The Others Sivil toplum aday çıkarsın

Sivil toplum aday çıkarsın

14.08.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sivil toplum aday çıkarsın

Sivil toplum  aday çıkarsın

       Habitat II dahil uzun bir kentsel eylem deneyiminin sonunda 1997 yılında kurulan İnsan Yerleşimleri Derneği şu günlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Dalan ve Sözen dönemlerinden miras alıp cami inşaatını da ekleyerek hazırladığı Taksim Meydanı Projesi'ne karşı örnek bir sivil mücadele yürütüyor. Semt dernekleri, sivil toplum kuruluşları ve kent bilincine sahip bütün vatandaşlar seferber oldu, çünkü bu proje aslında yaklaşan yerel seçimde değiştirmemiz gereken, Türkiye'yi boğan antidemokratik ve talancı siyaset tarzının tipik örneği. Devlet Güzel sanatlar mezunu ve mimar Korhan Gümüş, İYD'nin Başkanı olarak, eylemi ve İstanbul'daki seçim beklentilerini anlattı.


       *Tayyip Erdoğan'ın 1 Numaralı Koruma Kurulu'nun onayına sunduğu Taksim Meydanı Projesi'nin en vahim boyutu nedir?
       Her şeyden önce projenin gizli olması. Türkiye'de yerel yönetimlerin kentsel projeleri denizaltı gibi görünmeden yol alıyor; Görünür olduğu anda da iş işten geçmiş oluyor. Tayyip Erdoğan mesela bizim itirazlarımıza cevap verirken, "Bu proje henüz onay aşamalarını tamamlamadı, dolayısıyla tartışmak anlamsız" dedi.
       *Basında gördüm; pek akıllıca bir açıklama değil herhalde?
       Tam tersine. Düşünün ki "avan proje" yani ön projesi yapılmış, bu proje için Belediye müteahhite parasını ödemiş, 100 milyar lirayı geçti şu anda bu harcama. Ve Kurul'a sevk etmiş; Kurul onaylarsa tatbikat projesi çizilecek. Biz bütün bu aşamalarda bu projeyi tartışmazsak, buldozerler çalışmaya başladığı zaman neyi konuşacağız?
       *Ama şimdi sayenizde haberdarız. Projenin şehircilik açısından sakıncaları neler?
       Metro açılınca bir ulaşım problemi olacağı düşünülerek, araçlarla yayaları ayrıştırmak için yolları yerin altına alınıyor. Yani Taksim Meydanı'na ulaşan bütün ana trafik arterleri Meydan'ın altından geçecek dalış tünellerine dönüşüyor. Tarihi caddeler yok ediliyor. Halbuki metro olan bir sistemde dalış tünelleri olmaz. Aslında Meydan'ın trafik sorunu yok. Metro'dan çıkacak binlerce kişiyi nasıl dağıtacağız sorusuyla yola çıkılmış. Yayaları alt geçitle dağıtacağına, trafiği yere daldırıyor! Yani olay Metro'ya tıpkı bir banliyö trenine bakar gibi bakmaktan kaynaklanıyor. Daha metronun ne olduğu anlaşılamamış, düşünebiliyor musunuz?
       *Yani proje aslında çözüyorum dediği sorunu da çözmemiş mi oluyor?
       Bu tip çözümler zaten sorun yaratıcı çözümlerdir. Proje, taşıtları şehrin merkezine çekerek daha kötü bir durum yaratıyor. İnsanlar otomobil kullanmadan metroyla Levent'ten Taksim'e geleceği yerde, otomobille Taksim'e gelip oradan metroya binerek Levent'e gidecekler.
       *Mantık tam başaşağı yani. Peki yeryüzünde oluşan kovaman boş alan ne olacak?
       Yüzey için üç tane alternatif var, farklı ölçülerde yapılaşma öngörüyor - mesela bir tanesinde Taksim Gezisi çarşı olarak inşa ediliyor - ve bu üç tasarımı birbirinden ayıran tek unsur, yapılacak caminin yeri. Bir tanesi Gezi'nin meydan ucuna yani tam ortaya koyuyor camiyi, diğeri öbür ucuna yani Divan Oteli ucuna koyuyor, üçüncüsü de Mete Caddesi kıyısına, Atatürk kitaplığına bakan ve denizden görülen heybetli, dört minareli bir cami öngörüyor.
       *Peki Taksim 1994'de sit alanı ilan edildi; bunları nasıl yapılabiliyor?
