The Others ŞENGEZER'İN HAYATINDA EN BÜYÜK YERİ MESLEĞİ TUTUYOR

ŞENGEZER'İN HAYATINDA EN BÜYÜK YERİ MESLEĞİ TUTUYOR

20.06.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

'Bu iş yüzünden evlenemedim'

ŞENGEZERİN HAYATINDA EN BÜYÜK YERİ MESLEĞİ TUTUYOR
O parıltılı sahnenin görünmez kahramanlarından biri. Sanat yapacağım diye bir aile sahibi olamamış, yaratıcı zekasına rağmen para kazanamamış, doya doya yaz tatiline bile çıkamamış biri. Geçtiğimiz günlerde daha önce yazdığı "Dekor, Kostüm" ve "Yazılar" adlı kitaplarına "Bence Dekor ve Kostüm" adlı üçüncü kitabını ekledi. Osman Şengezer, yaşını söylemekten ısrarla kaçınıyor. Ama sahnede 40 yılını doldurduğunu düşünerek varın siz tahmin edin başından neler geçtiğini...

  • Kitabı kendi çabalarınızla çıkardınız, neden?
    Kimse ilgilenmedi çünkü. Daha dekor - kostümün ne olduğu tartışılıyor. Sanat mı değil mi bilinmiyor. Eleştirmenler yazıyor: "Osman Şengezer'in dekorları havayı veriyordu", ya da "İşlevsel değildi". Sonra geçiyor öbür cümleye. Onlar bile daha ne olduğuna karar verebilmiş değiller. Ben bunu ileride bir kaynak olabilsin diye yazdım. İnsanlar yalnız eleştirmenleri okuyup tek yönlü karar vermesin diye.
  • Eğitiminiz dekorasyonla ilgili değil ama değil mi?
    Ben çok küçük yaşta liseyi bitirip üniversiteye başladım. ODTÜ'yü 20'ncilikle kazandım. Sonra anladım ki bu işi beceremeyeceğim. Betonarme hesapları, demir çelik konstrüksiyon hesapları başlamıştı. Zaten hocalarım da söylüyorlardı, "Osman, daha başka düşün," diye.
  • Nasıl geçiş yaptınız?
    Fakültedeyken Ulrich Damrau benim yaptığım bir eskizi görmüş ve "Bu çocukla tanışmak istiyorum. Bulup getirin bana," demiş. Ben de o sırada Ankara Deneme Sahnesi, Ankara Meydan Sahnesi ve Ankara Sanat Tiyatrosu'nda çalışıyordum. 2.5 yıl onun yanında tam İtalyan usulü çıraklık yaptım. Konservatuvar derslerine bile beraber giriyorduk. Kostüm, sahne tekniği ve işin mutfağı. Hatta son projeyi ben tamamladım. Çünkü artık ülkesine dönüyordu. Sonra Refik Eren onun yerine geçti. "Seni artık burada paralı çalıştıralım," dedi.
  • Hem okuyup hem de çalıştınız yani...
    Allahtan fakülte ve opera binaları yan yanaydı. O arayı günde bazen üç kez koşardım. 8 yıl hiçbir bayram, tatil, yılbaşı, yaşgünü yaşamadan oradaki dekoratörlerin asistanlığını ve teknik müdür yardımcılığını yaptım. 8 yıl sonra Dame Ninette de Valois ile Sylvia balesinin dekor ve kostümlerini yaptım.
  • En çok kimlerle çalıştınız?
    ŞENGEZERİN HAYATINDA EN BÜYÜK YERİ MESLEĞİ TUTUYOR
    Saymakla bitmez. İlk çalışmalarım sırasında İstanbul'a sık sık gidip geldim. Haldun Dormen'le ve Yıldız Kenter'le tanıştım. Onlara çok dekor yaptım. Ve tabii Nisa Serezli ve Tolga Aşkıner'le 27 yıl çok yakın bir mesaim vardı. Onların vefatlarına kadar. Hala Haldun'a, Yıldız'a yapıyorum.



