The Others Öcalan davası, çözüm fırsatı

Öcalan davası, çözüm fırsatı

06.05.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Öcalan davası, çözüm fırsatı

Öcalan davası, çözüm fırsatı


Merkezi Londra'da bulunan ünlü "Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, IISS" her ay "Stratejik Yorumlar" başlığı altında belli başlı dünya sorunları üzerine raporlar yayımlıyor. Bu raporların Türkiye'de yayım hakkı Milliyet'e ait. Nisan ayında yayımlanan raporlardan biri, "Türkiye ve Kürtler" başlığını taşıyordu. Söz konusu raporu biraz kısaltarak dikkatinize getiriyoruz.


PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Şubat ayında yakalanması, Türkiye'nin Kürt yurttaşlarıyla ilişkilerinde bir dönüm noktası olabilir. İlk belirtiler, Öcalan'ın Türkiye'nin eline geçmesinden sonra, PKK'nın liderliğinin hareketin askeri kanadına (ARGK) mensup, Marxist - Leninist ve sertlik yanlısı bir kliğin eline geçtiğini gösteriyor. Ancak yalnızca askeri kanat içinde değil, askeri kanat ile PKK'nın Avrupa'daki siyasi kanadı (ERNK) arasında da şiddetli bölünmeler var. Parçalanma, PKK'yı askeri bakımdan daha da zayıflatıp, bunun sonunda geniş tabanlı, şiddet kullanılmasına karşı çıkan, ABD ve AB'den destek görebilecek, Kürt kimliğinin ifadesindeki kısıtlamaların yumuşatılması için Ankara üzerinde baskıların arttıracak bir hareketin doğmasına yol açabilir.
İtalyan ve Alman hükümetlerinin Öcalan konusunda gösterdikleri kaçamaklı tutum Türkiye'nin AB'ye husumetini arttırdığı gibi, bazı Türklerin Batı'nın ülkeyi bölmeyi tasarladıklarına dair paranoyasını da depreştirdi.
Öcalan'a sığınma hakkı tanınmaması ise PKK'ya Avrupa'nın kendisini desteklemediğini gösterdi. Nitekim birçok PKK üyesine göre, ABD istihbaratının Kenya ve Türk yetkililerini Öcalan'ın Nairobi'deki Yunan büyükelçiliğinde saklanmakta olduğu konusunda uyarması, Türkiye ile Batılı müttefikleri arasında Kürnt - aleyhtarı bir komplonun deliliydi.
Öcalan'ın yakalanması PKK içindeki bölünmeleri büyük ölçüde arttırdı. Ekim 1998 ortalarında Suriye'den çıkarıldığında, ERNK'nın Öcalan'a Avrupa'ya sığınabileceğine dair güvence verdiği anlaşılıyor. Ancak bu sadece, PKK'ya sempati duyan bazı bireylerle yapılan görüşmelere dayanıyordu. ARGK, ERNK'nin bazı liderlerini, özellikle de Kani Yılmaz ile Ali Haydar Kaptan'ı, Avrupa hükümetleri üzerindeki etkilerini abartarak Öcalan'ın yakalanmasına zemin hazırladıkları için eleştirdi. Yılmaz, ARGK tarafından ölümle cezalandırılmış olabilir.

