The Others Sen Allahın bir lütfusun!

Sen Allahın bir lütfusun!

11.04.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sen Allahın bir lütfusun!

Sen Allahın bir lütfusun
Mesut YAR Köşe yazarı edebiyatçı Kürşat Başar'a yazılan bir mektubu aynen yayınlıyoruz. Sayın Kürşat abi. Bu seslenişte bir gariplik olduğu doğru. Ama o cümlenin "sayın"ı, Star gazetesindeki vesikalı dekupene, abisi de İstanbul Üniversitesi'nin felsefe koridorlarda birbirimizi tanımadan tebessüm edişimize güvenerek kuruldu. Ben seni, o zamandan, okul yıllarından beri uzaktan uzağa izlerim. Dünyanın kaderidir bu. Öylesine karşılaşanlardan biri şöhret olunca diğeri onu uzaktan uzağa izler. Romanlar, dergiler, köşe yazarlığı filan. Aldın başını gittin. Romanlarındaki kırgın üslubundan, aşka bakışını öğrenmiştim. Star gazetesinde yazdığın o güzel yazından da nihayet siyasetten kopuş nedenini öğrendim. Gözden kaçıran okuyucuların için aynen nakledeyim. Biraz uzun olacak ama bir cümleyi bile atlamak istemem: "Puslu kötümser bir Ankara akşamı liseden çıktık, toplu halde yürüyüşe geçtik, sloganlar atılıyor, herkes kolkola girmiş, polis minibüsleri grubu izliyor. Birden karşı kaldırımdan, biraz uzaktan başka bir topluluk geliyor, onlar da farklı sloganlar, marşlar söylüyor. Bir anda ortalık karışıyor, herkes taşlarla, sopalarla, kemerlerle birbirine saldırıyor. Karşıdan gelen ve bize saldıran topluluğun içinde bir yıl önce ortaokuldaki sınıf arkadaşlarımdan birini görüyorum. Birlikte basket oynadığımız, sinemaya gittiğimiz, gizlice porno dergilere baktığımız yakın arkadaşlarımdan birini... Bugün bile nasıl bir rastlantı olduğunu bilemiyorum ama onu kolundan tutup kalabalıktan çıkartıyorum ve mağazalardan birine sokuyorum. Bir süre gizleniyoruz, sonra gülüyoruz. İlk kez o zaman nasıl inanılmaz bir saçmalığın içinde bulunduğumuzu anlıyorum."
İşte yazının girişi bu. Gidişi de bu mealde. Şimdi bu anıyı al bir film yap. Başrole uygun isimler bul. Filmi de Sinan Çetin çeksin. Ya da sen üşenme bundan bir roman çıkar. Ben bu düşünceler kafamda, elimde de senin yazın kapı kapı dolaşıyorum. Haliyle önüme gelene de okutuyorum. Ama senin yazının başlığında yer alan "Hayatın dışında kalma geleneği"nden gelen bazı insanlar yazının büyüsünü bozmak istediler. Sen olsaydın yapmazdın biliyorum. Onlar yaptılar. Dediler ki, neden kafasına bir odun yediğinde vazgeçmedi siyasetten. Ya da polisten sıkı bir dayak yediğinde ya da siyasi bilinçten. Onlar hala dünyada işsizlik, açlık, savaş, eşitsizlik, sömürü olduğunu sanıyorlar. Üstelik hemen hepsi de senin tarif ettiğin gibi okumuş, ülkenin şanslı gençleri. Ama inanıyorlar. Sayın Kürşat abi, ben onlara defalarca söylüyorum, anlamıyorlar. Ebru Gündeş'in şarkısındaki gibi "Sen Allahın Bir Lütfusun". Zaten kaç kişisiniz ki siz Allahın lütfu olan? En fazla yüz, bilemedin iki yüz. Sizin her şeyiniz ebedi ve edebidir. Senin siyasetteki kavga saçmalığını çözmen için puslu kötümser bir hava, çocukluk arkadaşı, göz göze gelmeler ve sonunda sevimli bir kahkaha gerekir. Eğer öyle olmasa sen o romanları yazamazsın. Manken röportajlarını yapamaz, köşe yazarı olamazsın. Anlamıyorlar işte. Onlar senin de sıradan olmanı istiyorlar. Yine senin deyiminle, gerçekleri göremiyor, görüneni başka türlü okuyamıyorlar. Hatta diyorlar ki yazdığı gibi bir anısı yoktur muhtemelen. Ben onlara hiç inanmıyorum abi. Tersine ben senin aşklarının da, arkadaşlıklarının da, iş hayatının da böyle ebedi başlayıp böyle edebi bittiğine eminim. Ben seni uzaktan uzağa izler, kendi sıradanlığıma kahrederken tek avuntum vardı. Abi sen işte siyaseti bile böyle roman gibi bırakırdın. Benim ve hayatın dışında kalma geleneğine mahkum milyonların aksine sen o saçmalığı bir arkadaşının gözlerinde bulurdun. Yine de tek üzüldüğüm bir şey var abi. Keşke arkadaşın, birlikte porno dergilere baktığın bir erkek yerine güzel gözlü eski bir aşkın olsaydı.
Hikayen daha güzel olurdu. e-posta adresi: mesutyar@hotmail.com