The Others Mutaassıp kadın Derya Baykal

Mutaassıp kadın Derya Baykal

19.03.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

İki 'Fişne Pahçesu' arası kulisten, bir çiçek kadın gibi geliyor Derya Baykal. Kül Kedisi'nin baloya giden hali! Zarif, kibar, ama resmi... Ser veriyor sır vermiyor! Şahide Yazıcıoğlu Sırdaş aynalar: "Biraz karışık bir aileyiz. Ben, aynı anne - babanın tek çocuğuyum; ama babamın da, annemin de ilk eşlerinden çocukları var. Ablamla, -annemin ilk eşinden kızı- birlikte büyüdük, öz kardeşten daha yakınız. İlkokuldan sonra Devlet Konservatuvarı'na girdim. Ablamın kocası tiyatrocuydu; sürekli evlerine tiyatrocular gelip giderdi. Televizyon olmadığı için de hep tiyatroya giderdik. Bütün bunlar etkiledi beni galiba. Bir de çok taklit yapardım her çocuk gibi. Ütünün kordonu elimde, şarkılar söylerdim. Aynayla çok barışıktım. Aynadaki kendimle konuşurdum. En sıkıntılı olduğum anlarda ayna sırdaşımdı. Şimdi düşününce çok komik geliyor tüm bunlar. Bir dönem de erkek gibi çocuk olmuştum; haylaz, yalnızca erkeklerle oynayan. Sonra akıllandım ama!" Zuhal Olcay ve sırları: "Gerçek dünyayla karşılaşmam konservatuvar yıllarına rastlar. Yatılı okudum; ortaokulu yeni bitirmişim, televizyon yok, hiçbir şey yok... Tek başınıza bütün bir hafta okuldasınız. Yalnızsınız ve ayakta kalmalısınız! Tüm güçlüklerine karşın konservatuvar büyüleyici bir ortamdı. Piyanolar, kemanlar... Müthiş cezbettiğini hatırlıyorum. Zuhal Olcay, Mehmet Ali Erbil, Nesrin Kazankaya, Melek Baykal, Haluk Bilginer sınıf arkadaşlarımdı. Galiba çok hoş bir devreydi bizimki. Çok şanslar tanındı bizi. Çok da eğlendik. Yatakhaneden kaçmaya çalışırdık falan. Özelikle Mehmet Ali.. o bizim neşe kaynağımızdı. Okulda da inanın aynen bugünkü gibiydi, hoştu. Konservatuvarın bahçesinde mermer bir fıskıye vardı. Bir gün bahçede Zuhal'le kartopu oynuyoruz. Ben fıskıyenin içindeyim, Zuhal bana kar topu atıyor. Başımı o tarafa bir döndüm... Burnum kırıldı! Saatlerce kanadı. Kötü bir anı, ama hatırlayınca hala güleriz. Zuhal'le çok keyifli anılarımız var, ama hepsinden önemlisi ölünceye dek saklayacağımız sırlarımız." Shakespeare hayranı: "9 yıl Devlet Tiyatroları'nda çalıştım. Bir ara Mehmet Ali'yle, İzzet Öz'ün hazırladığı Metronom adlı programda sunuculuk yaptım. Komikti, çünkü o zamanlar sunuculuğun su'sunu bile bilmiyorduk! İzzet bize ne derse onu yapıyorduk. Mehmet Ali bugünkü gibiydi. Ben de onun yanında denge unsuru olarak bulunuyordum. Sonra dublaj çalışmaları, televizyon oyunları, hepsi iç içe gitti. Arkasından, Ankara Sanat Tiyatrosu'nda, ondan önce de bir ara, Hababam Sınıfı'nda oynadım. Egemen Bostancı bana rol teklif etti, ben de Devlet Tiyatroları'ndan istifa edip İstanbul'a geldim. Rahmetli Adile Naşit, Şener Şen, Şevket Altuğ.. hep birlikte çalıştık. Büyük bir Shakespeare hayranıyım. Ferhan'ın değişik bir manada yazacağı bir Shakespeare oynamayı çok isterim. Benim de yazdığım bir iki küçük şey var, ama pek ortaya çıkartmak istemiyorum. Evde bunu çok iyi yapan birisi varken, yazdıklarım küstahlık gibi geliyor bana." Önce düşün, sonra yutkun!: "Ferhan benim üçüncü evliliğim. İlk evliliğimden oğlum dünyaya geldi. Benim öyle çok çok flörtlerim olmadı; evliliklerim oldu. Mutaassıp bir tarafım var sanırım. İkinci evliliğimi yaptığımda fazla göz önündeydim, galiba o zamanlar çok meşhurdum! Basın çok üzerimize geldi, biz de evlenmek zorunda kaldık. Bunu kötü bir şey olarak anlatmıyorum, ama son on senede her şey acayip değişti. Her gün sevgili değiştiren insanlar var. Biz, güzel bir birliktelik yakaladık Ferhan'la. Nasıl tanıştık? Ferhan bir film için oyuncu arıyormuş. O günlerde benim de Zuhal'le bir fotoğrafım çıkmıştı gazetelerde. Zuhal'de kalıyordum. Bir gün aradı, 'Filmimde oynar mısın?' dedi. Kocamdan ayrılmak üzereydim, aramızda bir yakınlık doğdu. Sonra Muzur Müzikal'de rol teklif etti bana. Sonra da her şey bir başka oldu, ama çok çok sonraları. Zaten evlilik benim için önemli değil. Asıl önemli olan o saygıyı, o sevgiyi içinizde hissedebilmek. İşin özü, galiba ikimiz de bir şeyleri yaşadıktan sonra evlendik. İkimiz de özür dilemesini biliyor