  • Oyun çevirileriniz de var. Yabancı dil sorununu nasıl çözdünüz?
    Hep sahnede öğrendim. Annemle babam çok uğraştılar bana dil öğretmek için. Ben o zaman çok ciddiye almadım. Hep çok doğal, çok pratik olmaya çalıştım. Mesela ben İngilizce'yi çok iyi bilsem bile çok doğru düzgün konuşmamaya çalışırım. Öyle tuhaf şeylerim var. Fakat baktım ki sahnede, dekor - kostüm işlerinde yürümek için dil bilmek şart. O zaman birdenbire bende bir belagat belirtisi başladı. Annem babam da çok şaşırdılar. Bu dil merakıyla iş, çeviri yapmaya kadar gitti.
  • Yurtdışında kaldınız mı?
    Çok gittim. En uzun Londra'da kaldım. British Council ve Ninette de Valois'nın bursuyla. Bu birkaç kez oldu. Çünkü tek seferde gidemiyordum. Geri gelip operada çalışmam gerekiyordu. Hep bölüm bölüm devam ettim. İngiltere, Amerika, Fransa, İtalya... İtalya'da Arena di Verona'da çalıştım 1.5 ay. Dekoratör asistanlığı yaptım. Sonra büyüyünce kendi dekorlarımla da gittim tabii.
  • Neyi nasıl yapacağınıza karar verirken metinden mi yola çıkıyorsunuz?
    Her seferinde başka bir şey öne çıkıyor. Ben hiç tek taraflı düşünemiyorum. Sade metin değil. Opera ve bale de yaptığım için bazen müzik geliyor. Bazen koreografi etkiliyor. Bazen piyesi okuyorum. Metnimi, bu bir opera librettosu olabilir, bale senaryosu olabilir; bütün içtenliğimle didik didik ederek okurum. Sonra bakarım, bu bir romandan mı uyarlanmış? Bu kompozitör, koreograf ya da piyes yazarı bunu hangi devrinde yazmış? Çünkü sanatçıların birtakım devirleri vardır ve yazılan da o dönemin ruhuna göre farklılık gösterir. Sonra tabii tarihi bir belge mi? Bir sürü şey var yani.
  • Gerçeğe uygunluk ne ölçüde?
    Bazen galalardan sonra yanıma yaklaşıp "Osman Bey, ama 17. yüzyılda kostümler ve dekor böyle değildi," diyorlar. Bu beni dehşete düşüren bir laftır. Çünkü ben bir müzeyi harekete geçirip canlandırmıyorum. Mesela Don Carlos'u, Kraliçe Elizabeth'i, Aida'yı yaparken hiçbir zaman tarihi boşlamadım. Tarihi veriler üzerinde yeni bir konsept yaratıyorum. Ben bir tasarımcıyım. Bazı verileri, belgeleri topluyorum. Yaptığım opera, bale ya da tiyatroda düşündüğümü seyirciye hangi mesajla vereceğime uygun bir form bulmaya çalışıyorum. Yani türevlerini üreterek yeni bir yaklaşım yaratıyorum.
  • Modayla ilgilendiniz mi hiç?
    Hayır, hiç. Bana gelir derler mesela ne güzel modern kostümler çizebilirsin diye. Ben ancak o karakterin o andaki durumunun kostümlerini tasarlayabiliyorum. Bana şimdi güzel bir giysi çiz desen çizemem.
  • En çok ne harekete geçirir hayal dünyanızı?
    Bazen bir yerde atılmış, kesilmiş tenekeler fikir verir ya da bilgisayarla oynarken çıkan bir görüntü. Çünkü bir şeyi okudunuz, düşündünüz, artık depolandınız, şimdi bir şekilde patlayarak dışarı çıkacak. İşte o anda gördüğünüz her şey fikir sahibi olmanıza yarayabilir. Cam, su, kırmızı bir kumaş, bir morluk, bir metal, televizyon bozulduğunda çıkan op - art görüntü... Birçok kez balerinin çalışma anındaki kıyafetine bakarım; beline bir şey bağlamıştır, o gün bacağı ağrıyordur da bir şey sarmıştır falan. Hiç bilemezsiniz nerede bir klik olacağını... Tabii bu müthiş yorucu bir şey. O yüzden çok ağır bir göz ameliyatı geçirdim ben.
  • Süre nedir?
    Çok kısa sürede yaptığımız işler var ama normalde üç, dört ayınız hep vardır. Bu süre de az bir şey değil. Bazen şanslı oluyorsunuz, bir sezon evvel biliyorsunuz, bütün bir yaz oluyor önünüzde.
  • En çok hangi çalışmanızı beğeniyorsunuz?
    Benim bu sene net devlet memurluğunda 37 yılım bitiyor. Ondan önce de üç yıl var. 40 yıllık dekoratörüm yani. 450'ye yakın dekor ve kostüm yaptım. İlk dekorum, ilk yurtdışına çıkan Türk operasının (Turandot) kostüm - dekor ya da 40'ıncı yaşgünümde yaptığım dekor ya da Nisa için ölmeden önce yaptığım son dekor, hepsi çok özel. Ama insan hep en son yaptığı için heyecanlanır. En son Türk balesinin 50. yılı ve balenin kurucusu Dame Ninette de Valois'nın 100. yaşı için "Uyuyan Güzel"i yaptım. Çok emek harcadım. 380'e yakın kostüm yaptım. Son olarak bu Tatlı Charity için, yurtdışından dahi övgüler geldi.