       Sit alanı eksik tanımlandığı için. Sadece bina yükseklikleri belirlenip, bütün projeler kuruldan geçecek denilmiş. Caddeler sokaklar kazılamaz diye bir tarif yok. Biz şimdi Meydan'ın tescili için Kurul'a başvurduk ayrıca.
       *Taksim Anıtı ne olacak?
       O daha da felaket. Anıt kavramı heykel kavramından farklıdır çünkü bir çevre düzenlemesi içerir. Bu proje 1928'de mimar Canoni'nin yaptığı heykeli koruyor, ama Mongeri'nin imzasını taşıyan çevre düzenlemesine ne yaparsan yap diyor. Aynı şekilde, Henri Prost'un bu kente bir armağanı olan Taksim Gezisi ve Prost Vadisi dediğimiz yeşil alan da yok ediliyor.
       *Yani kentin en önemli meydanında Cumhuriyet Anıtı kuşa çevrilip, muazzam bir cami inşa edilecek..
       Bakın bu cami meselesi aslında tartışmayı yanlış bir yere kaydırıyor. O aslında bir cami değil, bir heykel olacak. Yani kamusal bir mekana siyasi renk ve ideolojik form vermektir bu, gayrımeşru bir şeydir; bu meşruluk sorununu tartışmak önemli, cami diye tartışmak değil. Zaten bir yeşil alana hiçbir yapılaşma düşünülmemeli. Otel olsaydı da karşı çıkacaktık. Ama cami daha ulvi bir amaç deniliyorsa, o ulvi amacı da siyasi kimliğe büründürmek yanlış. Cami başka yerde de yapılabilir. Türkiye'deki sorunlar asla gerçek işaret ettikleri bağlamda tartışılamıyor, hep siyasi pozisyonlarla tartışılıyor. Mesela bugünkü yönetim bizim bu projeyle sırf cami yüzünden uğraştığımıza samimiyetle inanıyor!
       *Burada işaret etmek istediğiniz daha derin sorun nedir?
       Bunu bir soruyla tanımlayabilirim: Biz ahmak mıyız? Belediye'nin yanlış bir şey yaptığı kesin, ama biz ahmak mıyız diye kendime soruyorum çünkü biz vatandaşlar, sadece Belediye bize iş verirse bu işle uğraşırız diyoruz, bu işi bize vermezse sesimiz bile çıkmıyor. Yani Türkiye'de insan kapasiteleri özerk değil; kapasiteler sadece resmi sektörün güdümünde gelişebiliyor. Türkiye'de Koruma Kurulları da rantın dağıtıldığı ana merkezler haline geldi artık. Sivil toplum kendi siyasetini geliştiremediği için hep resmi otoritenin gösterdiği alanlarla uğraşıyor, kendi kendine bir şey yapamıyor.
       *Nasıl özerkleşeceğiz peki?
       İletişimle. Konuyla ilgili görüşümüz ve tarafımız ne olursa olsun ilişki kurabilsek, daha çok mutabakata dayalı çözümler bulabiliriz. Oysa bizim bu çatışmacı kültürümüz yerel siyasete de aynen yansıyor. Mesela Türkiye'de belediye başkanı yerel bir güç değildir, siyasi bir güçtür. Siyaset tarzı da asla yerelleşmeyi içermez. Merkezi yönetimin bir kopyasıdır. Onun için Türkiye'de yerel yönetim diye bir şey de yok, çöktü.
       *Bunu kırmak için ne yapmalıyız?
       Türkiye'de sivil hareket hala "demokratik kitle örgütü" geleneğiyle hesaplaşamadı. Resmi sahayla gerçek anlamda konuşma gerçekleştirmek yani ondan farklı bir mantığı temsil etmek yerine onunla aynı mantığı paylaşan ama ya itiraz eden ya uzlaşan bir konumda. Bağımsız kapasite geliştiremiyoruz. Yetişkin özneler değiliz, çocuk gibiyiz; altımız pislendiyse "ınga" diyoruz, karnımız toksa susuyoruz. Sivil toplum hala yetişkin özne olarak siyasi özneyle konuşmayı öğrenemedi. Hak talebinde bulunmuyor. Kendi rantlarını talep ediyor, ama hukuk talep etmeyi öğrenemedi.
       *Peki şimdi bir seçim yaklaşıyor; farklı ne yapabiliriz? Boykot mu edeceğiz?
