The Others Ne abartalım, ne de küçümseyelim

Ne abartalım, ne de küçümseyelim

24.11.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ne abartalım, ne de küçümseyelim

Ne abartalım, ne de küçümseyelim


Bakü - Ceyhan petrol boru hattı antlaşmasının imzalanmasının önemi


       Bakü - Ceyhan petrol boru hattının gerçek boyutları ve önemini, boru hattına kimin sahip olacağı, işleteceği ve masraflarını kimin ödeyeceğini, Hazar bölgesinin dünya petrol piyasasındaki konumunu OECD / IEA üst düzey yöneticisi Mehmet Öğütçü yazdı.

       AGİT İstanbul Zirvesi'nde Clinton'ın nikah şahitliği yaptığı Bakü - Ceyhan imza töreniyle işin bittiğini sananlar ciddi bir yanılgı içindeler. İstanbul Zirvesi'nde sadece siyasi irade en üst düzeyde bir kez daha vurgulandı. Asıl çalışma şimdi başlıyor. Hiç kuşkumuz olmasın, petrolün akmaya başlayacağı yedi - sekiz yıl sonrasına kadar bu konuyu konuşmaya devam edeceğiz.
       Ne elde edilen başarıyı küçümseyelim ne de abartalım. Hatta, herkesin aşırı iyimserlik şırıngası yaptığı bir dönemde, "Şeytanın avukatlığı"na soyunmakta yarar bile var. Bakü - Ceyhan, daha doğrusu yeni adıyla Bakü - Tiflis - Ceyhan boru hattını gerçek boyutlarına oturtmazsak ne bundan sonraki adımların ne olacağını, ne de ulusal menfaatlerimizi en iyi şekilde nasıl kollayabileceğimizi akılcı bir zeminde tartışabiliriz.
       Hazar havzası petrollerinin bir kısmı Türkiye üzerinden akacak diye dünya petrol piyasasının merkezlerinden birisi olmayacağız. Petro - dolarlar da otomatik olarak Türk ekonomisine akmaya başlamayacak. Zira, mevcut ve öngörülen rezervleri (dünya rezervlerinin yüzde 2 ila 6'sı civarında) bölgeye dünya petrol piyasaları ölçeğinde halihazırda ancak marjinal bir konum sağlıyor. Bundan on yıl sonra bölgeden belki Venezuela'nın bugünkü hacmi kadar (günde 2.4 milyon varil) petrol ihraç edilebilecek.
       Kesinlikle Körfez petrolüne alternatif ya da rakip olması söz konusu değil. Belki Kuzey Denizi'ndeki üretim azalmasıyla bu bölgenin yerini alabileceği söylenebilir. Bu hattın en önemli özelliği ABD'nin İran ve Rusya dışında, Doğu - Batı enerji koridoru denilen yeni bir enerji ikmal kaynağı yaratma tercihini yansıtmasıdır. Stratejik "Büyük Oyun"da Rusya ve İran'a karşı yeni bir hamle olarak da görülebilir.
       Dünya petrol fiyatlarının istikrarı (altı ayda varili yaklaşık 10 dolardan 24 dolara yükseldi), arz fazlasının akibeti (şayet dünyanın ikinci büyük rezervlerine sahip Irak yeniden tüm gücüyle piyasaya girerse OPEC dayanışması bozulur ve fiyatlar düşmeye başlayabilir) gibi faktörler hattın geleceğinde etkili olacaktır. Yine beklenmedik siyasi gelişmeler (Rusya'da Aralık'ta Duma seçimleri ve Haziran 2000'deki Başkanlık seçim sonuçları, Çeçenistan'ın geleceği, Aliyev sonrası Azerbaycan ve Şevardnadze sonrası Gürcistan gibi) Bakü - Tiflis - Ceyhan hattının akibetini etkileme potansiyeline sahiptir.