Mutaassıp kadın  Derya Baykal
İki 'Fişne Pahçesu' arası kulisten, bir çiçek kadın gibi geliyor Derya Baykal. Kül Kedisi'nin baloya giden hali! Zarif, kibar, ama resmi... Ser veriyor sır vermiyor!

Şahide Yazıcıoğlu Sırdaş aynalar: "Biraz karışık bir aileyiz. Ben, aynı anne - babanın tek çocuğuyum; ama babamın da, annemin de ilk eşlerinden çocukları var. Ablamla, -annemin ilk eşinden kızı- birlikte büyüdük, öz kardeşten daha yakınız. İlkokuldan sonra Devlet Konservatuvarı'na girdim. Ablamın kocası tiyatrocuydu; sürekli evlerine tiyatrocular gelip giderdi. Televizyon olmadığı için de hep tiyatroya giderdik. Bütün bunlar etkiledi beni galiba. Bir de çok taklit yapardım her çocuk gibi. Ütünün kordonu elimde, şarkılar söylerdim. Aynayla çok barışıktım. Aynadaki kendimle konuşurdum. En sıkıntılı olduğum anlarda ayna sırdaşımdı. Şimdi düşününce çok komik geliyor tüm bunlar. Bir dönem de erkek gibi çocuk olmuştum; haylaz, yalnızca erkeklerle oynayan. Sonra akıllandım ama!"

Zuhal Olcay ve sırları: "Gerçek dünyayla karşılaşmam konservatuvar yıllarına rastlar. Yatılı okudum; ortaokulu yeni bitirmişim, televizyon yok, hiçbir şey yok... Tek başınıza bütün bir hafta okuldasınız. Yalnızsınız ve ayakta kalmalısınız! Tüm güçlüklerine karşın konservatuvar büyüleyici bir ortamdı. Piyanolar, kemanlar... Müthiş cezbettiğini hatırlıyorum. Zuhal Olcay, Mehmet Ali Erbil, Nesrin Kazankaya, Melek Baykal, Haluk Bilginer sınıf arkadaşlarımdı. Galiba çok hoş bir devreydi bizimki. Çok şanslar tanındı bizi. Çok da eğlendik. Yatakhaneden kaçmaya çalışırdık falan. Özelikle Mehmet Ali.. o bizim neşe kaynağımızdı. Okulda da inanın aynen bugünkü gibiydi, hoştu. Konservatuvarın bahçesinde mermer bir fıskıye vardı. Bir gün bahçede Zuhal'le kartopu oynuyoruz. Ben fıskıyenin içindeyim, Zuhal bana kar topu atıyor. Başımı o tarafa bir döndüm... Burnum kırıldı! Saatlerce kanadı. Kötü bir anı, ama hatırlayınca hala güleriz. Zuhal'le çok keyifli anılarımız var, ama hepsinden önemlisi ölünceye dek saklayacağımız sırlarımız."

Shakespeare hayranı: "9 yıl Devlet Tiyatroları'nda çalıştım. Bir ara Mehmet Ali'yle, İzzet Öz'ün hazırladığı Metronom adlı programda sunuculuk yaptım. Komikti, çünkü o zamanlar sunuculuğun su'sunu bile bilmiyorduk! İzzet bize ne derse onu yapıyorduk. Mehmet Ali bugünkü gibiydi. Ben de onun yanında denge unsuru olarak bulunuyordum. Sonra dublaj çalışmaları, televizyon oyunları, hepsi iç içe gitti. Arkasından, Ankara Sanat Tiyatrosu'nda, ondan önce de bir ara, Hababam Sınıfı'nda oynadım. Egemen Bostancı bana rol teklif etti, ben de Devlet Tiyatroları'ndan istifa edip İstanbul'a geldim. Rahmetli Adile Naşit, Şener Şen, Şevket Altuğ.. hep birlikte çalıştık. Büyük bir Shakespeare hayranıyım. Ferhan'ın değişik bir manada yazacağı bir Shakespeare oynamayı çok isterim. Benim de yazdığım bir iki küçük şey var, ama pek ortaya çıkartmak istemiyorum. Evde bunu çok iyi yapan birisi varken, yazdıklarım küstahlık gibi geliyor bana."