       Hayır, kendinize ait olan bir şeyi başkasından nasıl istersiniz ki? Yeni sivil toplum anlayışı, çözümün bir parçasını oluşturmak. Zihniyetin değişmesi lazım. Hukuk talebiyle birlikte sorunlarla yüzleşmemiz gerekiyor. Bugün herşey hükümetlere ve belediyelere bırakılıyor. Bu nedenle mesela "asıl sorun göç" diyoruz. Halbuki bu iktidarın bakışı. Tayyip Erdoğan mesela göçü engellemek için vize koyalım diyor. Oysa asıl çözüm insanların sorunlarıyla yüzleşmesi. Biz sorunları belediyenin çözeceğini zannediyoruz, halbuki belediye bize diyor ki "Merak etme, sen köşende çevreyi rahat rahat kirlet, senin kirletmen bana güç veriyor" çünkü o zaman belediyenin yatırımları büyüyor, aptalca çözümler ve israf artıyor; İstanbul'da aptallık hüküm sürüyor. Taksim Projesi de bunun bir sonucu. Belediye çevrenin bozulmasından rahatsız değil ki; kendisi bundan güç kazanıyor!
       *Ama vatandaşın da gözü doymuyor. Talana vatandaş da katılmıyor mu?
       Evet çünkü kenti tanıma biçimi yanlış. Kenti tasarlayıcı model artık iflas etti. Çünkü kamusal alan ortadan kalktı. Kamusal düzeni yeniden inşa etmediğimiz sürece tabii ki vatandaşlar da gayrı kanuni yollara başvuracaklar. Belediye de aynı şeyi yapıyor! Bugün kentsel hizmetlerde ciddi bir çöküş var, zenginler de şatolarına çekilmeye başladı. İstanbul'da yaşamak için İstanbul'u terk etmek gerekiyor artık. Halbuki göç hukuk çerçevesinde gerçekleşse, başlı başına bir zenginlik olabilir. Mesele, yönetimi hukuki bir taraf haline dönüştürmek. Yerelleşmeyi çok farklı bir perspektifle görmeliyiz.
       *Taksim Projesi'ne karşı nasıl örgütlenebiliriz?
       Biz Belediye'nin karşısında bir güç oluşturmaya çalışıyoruz ama siyasi bir güç değil; sağ ya da sol, hiçbir partinin izi yok bu eylemde. Tarafsız bir alanda çalışıyoruz, Belediye bizi nasıl zannederse zannetsin. Önce Kurul üzerinde baskı yapacağız. Kurul kamu yararını temsil ettiği iddiasında; ama kamu yararından kamunun haberi olmadan kamu yararı oluşmaz! Kurul'un çalışmalarını bütün aşamalarında şeffaflaştırmaya çalışıyoruz.
       *Vatandaş Kurul'a faks çekebilir mi mesela?
       Tabii, meydanıma dokunmayın diye faks çekilebilir. Ayrıca kamu malına zarar verildiği için İdare Mehkemesi'nde dava açacağız Belediye hakkında. Taksim Gezisi'nin tamiri için Belediye'ye aslında işbirliği öneriyoruz, Belediye bizim düşmanımız değil. Bütçe ayırıp onarırsa biz de gönüllü olarak çalışırız. Yoksa biz oraya girip tamire başlayacağız, çünkü şu anda inanılmaz tahrip edilmeş ve bakımsız durumda.
       *Bunu mahsus mu yapıyorlar? Burası ne bakımsız diye vatandaş isyan etsin, bir gerekçe oluşsun diye?
       Evet, dolayısıyla kendi yarattığı soruna çözüm bulmuş olacak! Belediye'nin mantığı zaten varolan değerleri korumaya geliştirmeye değil tamamen yok saymaya dayanıyor.
       *18 nisan seçimlerini nasıl bir fırsata çevirebiliriz sizce?
       Siyasi tercihlerle artık sorunların çözülmeyeceğini anladık. Bence farklı gruplar bağımsız bir aday çıkartıp onu belediye başkanı olarak önerebilirler.
       *Sivil toplum adayı mı?
       Evet, böyle bir aday çıkabilir ama bir taahhütle çıkması lazım; yerel demokrasi konusunda iki tarafın da adımlar atmasını sağlayacak ve bugünkü çatışmacı modeli ortadan kaldıracak bir gelişmeye gidilebilir. Gücünü aldığı topluluklara karşı sorumlu olması lazım. bu bir mmukaveleyle olabilir.
       *Bu çark içinde böyle birisine icraat şansı bırakır mı sistem?
       Başka türlü icraat yapma şansı zaten yok çünkü bugün yapılanlar icraat değil, kaynak israfı. Belediye ve rantçılar bizim cebimizden para çalıyorlar, haberimiz yok.
       *Sivil toplum adayı seçilebilse bile sistem onu dışlamaz mı?
       Büyük bir mücadele olacaktır elbet, .iz de arkasında olacağız. Ama bunu yaşamamız lazım, bunu göze almamız lazım, başka çare yok.
       (İnsan Yerleşimleri Derneği faks: 0212 2455604
       İstanbul 1 No'lu Koruma Kurulu faks: 0212 528 1007)