The Others Sıra yeniden yapılanmada

Sıra yeniden yapılanmada

14.10.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sıra yeniden yapılanmada

Sıra yeniden yapılanmada

Başbakan Mesut Yılmaz'ın Almanya'ya yaptığı resmi ziyaretin, Türkiye - AB ilişkilerinde yeni bir dönemi başlattığı umudunu doğurdu. 1982 - 88 arasında Türkiye'nin Bonn temsilciliğini yapan emekli büyükelçi Oktay İşcen yorumluyor.

Başbakan Mesut Yılmaz'ın Almanya ziyareti, Türkiye'nin tam üyeliği konusunu uzlaşıcı bir zihniyetle ele almak için elverişli bir zemin yarattı.
AB üyeliğinin gerektirdiği kriterlere ulaşmak için çok çalışmamız, belli zorlukları aşmamız gerekecek. Ancak bu kriterlerin Türk milletinin zaten özlemini çektiği hedefler olduğu unutulmamalı.
AB ile ilişkiler Başbakan Yılmaz'ın Almanya ziyaretiyle yeni bir döneme girdi

Uzun yıllar, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliğini, eski ismiyle AET ile yapılmış olan anlaşmaların iyiniyetle uygulanmasından ibaret bir konu sayıyorduk. Birçok üye ülkenin Türkiye'nin tam üyeliğine karşı gittikçe ortaya çıkan olumsuz tavrını, ileri sürdükleri argümanları ve Yunan vetosunun arkasına sığınmalarını Türkiye'yi dışlamak için zorlama bahaneler olarak görüyor, kızıyorduk.
AB genişlemesi söz konusu olduğunda Türkiye'nin adaylar dışında tutulması ve özellikle eski bir dost bildiğimiz Almanya'nın bu yolda en büyük engel teşkil ettiği izlenimi hayal kırıklığımızı artırıyordu. Batı Avrupa'da bazı çevrelerin, Türkiye'nin Avrupa ile bütünleşmesine din ve kültür farkını ileri sürerek karşı çıkması kafaları karıştırıyordu.
Almanya'nın Türkiye'nin tam üyeliği konusunda mesafeli davranmasının nedenleri kamuoyumuzca bilinmekte: Serbest dolaşım hakkının yarattığı kabus; nüfusun hala yüzde 50'sinden fazlasının tarımda istihdam edildiği bir ülkenin getireceği mali yük; Almanya'da yaşayan Türk toplumu içindeki aşırı uçların faaliyetlerinin yarattığı bezginlik ve bunun Türk düşmanlığını körüklemesi; bazı etkin çevrelerin, insan hakları ve "Kürt sorunu" gibi konuları abartarak ve saptırarak Türkiye'yi kötüleme kampanyasına dönüştürmeleri; Türkiye'nin geçirdiği siyasi çalkantılar ve gittikçe ciddi sorunlarla dolu bir ülke görünümüne girmesi, vs.
Bunlara Şansölye Kohl'ün içine düştüğü sıkıntıları da eklemek gerekir. Bu bağlamda işsizliğin artmasının bir türlü önlenememesi; koalisyon içi sürtüşmeler; siyasi yıpranma ve önümüzdeki yıl yapılacak seçimleri kaybetme olasılığının ciddi surette ortaya çıkması; ortak para birimi Euro'ya geçiş sıkıntısı; siyasi kadrolar, işçi ve işveren kesimi arasında mevcut geleneksel konsensüsün bozulması; kaçınılmaz hale gelen mali ve yapısal reformların bir türlü gerçekleştirilememesi; Almanya'nın birleşmesinin getirdiği çığ gibi büyüyen mali yük sayılabilir.
Almanya'nın Türkiye'ye yaklaşımını etkileyen bir gelişme de, Sovyet Bloku'nun çökmesinden sonra Almanya'nın önceliği Doğu ve Orta Avrupa ile ilişkilere ve bütünleşmeye vermesi olmuştur.
Son zamanlarda bu soğuk ve karamsar havanın dağılmakta olduğunu gösteren, ilerisi için ümit veren bazı işaretler ortaya çıkmaya başladı. Batı'nın bazı açılardan kuşku ile baktığı Refahyol hükümetinden sonra Mesut Yılmaz başkanlığında kurulan koalisyon Batı'da memnunlukla karşılandı. Yeni hükümet tam üyelik konusuna gerçekçi bir perspektifle baktığını, AB ile bütünleşmenin getireceği sorunları küçümsemediğini, başta serbest dolaşım olmak esneklik göstermeye hazır olduğunu, Türkiye'nin yerine getirmesi istenen koşulları zaman içinde gerçekleştireceğini ortaya koydu.
Almanya Büyükelçisi'nin bu sayfada çıkan yazısında belirttiği gibi, büyük bir ülke olan Türkiye'nin, özellikleri dolayısıyla, AB'nin kimliğini etkileyecek bir potansiyel taşıdığı görüşünde hakikat payı bulunduğu bir bakıma teslim edildi.
Türkiye'nin ortaya koyduğu bu gerçekçi tutum karşılıksız kalmadı. Almanya, Türkiye'yi ilanihaye bütünleşme süreci dışında tutmaya kalkmanın çıkarları ile bağdaşmadığını gördü. Yine de Kohl'ün, dönüş yaparak Türkiye'ye arka çıkması tatlı bir sürpriz teşkil etti. Aslında Türk - Alman dostluğunun değerini müdrik bir devlet adamı olan Kohl, bunu göstermenin zamanı geldiğini ifade etmekten çekinmedi.
Başbakan Mesut Yılmaz'ın Almanya ziyareti, Türkiye'nin tam üyeliği konusunu uzlaşıcı bir zihniyetle ele almak için elverişli bir zemin yarattı. Ziyaretin sağladığı önemli bir sonuç da, iki ülke arasında uzunca süredir devam eden siyasi diyalog kopukluğunun sona ermesi oldu.
Şimdi önemli olan momentumu kaybetmeden, bunu diğer adımların takip etmesidir. Bu amaçla bir takvim saptandı. Yılmaz, öteki üye ülkeleri ziyaretten sonra Kasım'da Kohl ile tekrar buluşacak. Bütün bu temasların olumlu sonucunun Aralık'ta yapılacak AB zirvesine yansıması ve Türkiye'nin genişleme sürecinde aday ülkeler arasına alınması beklenmekte.
Bizim için zor dönem bundan sonra başlayacak. Her alanda belli kriterlere ulaşmak için çok çalışmamız, belli zorlukları aşmamız gerekecek. Ancak bu kriterlerin Türk milletinin zaten özlemini çektiği hedefler olduğu unutulmamalı.
Türkiye'nin aday ülkeler arasına alınması yalnız bu hükümeti değil, bundan sonraki hükümetleri de geri dönüşü olmayan bir sürece bağlar. Sıkıntılarla dolu bu uzun yol katedildiği zaman da başımız göğe erecek değildir. AB'nin her açıdan cömert davrandığı dönem geride kalmıştır. Türkiye'nin bütün bunları bilerek yine de AB ile bütünleşmeyi seçmesi bir saplantı değildir. Ulusumuz entegrasyonu, Batı'da yaşayanların sahip olduğu güvencelere erişmek yolunda bir araç olarak görmektedir.
Başbakan Mesut Yılmaz Bonn'da aldığı sonuç, ilerisi için ümit verici oldu. Şimdi dileğimiz yeniden yapılanmanın gerektirdiği adımların cesaretle atılması.