The Others Şanlıurfa'nın Mimar Sinan'ı

Şanlıurfa'nın Mimar Sinan'ı

14.09.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Şanlıurfa'nın Mimar Sinan'ı

Şanlıurfanın Mimar Sinanı

       EDESSA Otel'den Germüş köyüne doğru hareket ediyoruz.
       Şanlıurfa'da şehiriçi trafiğin maaşallahı var, büyük kentleri aratmıyor. Ana caddelerde son model otomobillerle yük taşıyan eşekler "kardeşçe" trafiği paylaşıyor!
       Siyasilerimiz Şanlıurfa'da yaptıkları meydan konuşmalarında "maneviyat şehri" veya "peygamberler diyarı" gibi cilalı cümlelerle seçmenleri okşar. Maddi yoksulluk, başka türlü nasıl şurup niyetine içirilebilir ki?
       Bu sefer görüyoruz ki, zenginlik de kente "arz - ı erdam" etmiş...
       Şehir dışına çıktıktan 10 dakika sonra ana yoldan ayrılıp toprak yola giriyoruz. Dev şantiyeleri arkamızda bırakıyoruz.
       Su kanallarında çocuklar neşe içinde yüzüyor. Kanallarda yüzmek yasak, çünkü yaz başından bu yana 18 kişi kanallarda boğularak ölmüş. Çocuklar, yasaklara karşı olanca saygılarıyla kanallara girmeye devam ediyor.
       Yolda durup, yasakları hatırlatıyoruz. Çok etkilendikleri belli oluyor:
       "Bize bi şey olmaz abi!"
       * * *
       Hedefe vardık gibi... "Züğürt Ağa" filminin çekildiği Germüş'e giriyoruz.
       Dış sokaklar bombalanmış sanki. Eksi yapı evlerin çatıları uçmuş gitmiş... Hüseyin Kırcalı, "Bak şu tepedeki bina kilisedir" diyor.
       Burası eski bir Ermeni köyü... Taş işçiliğinin enfes örnekleriyle karşı karşıyayız. Sola dönüyoruz. Şener Şen heyecanlanıyor:
       "İşte şu kapı bizim çiftlik!"
       Zaten "Züğürt Ağa"nın hemşerileri birerli kolda dizilmiş bekliyor.
       Şener Şen iniyor önce...
       İstisnasız herkesle kucaklaşıyor. Sanatçıdan çok köyün bir evladı gibi karşılanıyor. Acaba Şener Abi, bu insanların "sahici ağası" mı?
       * * *
       Hüseyin Kırcalı gerçek hemşerileri, Şener Şen de ondan aşağı değil.
       Bir tek ben "Fransız" kalıyorum ortama... Uzun boylu bir adam, hafif direktifler vererek duruma vaziyet ediyor. Ben yanına gidip soruyorum:
       "Siz köyün muhtarı mısınız?"
       "Hayır, ben sahibiyim!?"
       Abbas Sümer, filmdeki gibi "züğürt" değil... Uceymi Sadun Paşa'nın torunu. Çiftlik Ermenilerden kalmış. Sümer "Atatürk büyükbabama hediye etmiş" diye açıklıyor durumu...
       Germüşlüler, "Şener Ağa"yı son filmindeki rolüyle selamlıyor. Koca bir tepsi baklava hazırlamışlar, üzerinde fıstıklarla "Onurlu Eşkıya Hoşgeldin" yazıyor.
       Yer sofrasına buyur ediliyoruz. Safranlı pilav üzerine kuzu tandır, salata ve ayrandan oluşan yemeğin finalinde de künefe var.
       * * *
       Yemeğin ilk dakikaları "konuşmasız" geçiyor.
       Mideler "istiap haddini" doldurunca, sohbet başlıyor. Şener Şen'e köy havası yarıyor. Filmdeki gibi yöre şivesiyle konuşuyor.
       Ancak sinema panelinde gibiyiz. Herkes Şen'in filmlerinden konuşuyor:
       "Şener Abi, İlyas Salman'a amma eziyet ettin ha?"
       "He valla yapmışızdır, Allah kabul etsin!"
       Ortaya iki tepsi künefe geliyor. Önce bir anı fotoğrafı ricası... Köy halkı tepsinin başında, diz çökmüş bekliyor. Şener Şen fotoğrafı tamamlarken diyor ki:
       "Yahu hafızlar gibi dizilmişsiniz!"
       * * *
       Şener Şen'den sonra sofranın tartışmasız "starı" olan Hacı Kerim, elçi aracılığıyla bir "derdini" iletiyor:
       "Şener Abi, Hacı Kerim tatlıyı çatalla yiyemiyor, müsaade edersen eliyle devam etmek istiyor."
       "Ne demek, buyur istediğin gibi ye Hacı..."
       Hacı Kerim, abartmasız çeyrek tepsi künefeyi tek başına götürüyor, ancak yine mutlu değil:
       "Bunun üzerine yarım kilo dondurma olacaktı ki, tadı çıksın!"
       Hacı Kerim Üzümcü, 75 yaşında bir taş ustası... Urfa evleri geleneğini tek başına sürdürüyor. Bu yüzden de ona "Urfa'nın Mimar Sinanı" diyorlar. Hacı'nın yemek konusundaki performansı da dillere destan.
       Hacı Kerim, ulaşım aracı olarak küçük bir mobilet kullanıyor. Geçenlerde yine bir ağır yemek sonrası yolda giderken motorun üzerinde uyuyor! Umumi arzu üzerine kazayı canlı yayında tekrar anlatıyor:
       "Motorda gidiyordum, gözlerim bakıyor ama içim geçmiş. Motor yattı, yoldan çıktım. Dört metreden uçtum..."
       Hacı sağ kalmasını son anda yerine getirdiği bir "güvenlik önlemine" bağlıyor:
       "Ama havada uyanıp, selavat getirdim!"
       Şener Şen, Hacı'nın uçuş mesafesine dikkat çekiyor:
       "Dört metre iyi olmuş... İki metreden uçsaydın, Allah göstermesin selavat yarım kalırdı!"

       YARIN: HARRAN'DA PAMUK BAYRAMI