Önce düşün, sonra yutkun!: "Ferhan benim üçüncü evliliğim. İlk evliliğimden oğlum dünyaya geldi. Benim öyle çok çok flörtlerim olmadı; evliliklerim oldu. Mutaassıp bir tarafım var sanırım. İkinci evliliğimi yaptığımda fazla göz önündeydim, galiba o zamanlar çok meşhurdum! Basın çok üzerimize geldi, biz de evlenmek zorunda kaldık. Bunu kötü bir şey olarak anlatmıyorum, ama son on senede her şey acayip değişti. Her gün sevgili değiştiren insanlar var. Biz, güzel bir birliktelik yakaladık Ferhan'la. Nasıl tanıştık? Ferhan bir film için oyuncu arıyormuş. O günlerde benim de Zuhal'le bir fotoğrafım çıkmıştı gazetelerde. Zuhal'de kalıyordum. Bir gün aradı, 'Filmimde oynar mısın?' dedi. Kocamdan ayrılmak üzereydim, aramızda bir yakınlık doğdu. Sonra Muzur Müzikal'de rol teklif etti bana. Sonra da her şey bir başka oldu, ama çok çok sonraları. Zaten evlilik benim için önemli değil. Asıl önemli olan o saygıyı, o sevgiyi içinizde hissedebilmek. İşin özü, galiba ikimiz de bir şeyleri yaşadıktan sonra evlendik. İkimiz de özür dilemesini biliyoruz. Belli bir deneyimden, belli bir yaştan sonra pervasız olamıyor insan. Önce düşünmek ve yutkunmak; bu önemli."

Tiyatro mu, el sanatları mı?: "El sanatlarına aşırı merakım var. Tahta boyamadan tutun da, takı, emay çalışması, örgü, yün, tığ, dantel... Çok çok seviyorum. Bir şeyleri bir şeylere katacağım; değiştireceğim, bozacağım, karıştıracağım. Değişik yapamadığım bir şeyi, yapılmış saymıyorum. 6 - 7 senedir de boncukla uğraşıyorum. Onları bazı şeylere silikonluyor, kolye, küpe, bilezik yapıyorum. İçine düğmeler, bezler, çaputlar katıyorum. Öyle sokakta satılanlardan değil ama. Zaten onlardan yap deseniz de yapamam. Eskiden bir arkadaşımla kermes düzenleyip, yaptıklarımızı satardık. Bir ara Vakkorama'da sattım. Şimdi vaktim yok, yalnızca arkadaşlarıma yapıyorum. En son Zuhal Olcay'a uçları boncuklu bir parayo yaptım. Bu, beni müthiş dinlendiriyor. Bambaşka bir şey. Tiyatroyu bile bırakabilirim el sanatları için. Belki ileride bir atölye kurarım. Eve de çok meraklıyım. Nerede yeni tencere çıkmış falan..."

Bodrum ve şömine: "Seyahat etmeyi çok seviyorum. Bodrum'da bir evimiz var, fırsat buldukça oraya kaçarız. Hele kışın bir başka oluyor Bodrum. Bir de şöminemiz var; çok seviyoruz onu. Eskiden Bozcaada'ya giderdik. İnsanın Bodrum'da evinin olması hem çok güzel, hem de çok feci; bağlı kılıyor. Polenezköy'e gideriz, Londra'ya gideriz, yurtdışında oyunlar seyrederiz. Kimsenin tanımadığı yerlerde yemek yeriz. Şimdilerde insanların arasında olmaktan o kadar rahatsız olmuyorum, ama bir zamanlar çok meşhurdum. Çok mutlu oluyorum tabii ki insanların sevgisinden, ama ben özgürlüğüme çok düşkünüm. Kova burcunun tipik özelliği. İstediğim yerde, istediğim gibi olmak istiyorum. Makyajsız geziyorum mesela, ama insanlar gördüklerinde 'A, Derya Baykal!' diyorlar. Ki ben, isyankar tarafıma rağmen, hal ve hareketlerine çok dikkat eden bir insanım; hiçbir zaman halkın yanında onların benimsemeyeceği şeyleri yapmak istemem!"

Özgürlügü
"Özgürlüğüm. Özgürlüğüm derken; bana şunu yapma, şöyle davranma diyebilecek bir insanla, ya da beni kısıtlayabilecek bir olayın içinde olmak asla istemem. Bunları yapmamak için de özgürlüğümden vazgeçmem."

Çocukları
"Çocuklarımla her zaman iyi ilişkiler içinde olmayı isterim. Onlardan vazgeçmek istemediğim için ilişkileri koparmak istemem. Mutlaka, bir biçimde anlaşmanın yolunu ararım."

Evi
"Evde, evimde huzur buluyorum. Rahatlıyorum. Beni çok yansıtan bir ev. Bodrum'daki evimde de çok rahat ediyorum, çünkü orada şöminem, bahçede çiçeklerim var. Ekip biçiyorum. Orada bir başka ben oluyorum, belki onlar da benim özgürlüğüme giriyor. Ellerim, tırnaklarım toprağın içindeyken kendimi iyi hissediyorum."