  • Çizim aşamasında teknolojiden yararlanıyor musunuz?
    Ben el emeğine çok inanırım. O fabrikasyondur. İkinci insan da onu programlayıp yapabilir. Ama benim çizdiğimi kimse çizemez. Öbürü konfeksiyon olur. Bilgisayar afişte, broşürde, iç mimaride kabul edilebilir. Ama sanat ve yaratıcılık içeren bir şeyde inanmıyorum. Araştırırken kullanırsın ama en son yine iş senin ellerinde bitmeli.
  • Şartlar zordur herhalde...
    Türkiye'de opera, bale, tiyatro sanayisi yok. Yurtdışında gotik sütunlar diyorsunuz, hazır geliyor. Profil diyorsunuz, lastik mi istersin sünger mi diye soruyorlar. Burada hem tasarımlayacaksınız hem nasıl ayakta durur diye düşüneceksiniz. Biz her anında başındayız. Çizdiğinize yakın oluyor mu, akıllı olup hemen yeni bir şey keşfedeceksin. Dekoratörün karşılaştığı en büyük zorluk anında işçiye bir çözüm geliştirebilmek o sorunu başında çözebilmektir.
    Hiç unutmam, Ankara'da bir bale galası var. Ve o zaman topu topu dört tane iyi kumaş mağazası var. Ankara'daki galalara da hep bürokratlar, meşhurlar gelir. Biliyorsunuz ki en az üç ya da dört hanım sizin kumaşlarınızdan birini giyecek. Düşünün benim Anna Boulena'm ya da Meriç Sümen o kadınla aynı elbiseyle sahnede. Ben bir keresinde 27 metre kumaşın motiflerini bir haftada tek tek başka renge boyayıp aralarına başka motif karıştırdım.
  • Başka?
    Alçıyı köpükten yapıp üzerine bez kaplıyoruz, gazete kağıdından yapıyoruz, Amerikan beziyle kaplayıp yaldızla boyuyoruz. Her şeyi yutturarak, yeniden yaratarak yapıyoruz. Orada sanayi. Katalogdan seçiyorsun, telefon ediyorsun, geliyor. Ben bazen düşünüyorum da önce malzemeyi düşünüp sonra sanat yapıyorum. Yani yalnız tasarlamak yetmiyor, realize etmek de sorun. Çünkü ertesi akşam başka eser oynanacak, o dekorlar nasıl sökülür, nasıl taşınır, hangi kapıdan geçer, kaçıncı kata taşınır?.. Ya da turnede kamyonlara yüklenecek, indirilecek falan, bunların hepsini düşünmek zorundasınız. Yani sanattan çok zanaat var işin içinde.
  • Hiç isyan ettiğiniz oldu mu?
    Çoook... Tiyatroculuk insanın hayatını alır ama hiç para kazandırmaz. Ama öldürmüyor da. Başarının da karşılığı, teşekkürü yok. Evlenememek, araba sahibi olamamak, yaz tatillerini çok iyi geçirememek... Ama sonra dedim ki bunu sen seçtin, otur oturduğun yerde.
  • Bitince ne hissediyorsunuz?
    İkiyüzlü derler bana. Dekor yapan Osman, normal hayattaki Osman. Çalışırken sinirli olurum. Seyircilerle ilk izlediğimde aldığım zevki anlatamam. Eleştirmenler oturur, ukalalık eder; izleyenler bir şeyler söyler, bilmem ne... Ama sahne kapanır; olursa bir, iki tebrik... Sonra hiçbir şey olmamış gibi, kös kös evine dönersin.

    Eğitimine İstanbul'da başladı, Ankara'da tamamladı. ODTÜ Mimarlık Bölümü'ne 2 yıl gitti. 4 yıl Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü'ne, 2 yıl Tiyatro Tenkidi ve Yazarlığı'na, 2 yıl da Sanat Tarihi Bölümü'ne devam etti. 1960'tan başlayarak Ankara Devlet Tiyatroları Başdekoratörü Ulrich Damrau'nun yanında asistanlık yaptı. 1962'de Ankara Devlet Tiyatroları kadrosuna girdi. Devlet Opera ve Bale Genel Müdürlüğü kurulunca oraya geçti. Çalışmalarını İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü'nde sürdürdü. Uzun yıllar Turgut Zaim, Tarık Leventoğlu, Refik Eren gibi dekoratörlerin asistanlığını yaptı. Pek çok yabancı dekoratörle çalıştı. Ankara Devlet Balesi'nde yöneticilik yaptı. Halen İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nde başdekoratörlük görevini sürdürüyor.