The Others Önce sistemin ıslahı

Önce sistemin ıslahı

02.07.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Önce sistemin ıslahı

Önce sistemin ıslahı

       Yoğun şikayet konusu olan yolsuzlukların parlamenter sistemin ürünü olduğunu kanıtlamak zor. Yozlaşma her sistemde ortaya çıkabilir. Başkanlık sistemi kendi başına buna bir çözüm oluşturmaz. Galiba, dünyadaki en yozlaşmış ortamlara başkanlık sistemlerinde rastlanıyor.

       Türkiye Cumhuriyeti, siyasal sistemini yetmiş beş yıllık geleneğinden koparmasını zorunlu kılacak kadar vahim bir bunalımla karşı karşıya mı bulunmaktadır? Böyle bir bunalım söz konusu ise, geçici midir, yoksa siyasal sistemin yapısının ürünü müdür? Cumhurbaşkanı'nın tedavisini önerdiği sorunlar nelerdir, nereden kaynaklanmaktadır? Çözüm önerileri istenen sonucu verecek midir? Bu soruların yanıtlarını Koç Üniversitesi'nden Prof. Dr. İlter Turan Milliyet için yazdı.

       SON yıllarda seçimler oyların çok sayıda parti arasında dağılmasıyla sonuçlandı. Parlamentoya çok sayıda partinin girmesi koalisyon hükümetleriyle yönetilmemizi zorunlu kılıyor. Dünyada çok sayıda ülke koalisyon hükümetleriyle yönetildi, yönetiliyor. Almanya gibi bazıları var ki, hükümetinin koalisyon olduğunu ancak uzmanlar bilir. Demek ki, koalisyonlar kendi başına bir istikrarsızlık nedeni değil. Problem ortakların davranışından kaynaklanıyor. Öyleyse Türkiye'deki koalisyonlar neden sorunlu? Seçmenlerimiz partiler arasında büyük bir akışkanlık sergiliyor. Hiçbir parti kendisini güvende hissetmiyor. Dolayısıyla partiler daima seçim olacakmış gibi gerilime başvurarak oylarını birbirine karşı korumaya çalışıyorlar.
       Tabii, sorun salt seçmenlerle sınırlı değil. Milletvekilleri de görevlerini uzun süre koruyamayacaklarını düşünüyorlar. Dolayısıyla, bir yandan yeniden seçilme şansını yüksek tutmaya, diğer yandan seçimi kaybedince büyük mahrumiyetlere uğramamak için milletvekili olmayabilecekleri günlere hazırlanmaya çalışıyorlar.
       Sorunlar karmaşık bir yumak oluşturunca, kapsamlı değişiklikler önermek, tüm sorunlardan bizi bir anda kurtaracak mucizevi formüller aramak çoğumuza cazip geliyor. Yepyeni sistemler derdimize deva olur sanısına kapılıyoruz. Bu sistemlere sahip olmadıkları özellikler atfetmeye başlıyoruz. Halbuki toplumsal süreçler bize, yasal değişiklikler yaparak sorunlarımızı birdenbire ortadan kaldırma imkanı tanımıyor. Buna karşılık, tüm siyasal sistemi değiştirmeye kıyasla daha kolay yapılabilecek bazı ayarlamalar, sorunları aşmamızda önemli katkılarda bulunabilir. Örnek olarak, size sorunları gidermeye yardımcı olacağını sandığım bazı mütevazı önerilerde bulunayım.
       Siyasi Partiler Kanunu'nda partilerin merkez organlarının taşra örgütleri üzerindeki feshetme, görevden alma gibi yetkileri kaldırılsın, hiç olmazsa iyice zorlaştırılsın. Seçimlerde aday belirleme bir seçim bölgesindeki her partinin tüm üyelerinin katılacağı önseçimlere bırakılsın. Partilere kimlerin üye olabileceğine ilişkin sınırlamalar daraltılsın. Üye kayıt defterlerinin muntazam tutulmasını sağlayan yasal zorunluluklar getirilsin. Yerel yönetimlerin yetkileri güçlendirilsin, merkezi hükümetin müdahale alanları daraltılsın. Özelleştirmeye daha da hızlı devam edilsin. Hatta kamunun, özel kesimin sağlayabileceği tüm hizmetleri ona ihale etmesi sağlansın. Bakalım ne olacak?
       Ben size tahminlerimi söyleyeyim. Bir kere, ancak yaygın katılımlı bir önseçimle aday olabilecek milletvekillerimiz artık görevde kalmalarını parti genel başkanının insafına borçlu olmayacakları için, parlamentodaki parti grupları güçlenir. Partiler, genel başkanlarının kişisel iktidar aracı olmaktan uzaklaşır.
       İkincisi, seçilmelerini bir partinin yerel örgütüne borçlu olan milletvekillerinin parti değiştirmekten sağlayacakları kazançlar azalır. Sözgelimi parti değiştirmek, bir sonraki seçimde yeniden milletvekili seçilmeyi zorlaştıracak bir eylem olur.
