The Others Sevinç mi, hınç mı?

Sevinç mi, hınç mı?

19.05.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sevinç mi, hınç mı?

Sevinç mi, hınç mı


Araştırmacı - yazar Tanıl Bora futbol ve milliyetçilik ilişkisini yorumladı


       Takım kimliğinin milli kimliğe galebe çalması gerekir. Kulüp mücadelesinin doğrudan milletlerarası mücadeleye dönüştürülmesi, sadece ülkedeki sosyal atmosfer açısından değil, bizzat futbol ortamı açısından da rahatsızlık vericidir

       Galatasaray'ın büyük başarısıyla oluşan ulusal coşku ve genel olarak futbol - milliyetçilik ilişkisi üzerine araştırmacı - yazar Tanıl Bora ile konuştuk. Bora'nın konuyla ilgili, "Futbol ve kültürü" adlı kitabı İletişim Yayınları'ndan yayımlandı.

       *Galatasaray'ın UEFA kupasını kazanması üzerine, ülkenin her yerinde ve Avrupa'daki yurttaşlarımız arasında inanılmaz bir heyecan ve çoşku oluştu. Ulusal bir savaş ve galibiyet gibi algılanan bu durumu değerlendirir misiniz?
       Maç sonralarında yaşanan müthiş coşku ve gösteri patlaması ile ilgili, sosyoloji ve siyaset bilimi açısından, birbirleriyle rekabet eden, biri olumlayıcı biri olumsuzlaştırıcı iki açıklama kalıbı var:
       Birincisi, herkesin bildiği bir açıklama. Otoriter yönetimlerde, yoksulluğun ve baskının olduğu, insanların hayatlarından memnun olacak fazla bir şeylerinin olmadığı toplumlarda, yönetimlerin, insanları uyuşturmak ve geçici heyecanlarla oyalamak için futbolu kullandığı şeklindeki açıklamadır.
       Diğeri ise, futbolun insanların mutsuzluğunu, günlük hayatın sıkıcılığını, sıkıntılarını unutturduğu hatta bir karnaval coşkusu içinde, içlerindekini haykırmalarının, insanlara iyi geldiği açıklamasıdır.
       Bu iki açıklamanın tümüyle doğru olduğunu söylemek çok ortalamacı, çok kişiliksiz bir yorum olur. Fakat gerçekten de öyle, bu iki açıklamada da bir doğruluk payı var!

       *Bu iki tezin doğruluk payları nedir?
       Futbol, sürprizlere açık yanıyla, hızıyla, dinamizmiyle, sihiriyle coşkulu bir oyundur. Mahalle maçı da, Avrupa çapında bir maç da olsa, kazanmak taraftarları irrasyonel ölçülerde coşturur. Her ülkede, her rejimde, her zamanda futbolun coşkulu yanı inkar edilemez. Coşkulanmak, iki saatliğine her şeyi unutmak, tabiri caizse "kafayı futbolla yemek", bence utanılacak değil zevkli bir şey.
       Çok seçkinci bir tavırla, bu manzarayı küçümseyen hatta tiksinircesine kaçanların, futbolun bu coşkulu yanını göremediklerini sanıyorum.

       *Peki bu coşku yönlendiriliyor mu?
       Futbol coşkusunun tamamen, yönetim, iktidar ve medya tarafından yönlendirildiği, hatta yaratıldığı söylenemez. Ancak bu coşkunun aldığı biçimde, egemen ideolojinin, genel anlamıyla iktidarın ve medyanın ciddi bir katkısı var. Galatasaray'ın bu büyük başarısı, takımlar arasındaki bir rekabette elde edildi. Galatasaray bir milli takım değil. Milletlerin birbirleriyle yarıştığı bir arenada mücadele etmedi.

       *Ama milletlerin yarışı gibi bir mecraya dökülmedi mi?
       Kulüp mücadelesinin doğrudan milletlerarası mücadeleye dönüştürülmesi, sadece ülkedeki sosyal atmosfer açısından değil, bizzat futbol ortamı açısından da rahatsızlık vericidir, sakattır. Bir kere mücadele eden takım, "11 Türk çocuğu"ndan ibaret değil. İçinde başka uluslardan sporcular da var.
       Örneğin Şampiyonlar Kupası finalini iki İspanyol takımı oynuyor. İki Türk takımı da pekala karşı karşıya gelebilirdi. O zaman ne olacaktı?
       Futbol coşkusunun daha sağlıklı bir hale gelmesi lazım. Biraz da kavramı zorlayarak söyleyeyim, ben takım taraftarlığı taassubundan yanayım. Örneğin, Fenerbahçeli ve Beşiktaşlıların, rakip takım taraftarlarının, Galatasaray'ın başarısından hafif burukluk duymalarını, başarıyı çok paylaşmak istememelerini hatta karşı takımları tutmalarını çok hayırlı buluyorum.

       * İlle de tercih etmek gerekiyorsa, siz ulusal taassup yerine takım taassubunu mu tercih ediyorsunuz?
       Taassup kavramını abartarak ve provokatif olma pahasına söylüyorum. Çünkü, futbol ortamındaki coşkunun aldığı biçimi, saldırgan bir milliyetçi ideoloji belirliyor. Yaklaşık 20 yıldır, milli takım olsun olmasın, her Türk takımının müsabakası, Türkiye'de Batı'ya karşı körüklenen şiddetli bir hıncın boşalacağı, intikamın alınacağı bir vesile olarak görülüyor.
       Burada düşündürücü olan şu: Galatasaray yaklaşık 10 yıldır, sistemli olarak başarılar elde ediyor. Gittikçe çıtayı yükseltiyor. Bunun aslında belirli bir doygunluk yaratması beklenirken tam tersi oluyor.
       Örneğin, daha önce Manchester United'i eleyerek, ilk defa Şampiyonlar Ligi'ne kaldığında kullanılan motiflerin artık bırakılması gerekirdi ama hala bırakılmıyor.

