The Others 'Setlerde öleceğim'Melda DAVRAN

'Setlerde öleceğim'Melda DAVRAN

21.02.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

'Setlerde öleceğim'Melda DAVRAN

Setlerde öleceğimMelda DAVRAN

Melda DAVRAN

"Evet kürtaja karşıyım, bunun için bu filmde oynadım," diyor Fikret Hakan. "Bir konsensusta buluşmak lazım. Önce, insan olduğumuz için ortak nokta bulmak zorundayız. Onlar kürtajı dinsel olarak günah görüyorlar, ben de cinayet olduğuna inanıyorum. Bir nüve can haline gelmişse ona dokunmak insanlık suçudur. Katil olmak istemiyorsan baştan önlemini al. Auschwitz'e, Hiroşima'ya, Vietnam'a karşı olanın kürtaja karşı olmaması alçakçadır. Orada topyekün, burada tek tek imha var. Bunun benim 36 yaşındaki kızımın beynine kurşun sıkmaktan ne farkı var, söyler misin bana?"
Susuyorum tabii. Kızmasından korkuyorum. O Fikret Hakan ki kızdığı zaman gözlerinden ateş çıkarıyor. Bir filminde Hülya Avşar onu Salih Güney'le aldatmıştı da ikisi de çok yaşamamıştı.

Planlı bir hayat
Fikret Hakan ya da Galatasaray Lisesi edebiyat öğretmenlerinden Gaffar Hoca'yla başhemşire Fatma Belkıs'ın oğlu Bumin Gaffar Çıtanak...
1950'lerde edebiyat dergilerinde imzası belirmeye başlayan genç çocuk, 16 yaşında Ses Tiyatrosu'nun kapısını çalan, sanat aşkıyla dolu delikanlı...
O günleri şöyle anlatıyor:
"Hiçbir şeyim tesadüfi değil, planlı programlı. Ortaokuldayken oyuncu olmayı kafama koymuştum. Hayri Egeli'nin Ses Tiyatrosu'nda açtığı sınavı kazanarak oyunculuğa başladım, 3 Güvercin Opereti'nde palyaço rolüyle. Leblebici Horhor ve Afrodit'te oynadım. 1952'de Köprüaltı Çocukları'yla sinemaya geçtim. Aslında ben gazeteciydim biliyor musun? 49 - 50'lerde İstanbul Express çıkardı, Abdi İpekçi başındaydı gazetenin. Röportaj yapardım ve 5 sütuna kısa öyküler yazardım. 1 lira alırdım her öykü için. Tiyatroya başlayınca gazetecilik bitti, hiç de aramadım." Kendi deyişiyle üç sıçrayış yaptı Hakan; Babıali'ye, Pera'ya sonra da sinemaya. "Beyaz Mendil", "Gelinin Muradı", "Zümrüt", "Dokuz Dağın Efsanesi" ve Muhterem Nur'la oynadığı ünlü "Üç Arkadaş" 1950'lerde rol aldığı filmler. Zaten daha ilk yıllarında oyunculuğuyla dikkat çekmişti. "Oyuncu olduğum için mutluyum," diyor. "O günkü fiziğim ve yeteneğimle dışarda iyi bir yere gelirdim. Ama bizim gibi ülkelerde zoru başarmak daha önemli. Onların çalışma şartları, telif hakları farklı." Yazı dünyası da atbaşı gitmektedir genç oyuncu için: "Tarık Dursun K., Turgay Gönenç, Ahmet Oktay, Orhan Duru Mavi dergisi etrafında toplanırdık, ya Baylan Pastanesi'nde ya Attila İlhan'ın evinde. Hilmi Yavuz o zamandan muhalifti. A dergisinde Erdal Öz'le cephe almışlardı bize.
'58'de askere gidince koptum edebiyattan da. '60'da döndüğümde kendimi farklı bir sinemanın içinde buldum. Çabalar vardı, yeni bir ruh vardı. İlk yıl 15 film derken yılda 20 filme çıktı. Değil yazmak uyumaya bile zaman bulamıyordum. 'Yılanların Öcü', 'Keşanlı Ali Destanı', 'Murat'ın Türküsü' arka arkaya geldi. Sansüre rağmen başkaldırı sineması yapıyorduk. 'Karanlıkta Uyananlar' buna örnektir. Sosyal başkaldırı adına o kalitede bir film yapılmadı daha. Sonra AST'ta Duran Bulvarı'nı oynadık, olay olmuştu. Rahmetli Deniz, Yusuf iki günde bir gelirlerdi, naif çocuklardı."
Bu arada yakışıklı jön Fikret Hakan İstanbul gece yaşamının aranılan ismi olmuştur bile. "1960'lı, 70'li yıllarda gece kulüpleri çok nezih, kaliteliydi," diyor geçmişten söz ederken. "Adem'in Yeri, İlham Gencer'in çıktığı Çatı, Club 12 en mutena, en sükseli kulüplerdi o zaman. Her akşam bir masam vardı oralarda. İlhan Feyman orkestrası orada, Şevket Uğurluel piyanistti, gerçek müzik vardı yani. Sabaha kadar kalırdık, gençtik tabii, oradan çıkıp sete gittiğimi çok bilirim. Öztürk Serengil çok yakın arkadaşımdı."

