The Others ‘Okurların etik duyarlılıkları bizimkinden farklı...’

‘Okurların etik duyarlılıkları bizimkinden farklı...’

12.02.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

‘Okurların etik duyarlılıkları bizimkinden farklı...’

‘Okurların etik duyarlılıkları bizimkinden farklı...’



Gittikçe artan sayıda okur basına güvensizlik duyuyor ve ondan soğuyor. İnandırıcılık konusunda gazeteciler artık siyasetçiler, elden düşme araba satıcıları veya televizyonda din bezirganlığı yapan rahiplerle aynı kaba konmaya başlandı.
Bu antipati, kanaatimce, gazetecilerle okurların farklı değerler sistemine dayalı farklı iki dünya bakışına sahip olmalarından kaynaklanıyor.
Eğer mesele bu iki grup arasında ortak bir zemini yeniden yaratmaksa, bence öncelikle hangi değerleri paylaşıp paylaşmadığımız konusunda bir tartışmayla başlamalıyız.
Gazete bu tür bir diyalog için mükemmel bir platform, ama ne yazık ki hemen hiç kullanılmıyor.
Görevim sırasında ombudsman köşesini yılda iki kez bu tür bir "değerler uçurumu" derinliğini ölçmeye ayırdım. Okurlara "siz editör olsaydınız, ne yapardınız?" türünden bir test uyguladım. Sorular daima etikle ilgili oldu.
Güncel olaylardan yola çıktım. Bir senaryo çizdim, sonra bununla ilgili yazı işlerinde atılması beklenen alternatifleri sıraladım. Soruların çoğu, aslında, "basalım mı, basmayalım mı?" tercihine indirgeniyordu. Yüzlerce okurdan yanıt geldi. Her test için gazetenin editörlerine de "ne yapardınız?" sorusunu sordum. Test ertesinde yazdığım köşemde, okur ve editör tercihlerini yüzde olarak aktardım.
Örneklerin ortaya koyduğu sorular, aslında bizlerin bu meslekte her gün karşılaştığı türdendi: Hangi ayrıntıları eklemeli? Masum olan, ama illegal eylemi farkına varmadan yapan birini teşhir etmeli miyiz? Rencide edici dili nasıl arıtmalıyız? Özel hayata giriliyor mu? Haberi doğrulatmak için acaba bekletmeli mi, yoksa hemen yayımlamalı mı? Hangi haberler kamu yararına değildir?
Bu tür tercihlerde "tam doğru" veya "yanlış" cevaplardan söz edemeyiz. Meslekte, sadece, profesyonel açıdan yapılan bir "doğru" veya "yanlış" değerlendirmesi vardır. Okurlar gibi editörler de sık sık uyuşmazlığa düşer, çünkü farklı düşünürler.
Ancak burada beni en çok ilgilendiren husus, gazetecilerin kimi zaman topluca (bir grup olarak) etik tercihlerde yanılgıya düşmesi.
Yıllar boyu yaptığım araştırmalarda şu sonuçlara vardım:
* Okurlar gazetecilerden daha dikkatli. Aslında, fikirlerini sorduğunuzda, gazetecilerin sansürcü gibi davranıp kamunun kimi haberlerden mahrum bırakılmasına karşı çıkıyorlar, ama iş bu testleri yanıtlamaya geldiğinde, okurların editörlerden çok daha fazla "haberleri tutmaya" yatkın oldukları ortaya çıkıyor.
* Okurların tavırları daha dağınık. Temel tercihlerde daha çok % 50 - 50 veya % 60 - 40 dağılıyorlar. Editörler ise genellikle % 90 - 10 veya & 80 - 20 gibi bir dağılım gösteriyor. Bunların % 100’e vardıkları da oluyor.
* Okurlar özel hayatın gizliliği konusuna çok değer veriyor. Eğer mesele bir yurttaşın haber alma hakkı ile bir yurttaşın özel hayatının korunması arasında bir seçime gelip dayanıyorsa, okurların çoğunun "öğrenmeyi" feda ettiğini görüyoruz. Editörlerin hemen tümü, tersini düşünüyor.
* Okurlar "seviyeli habercilik" (taste) konusunda editörlerden çok daha hassas. İtici, rencide edici resimler veya grafiklere editörler genelde pek karşı çıkmıyor. Okurlar bunlara itiraz ediyor. Okurlar, açık saçık ifadeler veya ahlak sınırlarından "taşan" başlıklarda, dildeki kabalık ve argolarda, cinselliğee atıfta bulunan ifadelerde de çok daha titiz davranıyor.
* Okurlar meşhur kişilerin akrabalarının, sırf bu akrabalık ilişkisi yüzünden haber olmasına taraftar değil. Bir belediye başkanının kardeşi alkollü araba kullanırken yakalandıysa, editör bu ilişkinin haberde mutlaka yer almasını istiyor. Okurlar ise, bu şahsın kendi eylemlerinden sorumlu olduğu kanaatinde. İlişkinin olayla ilgisini anlamsız buluyorlar.
Testler her iki tarafın dünyaya bakışını sergiliyor. Ama bunları yayımlayıp öyle bırakmak, gerekli de olsa, tek başına yararlı değil. Aradaki uçurumu gidermek için bir diyalog ortamı doğurulmazsa, her iki grup da ötekinin hiçbir işe yaramaz, iflah olmaz kazkafalılar olduğunu düşünür durur.
Aslında her iki kesim de görüşlerinin hangi noktalarda ayrıştığını anlıyor bu sayede.
Okurlar kendi içlerinde bile tam anlaşamadıklarını gördükçe, dünyanın "kendi çevrelerinde dönmediğini" de anlamış oluyorlar. Okurların etik açıdan neleri önemsediği ve farklı gördüğüne ilişkin bilgiler ise, dürüst muhabirler ile yazı işlerindeki sorumluluk sahibi editörleri okurlara daha çok yakınlaştırıyor.