The Others "Önce istemek ve inanmak lazım"

"Önce istemek ve inanmak lazım"

21.03.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Önce istemek ve inanmak lazım"

Önce istemek ve inanmak lazım


"Basamak, basamak seneler boyu verilen emeklerin karşılığını aldık sonunda. Uzun soluklu bir koşu bu. Kısa dönemde elde edilen bir başarı değil. Şampiyonluk için istemek, inanmak, hedef koymak lazım..."

Nilgün CERRAHOĞLU


"Voleybolun kızı" Arzu Aksu şampiyonluğun sırlarını anlattı:

"Üzüntümü, sevincimi, her şeyimi yanımdaki insanlarla paylaşmayı severim" diyor Arzu Aksu: "En sevdiğim sporlar, takım sporu bu nedenle..."
"Takım ruhu, takım sporu" o denli benliğine işlemiş ki; şampiyonluğu aldıkları anın coşkusunu bile hiçbir "tekil" tonlamaya yer vermeyen "toplu" bir zafer sevinci ile anlatıyor.
"İlk aklıma gelen kulüp başkanımız oldu" diyor o andan söz ederken: "Nejat ve Şakir Eczacıbaşı'ndan, Bülent Bey'e dek hepsine bu armağanı vermenin mutluluğunu yaşadım. Yönetim olarak asla bir dediğimizi iki etmediler. Türkiye'ye ve aileme bir armağan verdiğimizi düşündüm tabii sonra da..."
"Paylaşmak", Arzu Aksu için yaşam biçimi. Sabah antrenmanı, benden sonra iki röportajı var. Bol koşuşturmalı, sıkışık bir program arasında - kendi elleriyle - mükellef bir çay sofrası ve sıcak sıcak fırından çıkarttığı küçük peynirli kruvasanlar, simitler hazırlamayı ihmal etmemiş. Hiç karşılaşmadığı bir gazeteciyi değil, yakın bir dostu ağırlamayı beklercesine...
Genç bir çiftin küçük, mütevazi evi burası. Büfenin, sehpaların üzerinde iki yıl önce evlendiği sporcu eşi Koray Aksu ile birlikte çekilmiş gelinlik resimleri var. Hasır storlar, deri koltuklar, cam satıhlı masalar salona tümüyle işlevsel görünüm veriyor. Duvarlar ve mutfakta hakim renk mavi beyaz, - gene - Eczacıbaşı üniformasının tonlarını taşıyor. "Takım ruhu" belli ki, evinin duvarları arasında bile Arzu'yu yalnız bırakmıyor...

