amerikan halkı ile medyadaki yorumcuların skandalı değerlendirmeleri çok farklı...

Mesele de bu zaten. Siyasi yorumcularla halk arasında artan kopuş, toplumdaki kültürel gelişmenin bir sonucu. Medya mensupları artık kurumlaşmış kültürün bir parçası oldular. Eskiden olduğu gibi halkı temsil etmiyorlar. Sıradan insanlarla temasları yok.
Ama en büyük ayrılık tartışma kültüründen kaynaklanıyor. Bir saldırı ve meydan okuma oyunu sürüp gidiyor. Kim kazanacak, kim kaybedecek, kim kendini nasıl savunacak çerçevesinde sunuluyor kamusal tartışmalar.
Medya Clinton'ın işinin bittiğini ilan etmişti. Sonradan çok utandılar. Hepsi halkın Clinton'a yüksek destek vermesini ekonominin iyi olmasına bağladı. Bence halkın adalet duygusu incindi.

* Medyanın saldırganlığının arkasında ne var?

Parasal çıkar. Büyük şirketler haber örgütlerini satın alıyorlar ve büyük kazanç istiyorlar. Para kazanmak istemekle, azamisini istemek arasında fark var. Kapitalizm artık anormal kazanmak demek oldu. Bu anlayış her şeyi yozlaştırıyor. Siyasete de para bulaşınca politikacılar yozlaşıyor. Tüm vakitlerini yeniden seçilmek için para bulmaya harcıyorlar. Ülke sorunlarına çare bulmaya zamanları kalmıyor.
Halk tüm politikacıların ahlaksız ve yoz olduğuna inanıyor. Oy vermemeye başlıyor. Medya için de geçerli bu. Kısa dönemde halkın dikkatini çekiyorsunuz, ama uzun dönemde halk haber dinlemeyi ya da okumayı bırakıyor.
Fikir ayrılığı içinde olduğumuz kişileri düşman görmeye başlıyoruz. Gazeteciler hakkında yazdıkları kişiye karşı öyle saygısız ve kötü bir ton kullanıyorlar ki... Kendilerini üstün görüyor, okuyucuları da öyle yapmaya teşvik ediyorlar. Bunun etkisi aşındırıcı oluyor.

* "Tartışma Kültürü"nde medyada, özellikle televizyon programlarında, bir konu hakkında iki görüş sunmak uğruna gerçeklerin çarpıtıldığından söz ediyorsunuz. Nasıl?

Gazeteciler iki tarafın da görüşlerini yansıtmak için adaletli davranmaya çalışıyor. Bu çok iyi bir şey. Ancak bazı konularda "ikinci taraf" yok. Bazılarında ikiden fazla taraf var. Örneğin "Yahudi soykırımını inkar" Amerika'da çok başarılı oldu. Çünkü inkar eden tarafın görüşünü de yansıtmak uğruna, soykırımı belgelemiş tarihçinin karşısına, hiçbir saygınlığı olmayan birini çıkarıp kavgaya tutuşturuyorlar. Bilimsel bir gerçek olan "küresel ısınma" tartışılırken, "hayır öyle bir şey yok" diyen birini çıkarıp, konuları mümkün olduğu kadar kutuplaştırıyorlar. İkisi arasındaki görüşler "sıkıcı" kabul ediliyor. Özellikle TV haberleri bir tür eğlence programı olarak işleniyor. Kısa, çabuk aşırı görüşler en eğlendirici olanları.