PKK'nın stratejileri

PKK 1970'lerin sonlarında Türk komünist hareketinin içinden doğdu. Öcalan 1978'de PKK'yı kurduğu zaman, milliyetçi değil Marxist bir örgüttü. Ancak son yıllarda Öcalan açıkça komünist bir platformdan, Türkiye'de yaşayan Kürtler için özerklik isteyen milliyetçi bir platforma kaydı.
Öcalan'ın Suriye'den çıkarılmasından önce PKK, hedefine üç cepheden ulaşmaya çalışıyordu:
* ARGK'nin büyük ölçüde Türkiye'nin güneydoğusundaki dağlık kırsal bölgelerde yürüttüğü askeri harekat.
* ERNK'nin siyasi kampanyası. Avrupa'daki Kürt diyasporası, sempatizanlardan bağış şeklinde veya zorla para toplayarak, insan kaçakçılığı yaparak ve uyuşturucu kaçakçılığından haraç alarak PKK'ya mali kaynak sağlıyordu. ERNK, PKK yanlısı ve Türkiye aleyhtarı propagandadan da sorumluydu.
* Türkiye dahilindeki siyasi partilere ve gönüllü kuruluşlara sızma. Bundan hem PKK propagandasına hizmet için hem de Suriye ve Lübnan'daki ARGK eğitim kamplarına gönderilecek genç Kürtlerin devşirilmesi için yararlanıldı.
Öcalan zamanını Şam ile Suriye ve Lübnan'daki kamplar arasında geçiriyordu; ne Türkiye'deki çatışmalara bizzat katıldı, ne de Avrupa'ya gitti. Yine de Öcalan, sivillerin katledilmesindeki ve PKK saflarındaki pekçok muhalifin öldürülmesindeki sorumluluğuna rağmen PKK yandaşlarını birleştiren efsanevi biri haline geldi. DEP'in şimdi hapiste olan milletvekilleri Hatip Dicle ve Leyla Zana gibi kimseler ise Türkiye içindeki Kürt örgütlerinde güç kazandılar, ama Öcalan'ın otoritesine karşı çıkamadılar.
İdeolojik farklılıklar da vardı. ARGK'ın devşirdiği elemanlar Marxizm - Leninizm eğitimi görürken ERNK'da ve Türkiye içindeki PKK'nın hakim olduğu örgütlerde Kürt milliyetçiliği vurgulanıyordu.
Öcalan'ın yakalanması, PKK'yı birleştiren ana unsurlardan birin ortadan kaldırdı. Mart ayı başında Orta Doğu'daki gizli bir yerde toplanan 6. kongresinde 300 kadar delege Öcalan'ı yeniden PKK başkanlığına seçti, ancak bu artık tamamen sözde kalan bir liderlik.
Sertlik yanlısı ARGK'lı Marxistler (Cemil Bayık, Murat Karayılan ya da Öcalan'ın küçük kardeşi Osman Öcalan gibi) tek bir liderin yönetimi devralmasına karşı çıkıyorlar ve şimdilik PKK'nın denetiminin ARGK'nın hakim olduğu Öndenlik konseyi'nin eline geçmesini sağladı. Etkileri kongrede kabul edilen şu kararlarda da görülebilir:
* ERNK'nın baştan aşağı yeniden örgütlenmesi. ERNK liderlerinin adlarından PKK basınında hiç söz edilmiyor ve tasfiye edildikleri anlaşılıyor.
* Kuzey Irak'ta bir siyasi partinin kurulması. Amacın, Batı'nın koruması altında olmasından yararlanarak bu bölgede "yasal" bir dayanak edinmek ve uzun vadede öteki Kürt partileriyle rekabet etmek.
Kongre ertesinde Türkiye'nin kentlerinde yürütülen terör kampanyası 14 kişinin ölümüyle sonuçlandı. Bu olayların çoğu eğitimli militanlardan ziyade PKK yanlısı medya, özellikle de Brüksel'den yayın yapan Med - TV tarafından tahrik edilen PKK yandaşları tarafından gerçekleştirilen hunhar, fakat basit bombaların kullanıldığı eylemlerdi. Bu olaylar PKK'nın şimdilerde kentlerde etkili saldırılar düzenleyecek imkanlara sahip olmadığını gösteriyor.
Ayrıca, bütün ülkede kitle gösterileri yapılması çağrılarına rağmen PKK'nın 21 Mart'taki Nevruz kutlamaları sırasında Kürtlerin önemli bir kısmını eyleme geçiremediği de görüldü. İstanbul, Adana ve Diyarbakır'daki gösterilere katılanların sayısı 300 kişiden azdı ve eşgüdümlü olduklarına dair delil yoktu.
PKK'nın bazı Türk solcu terör örgütleriyle ilişkisi var. Bunların güçleri çok sınırlı olmakla birlikte, kentlerde daha iyi hücre örgütlenmelerine sahipler ve ileri terör teknikleri kullanabiliyor. TİKKO'nun 5 Mart'ta, uzaktan kumandayla patlattığı bir otomobil bombası bir valiyi ciddi olarak yaraladı ve yoldan geçen 4 kişinin ölümüne yol açtı. Ancak bu solcu gruplar şimdiye kadar PKK ile ortak eylem düzenlemeyi reddettiler. Ayrıca PKK'lıların amatörlüğünü ve (15 Mart'ta yapılan açıklamayla yabancı turistlerin de hedef ilan edilmesi örneğinde olduğu gibi) kasten sivilleri hedef almalarını eleştiriyorlar.