       *Yani, hangi motifler bunlar?
       Başarılar, İstiklal Harbine, Cumhuriyet'in kuruluşuna ve başarılarına bir halka eklemek olarak görülüyor. Başarılardan esasen böyle anlamdırarak bir sevinç çıkarılabiliyor. Bu sağlıksız bir durum. Bir doygunluk olması beklenirdi.

       *Bu coşku biçimiyle ilgili rahatsızlıklar nedir?
       Milliyetçi bir hınç boşalmasına dönüşmesi, öncelikle. Avrupa'nın sistemli olarak bizi köşeye sıkıştırdığını, kandırmaya ve aşağılamaya çalıştığını düşünüyoruz ve bunun intikamını almaya çalışıyoruz. Bu ruh halini sağlıklı bulmak mümkün değil.
       Daha ciddi yanı, sokaklardaki gösterilerde, insanların sevinçlerini başkalarının üzüntülerine dönüştürecek eylemlerde bulunması. Son beş altı yılda, sokaktaki sevinç gösterilerinde ona yakın insan öldü. Bir önceki gün de en az 15 kişinin yaralandığını biliyoruz.
       Yine çok yakın zamanda, kornasına coşkuyla basmayan ya da coşku gösterilerine katılmayan insanlara, "Siz PKK'lı mısınız ulan!" denilerek, saldırıldığını gördük.
       Şunu da eklemek lazım: Yaygın sevinç biçimi, sonu gelmez bir erkek ergenliği halini ortaya çıkartıyor. "Bayrağıma selam vermeden geçen kuşun yuvasını bozacağım" efeliği, tam sevince benzemeyen asabi bir sevinç... Ayrıca, Türkiye elitinin bu meseleye el koyma biçimini de rahatsız edici buluyorum.

       *Türkiye'nin elitleri belki birçok maça gitmiyor ama bütün ülkenin gözünü diktiği, bütün televizyonların hazır bulunduğu bir maç olursa, bir anlamda bir fırsat yakalamışcasına hemen tribünleri dolduruyorlar. Türkiye'ye gösteri mi yapıyorlar?
       Futbol büyük bir endüstri, kapitalist bir sektör. Tüketicileri ise ötedenberi alt sınıflardı. Ancak son on yılda evrensel bir gelişme var. Futbol üst sınıfların tüketimine doğru taşınıyor. Fiyatların artması, daha şık bir ortamın sağlanması gibi olgular bunu gösteriyor.
       Elitlerin katılma biçimlerinin çirkin olduğunu düşünüyorum. Yüzlerce parlamenterin, bakanın, işadamının paralarını ve imkanlarını kullanarak orada hazır bulunma biçimleri, küstah bir üst sınıf tavrı sergiliyor. Devlet erkanı ve medya elitleri normal zamanda samimi olarak ilgilenmedikleri futbola el koymaya çalışıyorlar gibi geliyor.

Sakinleştirici özgüven doğmalı

       *Milliyetçi tepki tamamen sağlıksız bir tepki mi? Yoksa bunun içinden bir yarış, rekabet, rencide olmuşluğun bir tarafa bırakılması ve kendine güven gibi olumlu duygular da çıkabilir mi?
       Bu sevinçten ulusal bir özgüven, kendini tehdit altında algılamayan, sürekli komplolara maruz bırakıldığını sanmayan, bütün dünyanın Türkleri telef etmek istediği duygusunu bir tarafa bırakan bir ruh hali çıkarsa olumludur. Ancak, böyle bir gözlemde kolay kolay bulunamıyoruz. İntikamcı, hınç duyan hissiyatın hala sürdüğüne ilişkin işaretler daha güçlü.

       *Milliyetçi tepkinin muhtevası nedir?
       Esas olarak Batı karşıtı. Avrupa'yla ilgili iki uçlu ya da şizofren diyebileceğimiz duygulanımlar sözkonusu. İki uçlu yani bir yandan Avrupa sinsi bir düşman figürü olarak görülüyor; bizi içine kabul ediyor gibi gözüküyor ama daima arkadan bıçaklıyor; diğer yandan hayran olunan, haset edilen, uygarlık ölçütlerini belirleyen bir dünya. Futbolda da bu bakış açısı kendisini gösteriyor. Yoksa, neden, "Avrupa, Avrupa duy sesimizi" sloganı atılsın?..
       Yani hem Avrupa'ya gününü göstermek istiyoruz, hem de Avrupa futbolun en yüksek platformu, oraya ait olmadan olmuyor.
       Olabilecek en hayırlı sonuç, bu kadar büyük bir başarıdan sonra sakinleştirici bir özgüvenin doğmasıdır. Ancak, gidişat bu yönde mi, emin olamıyorsunuz.

       * Bir köşe yazarı Galatasaray'ın başarısıyla, "Çağdaş uygarlık düzeyini yakaladık" diyor. Kemalizm'in, Cumhuriyet'in en önemli hedefi dile getiriliyor. Ne diyorsunuz bu söyleme?
       Kemalizm'in en önemli veçhelerinden birisi, Türk ulusalcılığını uygarlaşma hedefi ile özdeşleştirmesidir. Avrupa'nın engellemesine rağmen, inadına bir uygarlaşma; burada da uygarlaşmayı "söke söke" gerçekleştirmek gibi acayip bir algı var.