       Ne zaman petrol akar?
       Uluslararası uzmanlar, imzalanan anlaşmada ne yazılırsa yazılsın 2006 ile 2008 yıllarından önce petrolün akabileceğine inanmıyorlar. Yani altı ile sekiz yıl sonrasını konuşuyoruz. Azerbaycan Konsorsiyum lideri BP Amoco, Washington'un yoğun baskısı, hattın başka bir firmaya yaptırılabileceği endişesi ve Azerbaycan'da yeni keşfedilen Şah Denizi gazını satın alabilecek tek pazarı küstürmeme kaygısı nedeniyle Bakü - Ceyhan'a isteksizce ve jeopolitik gerekliliğini vurgulayarak yeşil ışık yaktı. Ancak ticari olabilirliğine ilişkin kaygısı hala sürüyor.
       Boru hattının, 2.7 milyar mı yoksa 4 milyar dolar mı maliyeti olacağı bir yana yapılabilmesi için yılda akıtılacak 50 milyon ton petrolün bulunması gerekiyor. Hazar'ın öbür yakasından önemli hacimde petrol gelmezse hattın maliyetini çıkartmak kısa ve orta vadede zor güzüküyor. Nazarbayev'in asıl yükümlülüğü, Hazar Boruhatları Konsorsiyumu hattına, ancak İstanbul Zirvesi'nde 20 milyon ton vaat ettiği söyleniyor. Bu olumlu bir gelişme. Hat inşa edildikten sonra başka kaynaklar da akmaya başlayabilir. Hatta Rusya'dan bile.

       Finansmanı ve mülkiyeti
       Diğer önemli bir konu finansmanın nasıl üstlenileceği ve boru hattının mülkiyetinin kime ait olacağına ilişkin. Çok uluslu petrol şirketlerinin uluslararası piyasalarda hattın yapımı için yeterli finansmanı sağlayacağından kuşku duymuyorum. Bizi asıl ilgilendiren, Türkiye'nin bu işten kazancının ne olacağıdır. Ekonomik bağlamda iyimser tahminler yıllık 100 - 120 milyon dolarlık bir transit geçiş ücreti elde edeceğimizi söylüyor. (Enerji Bakanı Cumhur Ersümer'e göre ilk 16 yılda 200 milyon dolar.)
       Bunun yanı sıra, şimdiden Orta Asya petro - dolarlarının Türk ekonomisine katkı sağlayacak şekilde nasıl yönlendirilebileceğine de kafa yormalıyız. Önümüzde pek tavsiye edilemeyecek Nijerya - Arap Şeyhlikleri ve onların anti - tezi olan Hollanda - Norveç örnekleri var. Bunun yolunu şimdiden açmazsak Türk firmaları bölgede taşeronluğa devam ederler. Pastadan aslan payını yine ABD başta olmak üzere Batılılar alır.
       Jeopolitik güçler dengesi hesapları Türkiye'nin, şayet bu fırsatı akıllıca değerlendirir ve Rusya'yı da işin içine katacak bir yaklaşım izlerse önemli bir başarı sağlayabileceği yönünde.
       Boru hattına kimin sahip olacağı, işleteceği ve masraflarını ödeyeceği sorununda ideal çözüm, BOTAŞ, BP AMOCO önderliğindeki konsorsiyum ve transit devletlerin ortak bir işletme şirketi kurması gibi gözüküyor.