PKK'nın zaafları

Türkiye ve kuzey Irak'taki kamplarda hala daha 10 bin dolayında ARGK militanı olduğu tahmin ediliyor. Ancak bu kampların Türk ordusunun hava saldırılarına ve periyodik kara taarruzlarını savuşturabilmek için çok yüksek derecede hareketli olmaları gerekiyor. Bu durum alandaki birliklerin kumandasını ve batı Türkiye ile Avrupa'daki PKK merkezleriyle iletişimi son derece güçleştiriyor.
Suriye, Ankara'nın Ekim 1998'deki saldırı tehdidinden korktu. Şam ARGK'ın Lübnan'ın Bekaa Vadisi'ndeki kampları yeniden açmasına göz yumabilir, ama Suriye'de hatırı sayılır bir altyapı kurmasına izin vermesi beklenemez. Muhtemelen Irak dışında bölgedeki öteki ülkelerin topraklarında önemli bir PKK varlığına izin vermeleri de beklenemez.
Liderlik Konseyi'nin Marxizm'i yeniden vurgulamaya başlaması Türk solcu gruplarıyla ilişkilerin güçlenmesine yardım edebilir, ancak PKK'nın militan devşirmesini kolaylaştırmayacaktır. Son yıllarda ARGK eleman sıkıntısı çekmekte. Militanlarının çoğu, kimsenin bilmediği Marxist teorilerden çok milliyetçilikten esinlenerek ve bir peşmerge olma hevesiyle örgüte katılan 20 yaşın altında gençler ve önemli bir oranda kızlardan oluşuyor.
Liderlik Konseyi'nin en önemli sorunu, Öcalan'ın birleştiriciliği olmadan PKK'nın bütünlüğünü korumak. Öcalan'ın şiddetten vazgeçtiğini ve Kürt sorununa barışçı bir çözüm bulunması gerektiğini söylemesi beklenen yargılaması Konsey'in işini daha da güçleştirecek. Öcalan'ın bu çağrısı Konsey'in tasfiyeye tabi tutulan ve Öcalan'a bağlılığın güçlü olduğu ERNK üzerinde otoritesini kurmaya çalıştığı bir döneme rastlayacak.

Türkiye'nin sınavı

AB Türkiye'nin Kürt yurttaşlarıyla ilgili tutumunu uzun süredir eleştiriyor. Ancak PKK şiddeti, Avrupa'nın Kürtlere desteğini sınırladı. Eğer PKK askeri bakımdan zayıflar ve marjinal bir hal alırsa, AB Ankara'ya Kürtlere daha geniş ifade özgürlüğü ve kültürel haklar tanıması için baskı yapabilir.
Ancak Türkiye'nin taviz vereceğine dair bir işaret görünmüyor. 1990'ların ortalarından bu yana artan siyasal istikrarsızlık siyasete askeri müdahaleler yanısıra seçkinler ve halk arasında savunmacı, şoven bir milliyetçiliğin yükselmesine yol açtı. Etnik ve kültürel çoğulculuk konusunda daha da az hoşgörülü bir ortam doğdu. Türklerin birçoğu için Öcalan'ın yakalanması, stratejiyi yumuşatmak için bir fırsat olmaktan ziyade, devletin izlediği sert politikaların haklılığını göstermekte.
HADEP kapatılacak olursa, yerini biraz zaman alsa da başka bir partinin alacağı kesin. HADEP kapatılmasa bile, Türk makamlarının önceki ve bu parti üzerinde uyguladıkları baskılar, taktiklerde değişikliğe yol açabilir. İç bölünmeler ve ideolojik marjinalleşme tehdidi altında olan Öcalan - sonrası PKK'nın herhangi bir yeni siyasi örgütü etkisi altına alması zor olacaktır; bu nedenle örgütün demokratik bir gelişme göstermesi şansı daha büyüktür.
Öcalan'ın Kürt sorununa barışçı çözüm çağrısını onaylayan, şiddeti dışlayan ve kendisini Liderlik Konseyi'nden uzak tutan bir siyasi örgüt ılımlı Kürtlerin ve Öcalan'a sadık PKK yanlılarının desteğini kazanabilir. Hatta AB'nin ve ABD'deki önemli güçlerin açık desteğini alabilir. O takdirde Türkiye'yi yönetenler, "dış baskılar altında taviz vermek" ile "giderek dünyadan tecrit ve şovenizme saplanma" arasında nahoş ve tehlikeli bir tercihle karşı karşıya kalabilir. Dolayısıyla Öcalan'ın yakalanması Türk yetkilileri için Kürt sorununun gerçekten başlangıcı anlamına gelebilir.