The Others Özür dileyenler

Özür dileyenler

28.10.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Özür dileyenler

Özür dileyenler



Özür dileyenler
Okur Temsilcisi olarak faaliyetimin dördüncü yılına doğru yürürken, okurlardan gelen eleştirilerle ve gazetenin özeleştiriyle bunlara karşılık vermesiyle hem mutlu oluyorum, hem de Milliyet’in güven köprüsü kurma yolundaki hamlelerine olan inancım artıyor.
Bunun ötesinde, son haftalarda, genel olarak basınımız için de - cılız bile olsa - zihnimde bir umut ışığı belirdi.
Bunun nedeni, gazetelerimiz arasında üç yılı aşkın süredir sadece bu köşeye verilen saydamlık ve hesap verme mücadelesinin, yavaş yavaş başka gazetelere de sirayet ettiğini gözlemleyişim.
Düzeltilen her hata, iri veya ufak olsun, okurun gözünde gazeteyi yüceltiyor. Bu, tecrübeyle sabit. "Biz de hata yapıyoruz, çünkü bizler de insanız"ın kabulü ve okurlarla paylaşımı, gazetenin soyut kâr hanesine yazılan davranışlar.
Özürler de böyle.
Milliyet, bazı meslektaşların tabiriyle "bir ilki gerçekleştirip" geçenlerde ön sayfadan kocaman bir özür diledi.
Bir yazarın yaptığı konuşma, doğruluktan uzak bir haberle verilmişti. Hemen ertesi hafta, aynı haberle bağlantılı bir mülakatın yapılış biçimiyle ilgili olarak, bir siyasetçiden de özür dilendi.
"Ne oluyor?" derken başka gazetelerde de özürler birbirini izledi.
Geçen pazartesi günü Sabah gazetesini açanlar, ön sayfada, yalanlanan bir haberle ilgili olarak kocaman bir özür gördüler.
Bir siyasi partiyle ilgili haber resmen yalanlanmış ve muhabir de o gazetenin yayın ilkeleri gereği istifasını vermişti.

Başka gazeteler
Hürriyet gazetesi de birkaç gün önce "kaset skandalı" ile ilgili bir fotoğraf dolayısıyla okurlarından özür diliyordu.
Bu gelişmeler nedeniyle okurlarla paylaşmak istediğim bazı noktalar var:
Dikkat ederseniz, şimdiye dek pek de alışmadığınız ölçüde yaygın ve belirgin bir özür dileme eğilimi giderek yaygınlık kazanıyor gazetelerimizde.
Özür dilemede rahatlamaya gidilirken, gittikçe artan sayıda yayın yönetmeni, köşe yazarı ve editör, mesleğin halini sorguluyor ve çeşitli sorunları kendi arasında tartışıyor.
Milliyet’in ardından önce Hürriyet, peşinden de Sabah gazeteleri, içeriğe ilişkin okur mektuplarını ele alan "iç eleştirmenöler görevlendirdiler.
Bunlar, son derece olumlu gelişmeler.
Saydamlaşma ve kamu önünde hesap vermenin öneminin medya tarafından artık anlaşılmaya başlandığının işaretleri.
"Mesleğe kesin dönüşün" sinyalleri.

İnançlılar, kuşkucular
Özür dilemek önemli mi?
Elbette çok önemli.
Ama gerek gazeteciler gerek okurlar arasında görüş mesafesi dar veya inançsız bir kesim var. Kendi dünyasına hapsolmuş bir kesim.
"Özür diliyorsunuz da ne oluyor ki?" diye soran - tek tük de olsa - okurlar var. "Bu okura özürle de yaranılmaz, ne lüzum var?" diyen gazeteciler olduğu gibi.
Okurlardaki şüpheciliği anlamak kolay.
Basının vurdumduymazlığı ve kendi hatalarını görmezden gelmesi öyle büyük bir güvensizlik yaratmış ki, aşmak uzunca zaman alacak. Hataları azalta azalta ilerlenecek.
Basında özür ve özeleştiri konusunda meslektaşlarımın tavırlarına gelince: Bu konuda onları beşe ayırıyorum.
"Kararlılar": Yeni bir dönemin kaçınılmaz olduğuna inanıyorlar. Onlara göre basın hızla bir beyaz sayfa açmak yerine, sabırla yıkanarak arınmalı. Her gün biraz daha beyazlaşmalı. Yavaş yavaş, tutarlılık ve inatla.
"Acilciler": Bu meslektaşlar - bugün pazartesi ise - basınımızın tüm müzmin hastalıklarının salı akşamına kadar derhal sona erdirilmesini istiyor. "Mesleğe kesin dönüş"ün adım adım olduğunu unutuyor, çarpık bir prizmadan bakıyorlar. Bunun bir süreç olduğunu göz ardı ediyorlar.
"İnançsızlar": Bunlara göre, yapılan her şey yalan, gözboyama. Basının kendisini denetime alma, düzeltme çabalarının altında birtakım gizli hesaplar arıyorlar. Tabii ki iler tutar yeri olmayan bir görüş. Çünkü, meslektaşlarına güvenmemeye, hatta onları aşağılamaya dayanıyor.
"Vurdumduymazlar": Bunlara göre, yapılanlar anlamsız. Basının özeleştirisini bir nevi mazoşizm olarak görüyor; "bu bize zarar veriyor" diyorlar. Yapılan hataların aynısını yapmayı, "böyle geldi, böyle gitmeli" diyerek sürdürüyorlar.
"Kötü niyetliler": Rakip gazetelerin yaptığı özeleştirileri birer zaaf olarak alıp - yere düşeni tekmeleme misali - saldırı vesilesi yapıyorlar. Kendi gazetelerinin hatalarına göz yumuyor; özeleştiri cesaretsizliğini "öteki"ne - rakip gazete veya meslektaşa - vurarak örtbas etmeye çabalıyorlar. Ayrıca bir kısmı cahil. Muhabirliğin ve editörlüğün pratiğini bilmedikleri için eleştirilerini ciddiye almak güç.
DMG Yayın İlkeleri yayımlandığı vakit, ortaya çıkan tartışma önemliydi. Olumlu veya olumsuz görüşler ortaya atılmalıydı. Ama ben siz okurlar adına şunu çok iyi biliyorum ki, ilkelere sahip çıktıkça, diğer gazetelerde mesleki duyarlılık arttıkça, herkes evinin önünü temiz tutmaya koyulduğu ölçüde onur ve güven dolu bir okur - basın ilişkisi kurabileceğiz.
Dolayısıyla, her küçük ama olumlu gelişmenin kıymetini teslim ederek yola devam etmekten başka hiçbir çare göremiyorum.
Gazetenizi eleştirmeye, kusurlarını benimle paylaşmaya devam edin.









Yazarlar