       Türkmen gazı mı, Mavi Akıntı mı?
       Temcit pilavı gibi Türkiye'nin köprü rolünü tekrarlar dururuz. Galiba bu defa enerji alanında gerçek bir köprü olma imkanına sahibiz. Rusya, İran, Irak ve Hazar bölgesi hidrokarbon kaynaklarının Batı'daki tüketim pazarlarına ulaştırılmasında doğal bir geçiş ülkesiyiz. Aynı zamanda da önemli bir tüketici. Elimizdeki bu kozu çok iyi kullanmak durumundayız.
       Türkmenistan ve Azerbaycan'da muazzam gaz rezervleri var. 2010 yılına kadar 84 milyar metreküp gaz üretileceği tahmin ediliyor. Bu miktar, Hollanda'nın mevcut üretimine ya da Kanada'nın mevcut ihraç hacmine eşit.
       Buna karşın, Türkmenbaşı kızacak ama, anlaşmada öngörülen 2002 yılına kadar Hazar altından geçecek Türkmen gazının gelmesi ihtimalinin çok yüksek olmadığını düşünüyorum. Zira, özellikle de Haziran 1999'da Azerbaycan'ın Şah Denizi'nde petrol ararken bulduğu yeni gaz kaynakları ve Exxon'un Nahçıvan yakınlarındaki doğalgaz sahaları, ekonomik maliyet hesapları ışığında, Türkmen seçeneğini geriye itebilir.
       Çin'in de Türkmen hattını geri plana itmesiyle Türkmenistan giderek zor bir döneme giriyor. Dahası, Shell, Hazar'ın İran tarafında gaz kaynakları arıyor. Bulması halinde Kuzey İran'a gelecek Türkmen gazını bir takas yöntemiyle kendi kaynaklarından Erzurum'a akıtması mümkündür. Ya da Türkmen ve Azeri gazını aynı hat üzerinden akıtma yöntemi düşünülebilir.
       Aynı anda hem Mavi Akıntı hem de Hazar ötesi gaz projesinin yürümesinin mümkün olmadığını herkes söylüyor. İran, Irak ve Mısır da sırada bekliyor. Türkiye, bölgedeki gaz piyasasının gelişmesine alıcı olarak önemli katkı sağlama konumunda. Dileriz ki, elimizdeki kozlar şu üç amacı gerçekleştirmek için iyi kullanılır:
       * Türk tüketicilere ucuz gaz ve firmalarımıza iş / yatırım imkanları tedariki.
       * İleride siyasi nedenlerle gaz musluklarının kesilmesine imkan vermeyecek çok sayıda kaynak temini.
       * Avrasya'daki siyasi nüfuz mücadelesinde Ankara'ya üstünlük sağlayacak, siyasi, ekonomik ve güvenlik menfaatlerini azamileştirecek düzenlemelerin şimdiden yapılması.

Şeffaf bir enerji diplomasisi ve yönetimi şart

       Türkiye, gerçekten de dünyanın en değerli gayrimenkullerinden birisi. Buna karşın, üzerinde oturduğumuz çoğrafyanın tam hakkını verdiğimizi söylemek güç. Ankara'nın uzun vadeli bir enerji stratejisi, siyasi kayırmacılığa imkan vermeyecek şeffaf bir enerji yönetimi şart.
       Diplomatlarımız, ekonomi kurmaylarımız, enerji uzmanlarımız ve üst düzey siyasi liderlik enerji diplomasisi ve yönetimine ciddi şekilde eğilmek, özel sektörümüzün şeffaf yöntemlerle bu projelerden aslan payını almasını temin etmek zorundalar. Burada ulusal güvenlik, dış politika menfaatleri, özel sektörümüze iş ve yatırım imkanları sağlanması gibi çok yönlü amaçları gerçekleştirecek ve dantel gibi işlenecek bir strateji gerekiyor.
       Bu çabalarda Rusya tablo dışında tutulamaz. Rusya denklemin en önemli ülkelerinden birisi olmaya devam edecektir. Mevcut zor durumu bizleri yanılgıya sevketmesin. Siyasi, güvenlik ve ekonomik çıkarlarımız, Rusya ile işbirliğini sürdürmemizi gerekli kılıyor. Bugünkü Rusya'yı değil 15 - 20 yıl sonraki Rusya'yı düşünerek ilişkilerimizi şimdiden inşa etmeye bakalım.

       Amerika'nın tavrı
       ABD dünyanın stratejik merkezi olma yolundaki Avrasya stratejisini Türkiye ekseninde yürütme niyetinde. Avrupa henüz pek renk vermiyor. İran ve Rusya seçeneğini tamamen dışlama eğiliminde değil. Belki AB ile yakınlaşmamız bu pozisyonu lehimize değiştirebilir. Avrasya'da satranç tahtasında piyon değil, gerçek anlamda stratejik ortak olacak şekilde kendimizi hazırlamak zorundayız. "Topal ördek" konumundaki Clinton'ın tatlı sözlerine fazla bel bağlamadan, ayakları yere basan, bölge devleti olmanın sorumluluklarını ihmal etmeyen, ekonomik ve ticari menfaatleri sırf jeopolitiğe kurban etmeyen uzun vadeli stratejik bir yaklaşım gerekiyor.