- Avrupa Şampiyonluğu'nu kazandığınızda ne hissettiniz?
- İnanamadım. Türkiye'ye bir hediye verdik diye düşündüm. Bu kıvılcımlı siyasi olaylar varken; İtalya'yı, Yunanistan'ı yenmenin coşkusunu yaşadık. Bir başka takımı yensek bu kadar sevinmezdik.
- Zaferin bir siyasi tadı mı oldu sizin için?
- Ne yazık ki artık oldu. Biz sporcuyuz. Sporda böyle şey olmaz diye düşünürdük. Karşı takımdaki kızları tanıyoruz. Turnuvalarda karşılaşmışız. Aralarında arkadaşlarımız var; İtalyanlardan, Yunanlılardan...
- Dostluğunuz soğudu mu?
- Merhaba, nasılsın konuşuyoruz ama fazla dost yaklaşmıyorum. Ben bile değiştiğimi söyleyebilirim. Yani kızıyorum.
- 30 yıldır voleybolda böyle bir başarıya ilk kez imza atılıyor.
- Türkiye'de ilk kez bir bayan voleybol takımı Avrupa Şampiyonu oluyor.
- Ne zaman böyle bir zafer kazanılsa basına, "Avrupa'dan söke söke aldık" üslubunda yansıyor. Bu bir ispat arayışı mı? Psikolojik boşalma mı?
- Bunu düşünmedim. Ama şimdiye dek çok ezilmişiz. Galibiyetlerimiz az. Yunanistan için söylemiyorum. Yunanistan'la sporda ya dengiz; ya da çoğu branşta daha iyiyiz. Ama İtalya her dalda - futbol, basketbol, voleybol - bir ekol. Dünyanın en iyi voleybol ligi İtalya'da oynanıyor. Avrupa'da ikinci en iyi lig de Türkiye'de. O düzeye geldi voleybolumuz.
- İtalya'yı ekol yapan ne?
- Maddi olanakları çok. Tesisi, topu, filesine dek oyunculara en iyi olanakları sağlıyorlar. Rahat sponsor buluyor takımlar. Bizde sponsor bulmakta zorluk çekiliyor. Eczacıbaşı var. İleride belki Sabancı kulüp kurabilir. On yıldır banka takımları var. Onlar yatırım yapıyor. Kaliteli yabancı oyuncular getirmeye başladılar.
- Yani bu alt yapı meselesi...
- Tabii, oyuncu yetiştiren kulüp az Türkiye'de. Alt yapıya önem veren kulüp, toplasınız 3 - 4'ü geçmez. Diğerleri kestirmeden başarı istiyor. En iyi oyuncuları toplayayım, bu yıl ben şampiyon olayım diye bakıyor. O zaman oyuncu yetişmiyor.
- Bu zafer, Türk voleybolu için dönüm noktası mı?
- Olmalı. Oyuncu yetiştirmek, kaliteli yabancı oyuncu almak ve altyapının öneminin farkında artık kulüpler. Ama kulüp yöneticilerinin düşünce tarzı da çok önemli. Nejat Bey hep iyi oyuncu yetişsin istedi. Şakir Bey öyle. Babam olduğu için söylemiyorum; Cengiz Göllü'nün bizi bugüne getirmekte, kulübün yönetimi kadar rolü var. Çok şeye örnek olduğumuzu düşünüyorum.
- Sizi babanız yetiştirdi. Ondan aldığınız en önemli ders?
- Sevgi ve saygı. 12 kişinin bir arada başarıyı elde etmesi zor. 12 ayrı karakteri bir arada ancak saygı ve sevgi tutabilir. İnsanın yaptığı işe saygı duyması gerekiyor. Ben öyleyim.
- 9 yaşında voleybola başlamışsınız. Geldiğiniz yere babanızın katkısı ne?
- Voleybolla büyüdüm. 3 yaşından beri salonların içindeyim. 5 - 6 yaşında A takımındaki oyuncularla deplasmana gider, seyahate çıkardım. Voleybolun inceliklerini A'dan Z'ye bana babam öğretti. Babam Eczacıbaşı'na 25 yıl hizmet verdi. Kulübü 17 kez Türkiye şampiyonu yaptı. Onunla 7 şampiyonluk yaşadım. Yaşım küçüktü. Ama A takımına çıktıktan sonra, 7 Türkiye şampiyonluğum var.