       Üçüncüsü, aday olmak bir seçim bölgesindeki tüm parti üyelerinin desteğinin sağlanmasını gerektireceğinden, az sayıda partili siyaset simsarına kişisel hizmet ve çıkarlar sağlayarak, onların sayesinde aday olmak zorlaşır. Milletvekilliğine aday olmak isteyenler dikkatlerini tek tek bireyleri memnun edecek eylemlere tahsis etmek yerine toplumda destek bulacak işlere hasretme zorunluluğunu duyarlar.
       Dördüncüsü, merkezde yoğunlaşan yetkilerin bir kısmı yerel yönetimlere aktarılacağından, milletvekillerinin devlet dairelerinde seçmen işlerini kovalama türünden işleri azalır, ulusal çapta hizmetlere ayıracakları vakitleri bollaşır. Uzun dönemde gerek parlamentonun gerek seçmenlerin milletvekilliği görevini algılama biçimleri değişebilir. Buna paralel olarak, milletvekilliğine talip olanların profilinin de değişmesi beklenir.
       Beşincisi, eğer başarılı bir özelleştirme yapılabilirse, milletvekillerinin üzerinde sürekli paylaşım kavgası ve nüfuz mücadelesi yaptıkları bir alan ortadan kalkmış olur. İsterseniz uzatmayayım. Mevcut sistemi köklü değişikliğe uğratmayan bir dizi önlemin, onu bugüne göre daha nitelikli ve etkin duruma getirmesinin mümkün olduğunu ifade etmeye çalışıyorum.
       Bir başka konuya dönelim. Yoğun şikayet konusu olan yolsuzlukların parlamenter sistemin ürünü olduğunu kanıtlamak zor. Yozlaşma her sistemde ortaya çıkabilir. Bu musibet bugünün Türkiye'sinde olduğu gibi bazen azgınlaşabilir de. Başkanlık sistemi kendi başına buna bir çözüm oluşturmaz. Galiba, dünyadaki en yozlaşmış ortamlara iktidarı tek elde toplayan başkanlık sistemlerinde rastlanıyor. Tedavi yolu, demokrasinin yaygınlaştırılması, yargı bağımsızlığı ve profesyonelliğinin güçlendirilmesidir. Sayın Demirel'in önerilerinde bu yönde bir tedbir bolluğu göremedim. Halbuki, Dernekler, Ceza ve Siyasi Partiler kanunları dahil bazı yasalarda değişiklikler yaparak, toplumun siyaseti denetlemesi, yargının bağımsızlaştırılması için önemli fırsatlar yaratılabilir.
       Türkiye on yıllardır fırtınalar yaşıyor. Ülkenin her yöresinin önce para, ardından piyasa ekonomisine geçmesi çok kısa sürede gerçekleşti. Nüfusumuzun artış hızı daha yeni yavaşlıyor ama kentleşme olanca hızıyla devam ediyor. Ulaşım ve iletişim alanlarındaki gelişmeler insanlarımızı hem bedenen hem de ruhen seyyar hale getirdi. Demografik, iktisadi, sosyal ve kültürel alanlarda meydana gelen değişiklikler kararlılık kazanıncaya kadar siyasetimizde çalkantılar olması doğaldır. Sayın Demirel'in sistem sorunu dediği sorunların altında sistem değil, bunlar yatıyor. Değişme süreci kararlılık kazanınca siyasetimiz de durulur. Şu sıralar siyasal hayatımızda tanık olduğumuz hareketlilik, tıkanmalar, zikzaklar değişimin karmaşık çizgisinin yarattığı gerilimleri gidermemizi sağlıyor. Başkanlık sistemine geçsek, başkanı beş yıl değiştiremeyeceğiz. Bu katılık, istikrar değil, gerilim ve istikrarsızlık da getirebilir. Keza, parti sayısını azaltmak için çift turlu ve dar bölgeli milletvekili seçimi ile oyların konsolidasyonunu sağlamak, bir yandan partilerde zaten var olan istikrarsız iç yapıyı daha da gayri mütecanis hale sokarken, sağ - sol kutuplaşmasını olanca sertliğiyle tekrar geri getirebilir.
       İki gözlemle tartışmayı noktalamak istiyorum. İlkin, karşı karşıya bulunduğumuz sorunların çoğunun sistemden kaynaklandığı teşhisi pek doğru gözükmüyor. İkinci olarak, iyi araştırılmadan yapılacak sistem değişikliği bir yandan beklenmedik sonuçlar doğururken diğer yandan sorunları çözmek bir yana, bunlara yenilerini ekleyebilir. Gündemimize neden sistemi ıslah etmek hiç girmiyor da, sistemi değiştirmek sokulmak isteniyor. Ben anlayabilmiş değilim ya da anlarsam üzülürüm diye korkuyorum.