İki kişiye bir pantolon
Bir zamanlar Cihangir'de Sormagir Sokak'ta aynı evi paylaşan Hakan ve Serengil bir pantolonu dönüşümlü olarak kullanırlarmış. Biri dışardayken diğeri onu evde beklemek zorunda kalırmış.
"Öztürk '70'lerde gazinoların starıydı," diyor. "Çuvallarla para kazanırdı, benim kazandığımın 30 misli. Çok zeki ve çalışkan karısı vardı, Nevin. Onu yönlendirirdi ama kumar tutkusu bitirdi Öztürk'ü. Hepimiz Valikonağı'nda otururduk. Belgin Doruk, kocası, Sadri Alışık, Çolpan İlhan, İzzet Günay birlikte dolaşırdık. Gerçek İstanbul sosyetesi vardı kulüplerde. İstanbul henüz taşralıların baskınına uğramamıştı. Altın dişleri, lahmacunları ve Johnny Walker'ları ile gelip içimize sızdılar, sonra da egemen oldular."
Hızlı yaşarken kadınlar da kapısını çalar sık sık. Bugüne dek beş evlilik geçirmiş, şimdi evlilikten nefret ediyor: "3 yanlış evlilik oldu o dalgalanmalar içinde. Kızımın annesi Neşe Hanım, Lale Sarı ve Semiramis Pekkan. Semiramis kadınlarda az rastlanacak şekilde zekiydi. 3 ay sürdü evlilik. Ama ben zeki ve kültürlü kadınlardan hoşlanırım.
Bugün saygıyla andığım ender insanlardan biri Nur Vergin. 1964 - 65'te beraberdik. Babası büyükelçi olduğu için Paris'te okuyordu. Sosyoloji galiba. Tatilde İstanbul'a geldiğinde bir gece kulübünde tanışmıştık. Çok güzel, çok iyi bir insandı. 7 - 8 dilde düşünür."

Olgunluk dönemi
1978 yılında seks filmlerinde oynamamak için Bodrum'a kaçıp orada kendine bir "değirmen ev" yaptı Fikret Hakan. 12 Eylül'den sonra döndüğünde unutulmuştur. Şarkıcı ve türkücü furyasının içinde buldu kendini. Kibariye'yle, Ferdi Tayfur'la yardımcı erkek oyuncu olarak filmler yaptı. Sonra kendi ifadesiyle "eski statüsüne" döndü. En son "devlet sanatçısı" unvanını aldı. Bu konuda "Bir kaşık suda fırtınalar koptu," diyor ve devam ediyor: "Ben çoktan hak etmiştim. Zaten bana da eleştiri gelmedi. Üstelik yalakalık yapmamış, sosyal yapıyı eleştirmiş bir kişi devlet katında onurlandırılıyorsa bunu hak etmiş demektir."
Fikret Hakan'la röportajı Sevgililer Günü'nde yapmıştım. Hal böyle olunca aşktan ve meşkten konuşmamak olmazdı: "Evlilik korkunç bir şey. Mülkiyet duygusu evliliği iğrenç hale getiriyor. '80'lerden itibaren egolar patladı. Herkes kendisinin anlaşılmasını istiyor. Kadınlar kinci. Seni eski suçların sorumlu müdürü olarak görüyor. Oysa erkek için her kadın ayrı bir güneşçiktir. Erkek hesap sormaz. İlişkinin başında kadınları senfoninin uvertür müziğine benzetiyorum. Kendini pahalıya getirir başta kadın. Erkek de sonra bunun intikamını alır, kadın şaşırır bu adama ne oldu diye. Ben artık part time beraberlikler yaşıyorum. Mülkiyet duygusunun olmadığı, çıkınca özgür olduğun beraberlikler. Şunu da açık söyleyeyim, bir kadın beni bırakamaz. Çünkü onun insani haklarını, kadınca haklarını koruyorum. Kıskandırmıyorum. Ama onlar beni kıskanıyor."
Peki filmlerindeki haşinliği özel hayatına yansıyor mu? "Hayır," diye cevap veriyor. "Yansımıyor. Çok kızdırırsa patlıyorum tabii. Gelip notlarımı karıştırırsa, şiirlerimi ithaf ettiğim diğer insanları kıskanırsa. Sonra yine sakinleşiyorum."
Şimdi olgunluk günleri Hakan'ın. "Çalışıyorum, hiçbir zaman kendimi emekliye çıkarmadım," diyor. "Erden Kıral'la 'Baba' adlı diziyi tamamladık. Tiyatroya tekrar başlıyorum. Toprak Sergen'le 'Zorba'yı sahneye koyacağız. Evimde yaşıyorum. Çok az insanla görüşüyorum. Amacım yabancılar Oscar'ına giden yolda film yapmak. Geniş çaplı düşünüyorum ve bunu hak ettiğime inanıyorum. Setlerde öleceğim. Tyrone Power gibi."

Fikret Hakan'ın Adam Öykü'de yayınlanan şiiri

Aşkiya Dünyasının Yaratılışı
Bir erkeğim ama
Gizli bir kadın gibi
Seni doğuruyorum
Aşkımla
Sen kalbimin rahminden varoldun
Dünyadaki yeni bir ilksin sen İsa'dan sonra
..
Giderek dünyaya sığamıyor bu
aşkiya orkestra korosu
Kalplerimize yerleşip yolculuğa çıkıyorlar
Hiç denenmemiş, hiç düşünülmemiş
duyulmamış hiç
yeni bir güneş sisteminin devingen vardiyasında