Hedefi koymuştuk

- Avrupa Şampiyonluğu aklınıza gelir miydi?
- Hayır. Akdeniz Oyunları ikinciliğim oldu; liselerde dünya şampiyonluğum olmuştu. 30 yaşında; artık bir daha bu tip başarılar yakalayamam diye düşünüyordum. Ama sezon başında kadrolar kurulurken "Türkiye birinciliği" ve "Avrupa Şampiyonluğu'nu" hedef koyduk. Kupa Galipleri'ne katılacağımız, geçen yıl belli olmuştu. Takım kurulurken, transferler ona göre yapıldı. Oyuncular, maddi olanaklar ona göre sağlandı. Sekiz ay evvelinden Avrupa şampiyonu olmak hedefi vardı bizim için...
- Dışarda en beğendiğiniz voleybolcu kim?
- İtalyan Milli Takımı'nın pasörü, Manuela Benelli. 36 yaşında, hala oynuyor. Dünyanın en büyük pasörlerinden. Bir Rus var; bir de Manuela.
- Son maçı karşılıklı mı oynadınız?
- Evet, hatta arkadaşımdı kendisi. Maçtan önce karşı takımın isim listesi geldi. Benelli adını görünce, "işimiz var" dedim. Çünkü çok tecrübeli. Yıllardır Avrupa şampiyonluğu var.
- Zafer katmerli mi oldu böylece?
- Evet ama asla Manuela'yı yendim diye düşünmedim. Çünkü takım sporu bu. Takımımız onlardan iyiydi diye düşündüm.
- Nasıl şampiyon olunur? Var mı sırrı?
- Uzun soluklu bir koşu bu. Kısa dönemde elde edilen bir başarı değil. Eczacıbaşı 30 yıldır bu işin içinde. Bayan voleybol takımı Avrupa'da 4 kez final oynamış, 2 kez 2'nci olmuş. Bu kez 1'inciliği yakaladık. Basamak, basamak; seneler sonunda verilen emeğin karşılığını aldık.
- Basketbolda Efes Pilsen'e "Avrupa şampiyonluğu" kazandıran Aydın Örs'e sormuştum aynı soruyu: "Önce hayal etmek gerekir!" demişti...
- İstemek ve inanmak lazım.
- Antrenör olsanız takımınızı şampiyon yapmak için nasıl politika izlersiniz?
- Bir yıllık program yaparım. Kısa vadeli düşünmem. Erkek antrenörü olmakla kadın antrenörü olmak farklı. Bayanlar duygusal. Yenilginin üzüntüsü haftalar sürüyor. Takımda dağılma oluyor. Onu toparlamak bir - iki hafta alıyor.
- Antrenörün biraz psikolog mu olması lazım?
- Öyle. Avrupa'da takımların psikologları var zaten. Örneğin bu finallerde buna ihtiyaç hissettim. Hem takım, hem kendim için. Antrenör için de gerekebilirdi. Büyük stres ve sorumluluk altındasınız. İnsan konuşmak istiyor; çözemediği şeyler oluyor ve cevabını almak istiyor.
- Takım kaptanı üzerinde stres daha mı fazla?
- Daha fazla, çünkü oyuncu, antrenör ve yöneticiler arasında "sünger" konumundasınız. Karşılıklı istekler var. Oyuncular yönetimden, yönetim oyunculardan bir şeyler istiyor. Dengeyi, menajerle takım kaptanı kuruyor.
- Voleybolcu olmasanız ne yapmak isterdiniz?
- Üniversite okumak isterdim.
- Voleyboldan başka spor yapıyor musunuz?
- Hayır. Yüzme, kayak gibi ters adale gruplarını çalıştıran sporlar bize yasak. Ama tenis, squash oynayabilir; koşabilir, atletizm yapabiliriz. Ama ben ferdi spor sevmiyorum. Takım sporu yapmam lazım. Çünkü üzüntümü, sevincimi, her şeyimi yanımdaki insanlarla paylaşmayı seviyorum.
- Şampiyon bir voleybolcunun günlük yaşamı nasıl?
- Sabah akşam her gün (sabah 1.5 - akşam 2 saat) antrenmanımız var. İki antrenman arası eve dönüp, 1 - 2 saat uyuyoruz. Öğle yemeklerini kızlarla Eczacıbaşı kulübünde yiyoruz. Karbonhidrat - protein yemeği çıkıyor. Maçlara yakın B ve C vitamini kürü yapıyoruz. Akşamları erken yatıyoruz. Zaten 23.00'te uykum geliyor.

Çocuk için geç

- Bu disipline özel yaşam nasıl sığıyor?
- Eşim sporcu. Sporcunun yaşamını biliyor. Deplasmanımız, kamplarımız oluyor. Evde yemek olmuyor mesela. Geç geliyoruz, idmanda yeniliyoruz; üzüntümüzü, sevincimizi paylaşıyoruz. Sporcu genelde zaten sporcuyla evleniyor. Takımdaki kızların kocaları da ya basketbolcu ya voleybolcu.
- Çocuk yapmayı düşünür müsünüz?
- Onun için 20'li yaşlarda anne olup; 30'dan önce tekrar voleybola dönmüş olmam gerekirdi. Benim için artık geçerli değil.
- Normal insanları kıskanmıyor musunuz?
- Cumartesi, pazarların özgürlüğünü kıskanıyorum. Bizim cumartesi, pazar, bayram, yılbaşımız yok. Ailenle bayram geçirmek istiyorsun, deplasmanda ya da antrenmanda oluyorsun. Şükür yazın 1 ay tatilimiz var. O zaman istediğimizi yapıyoruz. Geceleri çıkıyoruz örneğin. Bunun dışında ancak sinemaya gidebiliyorum. Beni rahatlatıyor. Bir de Türkiye'ye gelen yabancı pop şarkıcıların konserine gidiyorum mutlaka.
- Gençlere ne tavsiye edersiniz?
- Takım sporu yapmalarını. Paylaşmayı öğretiyor.
- Ya geleceğin şampiyonlarına?
- Özel yaşama zaman ayırmayı bilmeyi. Başarı için şart. Yoksa kafayı yer insan.